İnsanlar gider, arkalarından acıları da zamanla diner sanmıştım. Ama bilmiyordum ki, o gidenleri yeniden gördüğünde o acı da yeniden başlar. O yaralar depreşir, o küller alevlenir...
-"Leon..." Adı dudaklarımdan zorla dökülürken karşıma, Lewis' ın soluna oturdu.
-"Afiyet olsun. Buyurun" diyerek yemeğe başladı Lewis. Leon da kadehine uzanıp şaraptan yudumladı.
O şarap mı içiyordu? Benim tanıdığım Leon asla alkol kullanmazdı. Evinde sadece vişne suyu olurdu. Üzerimdeki sersemlikten kurtulmaya ve yaşadığım bu büyük şoku sindirmeye çalışarak yemek yemeye çalıştım. Midem berbat haldeydi. Saatlerdir açtım. Çatalı ağzıma götürürken arada ona bakıyordum ve göz göze geliyorduk. Alttan alttan sırıtıyordu.
Sessiz geçen yemeğin ardından başka bir salona geçtik. Koltuklara karşılıklı oturduk. Mobilyalar oldukça otantikti ve antika olduklarını tahmin ediyordum. Etrafta çok sayıda kitaplık vardı. Uşak bize çay servisi yapıp gittikten sonra Lewis konuşmaya başladı.
-"Sizi oğlumdan çok duydum. Ona kucak açmışsınız. Hayata tutunabilmesini size borçluymuş"
-"Oğlunuz mu?!"
Al sana bir şok daha. Bu adam taş çatlasa Leon' dan beş yaş filan büyüktü. Benden bile küçük görünüyorken nasıl Leon' un babası olabilirdi? Garry' nin bahsettiği adamı böyle hayal etmemiştim. Benim kafamda orta boylu, gözlüklü, top sakallı, kır saçlı bir adam vardı. Tam bir fiyaskoydu.
Lewis şaşkınlığım karşısında gülümsedi.
-"Evet. Ben Leon' un babasıyım"
-"Pardon, münasebetimi mazur görün ama kaç yaşındasınız?"
-"Kırk üç. Neden sordunuz?" Gerçekten de benden büyüktü.
-"Olduğunuzdan çok daha genç görünüyorsunuz da. Leon' un babası olduğunuza inanmak zor"
-"İltifat ediyorsunuz. Teşekkür ederim"
-"Kardeşim sizden bahsetmişti. Oğlunuzu nasıl buldunuz?"
Lewis derin bir iç çekti. Pencereden dışarı baktı.
-"Zor olmadı. Çünkü varlığından haberdardım. Ama bir fahişeden çocuğum olduğunu kabul etmek istememiştim. Yıllar sonra aklıma düştü. Almanya' ya gitmeye karar verdim. Ama onu nerede aramam gerektiğini bilmiyordum. İsmini bile bilmiyordum. Çocuk esirgeme kurumlarını şehir şehir dolaştım belki ona dair bir iz bulurum diye. Sonra bir gün, öğle arasında bir kafede onu gördüm. Masanın birinde tek başına oturmuş dışarı bakıyordu. Bakışları öyle boş, öyle çaresizdi ki... Haline üzüldüm ve masasına oturdum. Bana çok benziyordu. Özellikle yüzü... Oğlum olabileceğini düşünüyor ve o olması için dua ediyordum. Sohbet ettik. Onu evine bıraktım. Sonrasında ise araştırmaya başladım. Hakkındaki her şeyi öğrendim. Durumu ona da anlattım. Beni hiç suçlamadı ve bana karşı asilik yapıp beni reddetmedi. Onun gibi bir evladım olduğu için çok şanslıyım"
Leon' a baktım. O da bana bakıyordu. Gülümsedi.
Beraber çaylarımızı içerken Leon' un İngiltere' ya taşınmasını anlattı. Onunla geçiremediği kayıp yılları için pişmanlığından söz etti. Pişmanlıklar... İnsanı yaşadığı müddetçe kemiren o keşkeler...
Uzun çay faslından sonra Lewis ayaklandı.
-"Saat oldukça geç oldu. Dinlenmeye ihtiyacım var. İzninizle. İyi geceler" diyerek gülümsedi.
-"İyi geceler" dedim ve gülümsemesine karşılık verdim.
-"İyi uykular" diyen Leon da ayaklandı. Lewis salonu terk ettikten sonra bana baktı. "Biz de odamıza çekilelim" Kapıya yürüdü.
Oturduğum yerden kalkıp onu takip ettim. Leon' un yürüyüşü bile değişmişti. Önceden de gayet kendinden emin yürürdü ama şimdi biraz daha kafası dik yürüyordu sanki. Üst kata çıktık. Bir odanın kapısını açtı ve içeri girdi. Kapısını açık bıraktı. Peşinden içeri girdim. Kapıyı kapattım. Arkası bana dönüktü. Boynundaki fuları çözüp yuvarlak mor pufa attı. Saçlarını çözdü. Sonra bana doğru dönüp hızla yanıma yaklaştı. Yakamdan tutup beni duvara yasladı ve dudaklarıma kapandı. Şok üstüne şok... Neye uğradığımı şaşırmıştım. Ondan asla beklemediğim ve hiç beklemeyeceğim bir şeydi bu. Ama iyi gelmişti.
İçimde bir düğmeye basılmışçasına alevlendi tüm aşkım. Kollarımı beline sardım ve onu kendime bastırdım. Öpüşmemiz oldukça vahşiydi. Beni içine çekmek istercesine emiyordu. Kokusuyla ciğerlerimi doldurmak istercesine derin derin soluyordum, kokluyordum. Yakamı bırakmış saçlarıma, yüzüme, boynuma dokunuyordu. Sonunda nefessiz kalıp dudaklarımız ayrıldığında alnını alnıma yasladı. Gözlerini açmadı. Elleri yüzümdeydi.
-"Gervase..." Sesi fısıltı gibiydi.
-"Leon..."
Beni yavaşça bıraktı ve uzaklaştı. Pencerenin önüne gitti. Kollarını karnına sardı. Başını eğdi.
-"Neden?" Sesi boğuldu. "Neden beni hiç aramadın? Neden peşimden gelmedin?"
-"Neden geleyim?"
-"Beni sevdiğin için"
-"Öyle olsa bile, beni artık istemeyen birinin ardından neden gideyim?"
-"Seni istemediğimi nereden biliyorsun?"
-"İsteseydin gitmezdin. Beni bırakamazdın. Hadi diyelim ki mecbur kaldın gittin, en azından bana bir adres bırakabilirdin."
-"Bırakmıştım" diyerek yeniden bana doğru döndü. "Kardeşine bırakmıştım"
-"Bana adres falan vermedi."
Yumruklarını sıktı ve kaşlarını çattı.
-"Lanet olsun... Hepsi, her şey hep onun yüzünden. Ben de hep, beni neden bulmaya çalışmadığını düşünüyordum."
Yanına yaklaştım. Pencerenin pervazına yaslandım. Dışarı baktım. Şimdi hesaplaşma vaktiydi.
-"Sizinle tartışıp çekip gittiğim gün ailemin yanına gitmiştim. Kafamı toparlamak ve sana olan kızgınlığımı dindirmek istiyordum." Sözümü kesti.
-"Sen onca zaman ailenin yanında mıydın?"
-"Evet."
-"Bunu kardeşin biliyor muydu?"
-"Evet"
Leon yeniden yumruklarını sıktı. Yüzünde ilk defa öfke görüyordum. İfadeleri de çok değişmişti. Bambaşka bir insan olmuştu.
-"Ona yerini defalarca sordum. Ama bilmediğini söyledi!"
Başımı aşağı yukarı salladım. Garry' nin yeniden bir araya gelmemizi istemediği barizdi. Ama onu da anlıyordum elbet.
-"Ailemleydim. Kafamı toparladığımda evine geldim. Ama sen çoktan gitmiştin"
Bir süre sustuk. Sonra önüme gelip cama yaslandı. Bir elini yüzüme attı. Başparmağını alt dudağımda gezdirdi.
-"Bilmek istediğim tek bir şey var" dedi gözlerimin içine bakarken.
-"Nedir?"
-"Beni hala seviyor musun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Candy Man III
عاطفية"Candy Man" adlı hikayenin devamı niteliğinde olup, serinin üçüncü sezonudur.