Yahya bu mekana geldikten sonra cinler hakkında bizim bildiğimiz çoğu gerçeğin çarpıtıldığına ve tamamen cin ve şeytanın amacına hizmet eden korkulara dönüştüğüne şahit olmuştur. Şimdi kendi anlatımıyla kaldığı yerden devam edelim. Sonrasında inşallah en çok merak ettiklerimizi içeren "İzahatlar" bölümüne geçeceğiz.
Kendisini topraktaki altınların hazinedarı olarak tanıtan cin o görkemli yılanı ve etrafındaki yılanları köle gibi kullanıyordu. Toprağa düşen yeni ve eski bir çok hazineden bahseden bu cin, anlaşma karşılığı onlara faydası olmayan bu altınlardan dilediğim kadar alabileceğimi söylüyordu. Diyalog ertesi gün sabahı getirmişti. Bu muazzam bir zenginlik, nam ve şöhretin düşüncesi bile baş döndürmeye yeterdi. Ancak kesin olan bir şey vardı, "her sefanın bir cefası, her cefanın bir sefası vardı." Ben bu vaatleri hak edecek ağır bir cefa görmedim ki. Geldiğim kapının dışındaki kapılardan birini seçtiğimde sonrasında ödeyeceğim bedeli tahmin edemezdim. Cinler ve şeytanın istediği anlaşma onlar için karşılıktı. Benden istediklerine karşılık onların verdikleri çok fazladır. Şayet bunların hepsi bir kandırmaca ise her hangi bir anlaşmadan onlar karlı çıkacaktır. Yok eğer vaat ettikleri gerçek ise almak istedikleri de vermeyi vaat ettiklerinden daha değerlidir. Madem ki bu kadar değerlidir. Bende olanın bende kalması daha mantıklıdır.
Bir yandan diyalogları diğer yandan buradan nasıl çıkacağımı düşünüyordum. Kubbedeki pencerelerden havanı altı kez karardığı ve bir kez daha güneşin doğmak üzere olduğu görülüyordu. Açlıktan halsizleştiğimde uyku bastırıyor, o bir tek meyve güne yeni başlamış gibi dinamik olmamı sağlıyordu. Diğer meyveleri yemediğimden yere atıyordum. Bu durum geldiğim kapıdan çıkış için bir yöntem doğurmuştu. Onlara fark edilmemek için deliriyormuş gibi hareket ederek üzümlerden bir çember oluşturdum. Kovuktan çıkan meyveleri sağa sola savururken arada bir halkanın içini doldurmaya başladım. Yuvarlak zemin mekanizmanın hareketini sağlayan ağırlığımı geçecek kadar meyve biriktirdiğimde artık geldiğim kapıya gitmek için yeterli denge sağlanmıştı. İlk kez tattığım meyveden çantama 3 tane alıp hızla kapıya yöneldim. Şükürler olsun ki kapıya ulaşmıştım. Kapıdan dışarı adımımı attığım sırada iblis arkamdan seslendi;
"Ey Timyasoğlu Yayha, artık başına geleceklerden sen sorumlusun. Ne sana ne de merhametle baktığın insanlara merhamet etmeyeceğimi bilmelisin."
Arkama bile bakmadan cevap verdim;
"Taşlanarak kovulmuş şeytanın şerrinden Allah'a c.c. ve onun doksan dokuz ismine sığınırım. Bilesin ki artık o anahtarların hikmetini anladım. Sende kuru sözlerinin artık işe yaramayacağını anlamış olmalısın. Bu güne kadar ne yaptıysan yine yapmaya devam edeceğinden şüphem yoktur. Allah'ın izni ile bende senin vesvese ile ektiğin hurafe tohumlarını duyurmak için son nefesime kadar mücadele edeceğim. Lanet olsun sana ve yoluna."
Yahya bu mekandan ayrıldıktan sonra şeytan ve ona tabi cinlerden kalabalık bir gurup ile çetin bir mücadeleye girmiştir. Bu mücadelenin en zor yanı ardı arkası kesilmeyen yoğun vesveselerin akli dengesini zorlaması ve gerçekleri etrafındakilere olduğu gibi anlatamamanın zorluğuydu.
Şimdi bu mücadeleye geçmeden önce buraya kadar yaşananlar arasında aktarmadığım konuşmalardan derlediğim "izahatlar" bölümüne geçeceğiz. Bu bölümde yazanlar yaşananlara faklı pencereden bakmamızı sağlayacak bilgiler içermektedir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vesvese (Baskıya Hazırlanıyor)
Misterio / Suspenso( Bu kitabının içeriğini tanıtan 1 dakikalık YouTube Videsuna bölümlerin en altından ulaşabilirsiniz.) * Lütfen, yazılanlar gerçek mi diye sormayın. İnsanı gerçeğe götürecek tek şey AKLI dır. Aklı örten ilk şey ise VESVESE dir.