Kapısını tıklatmadan açtım. Yatağın üzerinde büzüşmüş ağlıyordu. Gidip yanına oturdum. Hiç konuşmadım. Yattığı yerden doğruldu. Bana doğru kaydı. Başını dizime yasladı. Elimi omzuna koydum. Gözleri şişmişti. Yüzünü okşadım. Gözlerini kapattı.
-"Gidelim Gervase... Seninle geleceğim."
-"Baban ne olacak?"
-"Beni sevmiyor."
-"Sevmediğini nereden biliyorsun?"
-"Sevse benimle gelirdi. Ama o, Leon giderse gitsin ben gelmem dedi. Sen de duydun."
-"Sevgisini bununla ölçemezsin Leon. Hemen hüküm verme. İstediğin zaman onu gelir görürsün. Olur mu?"
-"Gelmeyeceğim!" Hırsla kalkıp banyosuna yöneldi.
Ellerimi geriye yaslayıp camdan dışarı bakmaya devam ettim. Akşam oluyordu. Tam her şey düzelirken neden bir saçmalık çıkıyordu sanki?
Leon banyodan çıktığında daha sakindi. Dolabını açıp büyük bir valiz çıkardı. Giysilerini yerleştirip valizi kapattığında elini bana uzattı.
-"Bir saat sonra uçak kalkıyor. Acele edelim."
Elini tutup kalktım ve onu takip ettim. Salona yöneldik. Valizini kapıya bırakıp babasına yaklaştı.
-"Ben gidiyorum."
-"İyi yolculuklar. Seni ararım"
-"Teşekkürler"
Lewis oğlunun yüzüne bile bakmamış, kalkıp sarılmamıştı. Ne biçim bir babaydı bu? Hala bacak bacak üstüne atmış oturuyor, kitabını okuyordu. Duygusuz herif...
Onu orada bırakıp evden ayrılmıştık. Özel şoförleri bizi havaalanına bırakmıştı. Uçağın kalkış saatini beklerken Leon buruktu. Kolumu omzuna dolamıştım. Hiç sesini çıkarmadan yanımda başı eğik oturmuştu. Ona kal da diyemiyordum gel de... Seçim onundu ve bana susmak düşüyordu.
...
Geleli birkaç gün olmuştu. Henüz işlerin başına dönmemiştim. Sabah kahvaltısından sonra üzerimi giyinirken Leon yanıma geldi. Aynanın karşısında kravatla uğraşıyordum. Beni kendine doğru çevirdi ve kravatımı bağlamaya başladı. Geldiğimizden beri durgundu. Ona neyi olduğunu soramıyordum da. Çünkü zaten nedenini biliyordum. Hayatta sahip olduğu tek akrabası babasıydı ve o, Leon' u bir başına bırakmıştı yine. Evet, Leon bir yetişkin olabilirdi. Oğlu için ülkesini bırakamamasını da anlıyordum ama bu kadar umursamaz bir tavır sergilemesi, geldiğimizden beri bir kere bile iletişime girmemesiydi asıl mesele. Leon' u bulmak için sarf ettiği çabadan bahsederken onun gerçekten oğlunu sevdiğini düşünüyordum. Leon' a bakışlarında şefkat vardı. Ama o da benim gibi tutarsızdı anlaşılan.
-"Seninle önemli bir mesele hakkında konuşmak istiyorum" diyen Leon' un sesi beni derin düşüncelerimden sıyırdı. Yüzüne baktım. Kravatı bağlayıp ellerini göğsüme yerleştirdi.
-"Seni dinliyorum"
-"Candy Man' i bırakmanı istiyorum"
Gözlerimin içine büyük bir ciddiyetle bakıyordu.
-"Ne?"
-"Duydun işte. Artık o işi yapmanı istemiyorum."
-"Leon... Bugünlere kolay gelmedim. Çok emek verdim ben o şirkete. Öylece bırakamam"
-"Benim için bile yapamaz mısın?"
-"Sahip olduğum şirketleri kurmak benim hayalimdi. Hayalimi gerçekleştirmenin tadına varacağım bu zamanda-" Sözümü kesti.
-"Bence yeterince tadına baktın. Üstelik hayallerin artık gerçek. Yani bırakabilirsin."
-"Leon..."
-"Gervase" Ellerini çekti ve bir adım geriledi. "O işi yapmaya devam edeceksen... Üzgünüm ama seninle olamam."
Leon bana rest mi çekiyordu? Leon? Bana, beni paylaşmanın sorun olmayacağını söyleyen Leon, ne yaparsam ses etmeyen Leon bana rest çekiyordu, öyle mi? Herkesin bir limiti vardı. Bugünün elbet geleceğini biliyordum.
Ona hiç cevap vermedim. Ceketimi alıp evden çıktım. İş yerine varana kadar Leon' un sözlerini düşünmüştüm. İş yerinde de durumum farksızdı. Albert bana bir şeyler anlatıyor, imzalatıyor ve gidiyordu. Ama ne söylediklerini duyuyor ne de önüme gelen belgeleri okuyordum. Koltuğu pencereye çevirmiş dışarı baktığım bir anda kapı tıklayıp açıldı.
-"Bay Rosswald?"
Koltuğu kapıya çevirdiğimde karşımda Tony' i bulmayı beklemiyordum.
-"Tony?"
Gülümseyerek geçip oturdu.
-"Dönmüşsünüz. Duyar duymaz geldim. Aniden ortadan kaybolduğunuzu duymuştum. İyi misiniz?"
-"Evet, iyiyim."
-"Sevindim. Akşama bir defilem var" diyerek bana bir zarf uzattı. Zarfı aldım. "Geçen seferkine gelmediniz ama bu seferkine gelmenizi rica ediyorum. Benim için çok önemli."
Zarfı açıp davetiyeye baktım. Davetiye iki kişilikti. Leon'la birlikte gidebilirdim. Böylece biraz kafası da dağılırdı.
-"Geleceğim" diyerek zarfı masaya bıraktım. Gözlerinin içi parladı ve kocaman gülümsedi.
-"Dört gözle bekleyeceğim. Sizi meşgul etmeyeyim. İyi çalışmalar" diyerek kalkıp gitti.
Akşam bir yana, öğleden sonra halletmem gereken çok önemli bir mesele vardı. Öğleden sonra olduğunda ofisime değil, direk Garry' nin odasına gittim. Kapının önünde durup derin bir nefes aldım. Ne olursa olsun sakin kalmalıydım. Kapıyı üç kez tıklatıp açtım. Masasında oturan Garry şaşkın bir yüz ifadesiyle bana bakarken yanına yaklaşıp, ellerimi masaya yasladım. Şimdi hesaplaşma vaktiydi.
(Y.N: Gecikme için üzgünüm. Yorum olarak beni eleştirmenizi istiyorum. Yazılarımda ne gibi hata, kusur veya eksiklik var? Ne olsa daha iyi olur? Lütfen eleştiri yazın. Eksiklerimi bilmezsem gideremem. Şimdiden teşekkürler.)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Candy Man III
Romance"Candy Man" adlı hikayenin devamı niteliğinde olup, serinin üçüncü sezonudur.