Gözlerimi zor açtım. Kollarım uyuşmuştu. Kıpırdanmak istediğimde kıpırdanamadım. Ne kollarımı ne bacaklarımı oynatamadım. Hızla ayıldım ve kollarıma baktım. Kalın urganlarla bağlıydım. Sanki bu kalınlıktaki ipleri koparabilirmişim gibi debelendim. Nafileydi biliyordum. Ne ara bu hale gelmiştim ki? Çırpınmayı bırakıp geceyi düşündüm.
...
Leon' un eli yüzümdeydi. Gözlerimi dikmiş gözlerinin nehrinde susuzluğuma çare arıyordum. Çok şey yaşanmıştı. Birbirimizi çok yıpratmıştık. O şimdi yepyeni bir hayata başlamıştı. Benim bataklığımdan uzakta tertemiz bir hayata... Onu yeniden o bataklığa çekmek istemiyordum. Sevmek böyle bir şeydi. Kendinden önce onu düşünebilmek... Canımı yakıyordu yokluğu... Her an susuyordum tenine, kokusuna, o güzel yüzüne... Ama onu biraz bile seviyorsam onu eski hayatına döndürmemeli ve mutsuzluğa çekmemeliydim. Çünkü ne kadar denersem deneyeyim onu yine üzecektim. Böyle bir adamdım ben. Sevmeyi bile beceremeyen...
-"Hayır. Seni artık sevmiyorum" dedim gözlerinin içine baka baka. Yüzündeki ifade hiç değişmedi. Bana uzun uzun bakmaya devam ederek elini çekti.
-"Peki" dedi ve odamı terk etti. Sonrasında yatağa geçip uyudum.
...
Pekâlâ, o zaman neden bağlıydım ve bağlandığımı nasıl hissetmemiştim? Yine debelenmeye başlamıştım ki kapı tıkladı ve açıldı. Leon içeri girdi. Bana tuhaf bir şekilde gülümsedi.
-"Günaydın"
-"Günaydın mı?! Çöz beni. Hemen!"
-"Olmaz."
-"Ne?!"
-"Madem beni artık sevmiyorsun, yeniden beni sevmeni sağlayacağım. O zamana kadar da seni hiçbir yere bırakmıyorum"
-"Sen kafayı mı yedin ha?!"
Yok yok, bu karşımda duran herif Leon filan olamazdı. Kesin bir başkasıydı. Benim tanıdığım Leon' un bırak yapmayı, düşünebileceği hatlar değildi bunlar. Üstelik pis pis sırıtıyordu. Aklımı mı kaçırıyordum acaba? Her gördüğümü Leon filan mı sanıyordum? Bu adam Leon olamazdı!
-"Evet delirdim."
Yatağa yanaşıp, üzerime çıkıp oturdu. Yakamı tutup üzerime eğildi. Dudaklarını dudaklarıma yaklaştırdı. Dudaklarıma doğru fısıldadı.
-"Beni sen delirttin. Hepsi senin suçun..." Hafifçe dudaklarımı öpüp üzerimden çekildi. Odanın kapısına yürüyüp kapıyı açtı. Uşak, önünde otellerde gördüğüm yemek servis arabası ile içeri girdi. "Şöyle bırak" diye emretti Leon. Üzerine tuhaf bir kibir sinmişti sanki.
-"Emredersiniz efendim. Afiyet olsun"
Uşak çıktıktan sonra Leon servis arabasındaki tepsiyi aldı ve yanıma oturdu. Kafamın altına bir yastık daha yerleştirdi.
-"Ne halt yiyorsun sen? Kes şu saçmalığı. Çöz beni"
-"Şaka yaptığımı filan mı sanıyorsun bilmiyorum ama ciddi olduğumu birazdan anlarsın"
Tepsiden çatalı alıp biraz peynir kopardı ve ağzıma uzattı. Suratımı çevirdim.
-"İstemiyorum. Bırak beni."
-"Öğlene kadar başka yemek yok. İtiraz etme de ye."
-"Ellerimi çöz de kendim yiyeyim bari"
-"Olmaz."
Dönüp yüzüne baktım. Suratı gayet de ciddiydi ve sırıtmayı kesmişti. Çatalı yeniden uzattı. Yine suratımı çevirince tepsiyi de alıp kalktı.
-"Sen bilirsin"
Servis arabasını da alıp çıktı. Hiçbir boka anlam veremiyordum. Nasıl bu kadar değişmişti ki? Üstelik zorla tutmak da neyin nesiydi?
'Madem beni artık sevmiyorsun, yeniden beni sevmeni sağlayacağım. O zamana kadar da seni hiçbir yere bırakmıyorum.'
Söylediklerini düşününce yan yan sırıttığımı fark ettim. Beni delicesine seviyordu demek. Beni esir edecek, aşkının tutsağı haline getirene dek göndermeyecekti, öyle mi? Savaş savaşanındır. O zaman savaş başlamıştı.
Öğlen yemek getirdiğinde de yememiş beni çözmesi için diretmiştim. O da yine surat asarak gitmişti. Akşam olduğunda pilim bitmişti. Midem açlıktan ağrıyor, bulanıyor, guruldayıp duruyordu. Öyle halsizdim ki sinirlenemiyordum bile. Duvardaki saate baktım. Neredeyse dokuz buçuktu. Neden akşam yemeği getirmemişti sanki? Pes etmiştim ve yiyecektim oysa. Ama ne gelen vardı ne giden. Umutsuzca gözlerimi kapadım. Tam içim geçiyordu ki kapı tıkladı ve açıldı. Yavaşça gözlerimi araladım. Leon yanıma yaklaştı. Yatağa oturdu. Saçlarımı okşadı. Yanağımı öptü.
-"Neden yemek getirmedin?" diye mırıldandım.
-"Getirsem yiyecek miydin sanki? Sabahtan beri sana bir şeyler yedirmeye uğraşıyorum yemiyorsun. Ben de artık getirmiyorum."
-"Niyetin beni açlıktan öldürmek mi?"
-"Hayır tabi ki." Yanımdan kalktı ve uşağa seslendi "Vale!" Kapı açıldı ve uşak içeriye elinde süslü bir tepsi ile girdi. Yaldızlı tepsiyi Leon' a uzattı.
-"Buyurun efendim"
-"Teşekkür ederim. Çıkabilirsin"
-"Emredersiniz"
Leon gülümseyerek yanıma oturdu. Hemen gözüm tepsinin içindeki yemeklere kaydı. Leon kaşığı alıp çorbaya daldırdı ve dudaklarıma uzattı. Hiç itiraz etmeden yemeye başladım. Ellerimi çöz diye diretememiştim bile. Kurt gibi açtım.
Bana yemeği yedirdikten sonra tepsi ile birlikte çıkıp gitti ve bir süre geri gelmedi. Başımı çevirmiş camdan gökyüzüne bakıyordum. Her yerim ağrıyordu. Ama bağırıp yardım istemiyordum. Çünkü bu malikânedeki kimsenin bana yardım etmeyeceği malumdu. Sonuçta uşak bile haberdardı. Kimden nasıl yardım isteyebilirdim ki? Üstelik sanki yardım istemiyor gibi bir halim de vardı. Aklım 'kaç git' derken, kalbim 'kal' diyordu çünkü. Ben düşüncelerimde kendimle hesaplaşırken Leon içeri girdi. Üzerinde kırmızı bir röpteşambır vardı. Gözlerimin içine bakarak kuşağını çözdü ve önünü açtı.
-"Tatlıya hazır mısın?"
(Y.N: 666 Kelime :D Dear Lord! Yes! İyi pazarlar...)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Candy Man III
Romance"Candy Man" adlı hikayenin devamı niteliğinde olup, serinin üçüncü sezonudur.