24. Bölüm

58 11 0
                                    

Bu gün Emre yanında bir arkadaşını getirmişti. Harun, seyrek sakalıyla, cübbe giyen ve bir cemaate bağlı 17 yaşında parlak yüzlü bir genç idi. Emre dün olanları anlatmış Harun'da heyecanla şahit olmak için heyecanla benimle tanışmak istemiş.

Ancak Haru'un tavrı ve iblisinin sözleri beni tedirgin etmişti. Harun karşımda el pençe duruyor, yüzünü yerden kaldırmıyor, gözlerime bakmaktan çekiniyordu.

Yanındaki iblis "Allah'ım bana bu mübarekle tanışma imkanı verdiğin için sana hamd olsun." dediğinde içinde bulunduğumuz durumun vehameti ürperticiydi. İblis öylesine kurnaz bir oyun oynuyordu ki Harun koşulsuz bir teslimiyete hazırdı. Aklını kiraya vermek için küçücük bir işaret vermek yeterliydi. Halbuki kolay kazanılanı, kaybetmek de kolay olurdu. İblis bunu biliyor ve Harun'un sorgusuz sualsiz söyleneni kabullenmesini umuyordu. Böylece onun yalnız bir anında baş başa kaldıklarında peş peşe şüphe ve sorulara boğacak, cevabına hazırlanamadığı soru işaretleri karşısında kazanımını kaybettirecekti. Hedefi "Ne kadar da aptalmışım." dedirtip, hızlıca vardığı noktadan aynı hızla çabucak uzaklaştırmaktı.

Bir yandan bunları düşünürken diğer yandan Emre ve Harun'u oyalamaya çalışıyordum.

"Yahya abi Harun'un şeytanından ses yok mu? Kendisi abdestsiz gezmez. İblis abdestli gezenleri sevmez demiştin. Ondan mı ses seda yok?"

"Emre kardeş iblis abdestli gezenleri sevmez ama onlarla uğraşmayı bırakır demek değildir. Aksine en sinsi hilelerini, en etkili fitneleri Allah c.c. dostları için saklar. Uzaktan yakından, zayıf anını kollamaktan bir an bile vaz geçmez.

İblis Gusülzüs gezenleri sever, çünkü onlar savunmasızdır. Bilir ki abdestsiz ayet okumaktan kul kendini men eder. Ayet iblise karşı silahtır. Elinde silahı olmayanlar zayıf avdır. Fakat kişi gusülsüz evden adımını atmaz ise hele birde abdestsiz gezmez ise. işte o zaman iblis daha temkinli tam donanımlı bir askere yaklaşır gibi sinsi yaklaşır ama asla vaz geçmek istemez."

"Maşallah Emre, Yahya abiden öğreneceğimiz çok şey var."

"Harun kardeş senin abdestin kaçmış olabilir, istersen abdestini tazele de sohbete devam ederiz."

"Peki abi olabilir, ben bir abdest tazelesem iyi olur."

Harun abdest almak için içeri gittiğinde, Emre'yi durumdan haberdar etme fırsatım olmuştu.

"Bak Emre kardeş, Harun gayet mütevazi bir genç. Lakin durum bundan ibaret. Gördüğün gibi andestinden bile emin değildir. Şimdi yanındaki iblisin ona söylediklerini bilse neticenin nereye varacağını kestiremiyorum. Bana hitab eden metielerin, iblisin sözleri olduğuna ikna edebiliriz. Fakat her ikna aynı zamanda Harun'un beni haşa gözünde büyütmesine sebep olur."

"Yahya abi senin mütevazi olmanı anlıyorum. Tamam abartmamak lazım, ama sende şeytanı duymak gibi olağan dışı bir yeteneğe sahipsin. Bu da seni biraz hikmet sahibi yapmaz mı? Nefsini kabartmak için söylemiyorum. Cevabını merak ediyorum?"

"Yanlış söz söylemekten Allah'a (c.c.) sığınırım. Bu surunun cevabını düşünmek içimi ürpertiyor. Misal vermek ne kadar doğru bilmem ama, şimdi sen ayağa kalk arkana hiç bakmadan beni dinle. Şimdi gözlerini kapat."

Emreyi kollarından tutup geri geri yürüttüm.

"Abi daha ne kadar geri geri gideceğiz?"

"Sen yönünü şaşırıncaya kadar."

"Abi ara sıra yön değiştirdin kafam epey karıştı doğrusu. Çay ocağının gözden kaybolmuş olmalı. Muhtemelen Harun abdest alıp masamıza gelmiştir. Bizi görmediği için nereye kaybolduğumuzu merak ediyordur. Telefonumda masada kaldığı için beklemekten başka seçeneği yok tabi."

"Dur, gözlerini açmadan bana kulak ver. Evet şu anda Masamızdan çok uzaktayız. Şimdi bir adım daha geriye git. Tamam dur diğer adımını birleştir. Sakın bir adım daha geriye atma, arkandaki uçurumun dibini boylarsın."

"Abi ne diyorsun, korkutma beni gözlerimi açmamak için kendimi zor tutuyorum."

"Bulunduğun yeri sana tarif edeyim. Arkanda bulunduğun yerden daha aşağıda süzülen bir kartal görüyorum desem, her halde ne kadar yüksekte olduğunu anlatmaya yardımcı olur."

"Abicim, yakınlarda böyle bir uçurum olmadığının biliyorum. Ama gözlerim kapalı olduğu için olsa gerek, sanki ayaklarım esmeye başladı. Sanki arkamda beni aşağı çeken uçurumu hisseder gibi oluyorum. Gözlerimi açtığımda söylediğinin doğru olma ihtimalini düşünmek bile baş döndürücü."

"Arkaya bakman şart değil önünde geçtiğin yollar var. Yürüdüğün yerlerden yürümeye devam etmek var iken, ne kadar yüksekte olduğunu merak etmeye ne ger var ki? Hele hele işin ucunda dengeni kaybedip aşağı düşmek varken."

"Aynen bence de hiç gereği yok."

"Aç o zaman gözlerini."

Emre yavaş yavaş gözlerini açarken önündeki alının neresi olduğunu anlamıştı. Arkasına bakmadan çay bahçesine doğru yöneldi.

"Biliyorum abi arkamda uçurum filan yok ve bakmama da gerek yok. Azıcıkta olsa bi şüphe kalsın içimde."

"Şimdi anladın mı?"

"Galiba anladım abi. Nefsimizi övmekle uçurumun kenarına yaklaşmış oluruz. Ne kadar yüksekteyim diye merak edip sadece bir göz atmak bile, uçurumun dibini boylamak için yeterli olabilir."

Çay bahçesinin arkasına doğru yaptığımız kısa yolculuktan döndüğümüzde Harun merakla bizi beklemekteydi.

Vesvese (Baskıya Hazırlanıyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin