Üzerime temiz kıyafetler giydikten sonra, odadaki büyük pencerenin dibine yere oturmuştum. Yağmur yağıyordu yine... Işıkları söndürmüştüm. Elimde, Vale'nin zorla tutuşturduğu çay kupası vardı. Ne oturduğum soğuk zemin, ne de içimin titremesi umurumdaydı. İçi boş bir beden gibiydim. Leon da böyle mi hissediyordu eskiden? O yüzden mi o kadar ifadesizdi yüzü?
Kapı aniden açıldı. Kapıdakinin Leon mu yoksa Lewis mi olduğunu göremiyordum. Ama ikisinden biriydi. İçeri girip kapıyı kapattı. Tamamen karanlığın içindeydi şimdi. Yanıma yaklaşıp diz çöktü. Bahçe direklerinin içeri sızan ışığı ile yüzü aydınlanınca, göz yaşlarından ıslanmış yüzünü gördüm. Gözleri tamamen şişti.
-"Gervase..." Adımı fısıldıyordu. Ona sadece bakmakla yetiniyordum. "Ger-vase..." Yaşlar bir kere daha yanaklarından süzüldü. Hiç sesimi çıkarmadan güzel yüzüne bakıyordum. Yavaşça bana sarıldı. O an gözlerimi kapattım. Elimde ki çay kupasını yere bıraktım. Saçlarına dokunmak istedim ama... Son anda vazgeçtim.
-"Özür dilerim... Çok özür dilerim" diye fısıldadı.
-"Ben sizin köpeğinizim. Bana ne isterseniz yapabilirsiniz. Bunun için de özür dilemenize gerek yok" dedim ve başımı çevirdim.
Bana doladığı kollarını yavaşça çözdü ve kafasını kaldırdı.
-"Sadece öfkeden gözüm dönmüştü. Çok pişmanım"
Ona cevap vermedim. Başımı eğdim. Yavaşça ayağa kalktı. Başka hiç bir şey söylemeden odayı terk etti.
...
Bir kaç ay sonra
Önümdeki çikolatalı pastayı dilimliyordum. Vale şarkı mırıldanarak yemek takımını kuruluyordu. Uzun zaman sonra ilk kez güneşli bir gündü. Kuşların cıvıltısı pencereden içeri geliyordu. Gülümseyerek kestiğim dilimi tabağa yerleştirdim ve üzerine vişne sosu döktünten sonra tepsiye yerleştirip, okuma odasının yolunu tuttum. Kapıyı nazikçe tıklatıp içeri girdim. Leon okuduğu kitabı kapatıp sehpaya bıraktı.
-"Çay saati efendim." Tepsidekileri sehpata bıraktım. Porselen demlikten, gül desenli beyaz fincana çayı döktüten sonra, yeniden demliği tepsiye aldım. "Başka bir arzunuz var mıydı?"
Getirdiklerime bakarken gülümsedi. Narin parmakları ile çatalı kavrarken konuştu.
-"Harika şeyler yapıyorsun. Kilo aldım epeyi."
-"Siz kilo dahi alsanız, hala fit bir beyefendisiniz" dedim yan yan sırıtarak.
-"Laubali" O da sırıttı ve pastadan bir çatal aldı.
-"İzninizle"
Mutfağa geri dönerken hala sırıtıyordum. Onun etrafında mutluydum. Ona hizmet etmek hoşuma bile gidiyordu. Bana o malum günden sonra bir daha asla kabalık etmemişti. Konuşurken nazik bir tonda konuşuyor, mümkün olmadıkça benle göz göze dahi gelmiyordu. Hizmetlerim karşılığında kibarca teşekkür ediyor, olur olmaz iş buyurmuyor, eziyet etmeye çalışmıyordu. Arada sırada tatlı bir kaç laf sokuşturması dışında çok muhebbetimiz bile olmuyordu. Ama onunla olabilmek her şeye rağmen güzeldi. Şimdi onu tamamen anlıyordum. Beni karşılıksız severken neler hissettiğini, ona karşı yaptığım en ufak bir kabalıkta nasıl incindiğini, canının ne kadar yandığını ve yanabileceğini... Garry'i dinleyip buraya geldiğim ve bu aşkın kölesi olduğum için asla pişman değildim. Hatta onca şeye rağmen beni buradan sürüp, kovmadığı ve onu uzaktan da olsa sevmeme izin verdiği için minnettardım.
Bulaşıkları yıkarken klasik müziğin ruhuma nüksetmesine izin veriyordum. Keyifle bulaşıkları yerleştirirken Leon mutfağa geldi. Tebessüm ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Candy Man III
Romance"Candy Man" adlı hikayenin devamı niteliğinde olup, serinin üçüncü sezonudur.