22. Bölüm

71 15 5
                                    

Bu gün işten ayrıldım. Sebebi insanların bana acıyarak bakmaları, deli olduğuma inanmaları değil. Yılmadım. Yorulmadım, pes etmeyeceğim. Aksine iblisi ve işbirlikçilerini daha çok kızdırmaya kararlıyım. Bunun için şehrin gitmediğim semtlerine küçük yolculuklar yapıp etrafımdan biraz uzaklaşmam gerekiyor.

Şehir merkezindeki minibüs durağından hiç gitmediğim bir semtin arabasına bindim. Son durakta indim. Rastgele yürümeye başladım. Sakin bir yerde ufak bir çay bahçesi vardı. Ağaçların arasında mütevazi bir yerdi. Çayımı yudumlarken, yanda yalnız oturan delikanlının tarafından gelen seslere, ister istemez kulak misafiri oldum. Etraf oldukça sessiz olduğu için delikanlının yanındaki iblisin küfür dolu tehditleri duyuluyordu. Dakikalar sonra delikanlı tebessüm ederek ona baktığımı fark etti.

iblis, "Sende kimsin dayı, manyak mısın" diye fısıldıyordu delikanlıya.

Oturduğum yerden doğrulup delikanlıya yaklaşarak, çaycıya seslendim.

"İki çay alalım."

Solundaki sandalyeyi çekip oturdum.

İblis, "Lan ne ayaksın?" dedi.

"Merhaba kardeş, söyle bakalım aklından neler geçiyor öyle?

Delikanlı biraz sinirli bir o kadar da şaşkın cevap verdi;

"Hayırdır dayı, birine mi benzettin?"

"Adım Yahya, senin ki ne?"

"Yaa dayı, şu anda muhabbet edecek kafada değilim."

İblis, "Şeytan diyor geçir bir tane sinirini bu manyaktan çıkar." derken, delikanlı yerinden doğruldu.

"Sen onu dinleme" diye seslendim bu genç arkadaşa.

Delikanlı duraksayıp, tepesi atık bir ifadeyle koltukları kabarmış vaziyette bana bir bakış atarak karşılık verdi;

"Abicim belamısın sen, hasta mısın?" dedi.

İblis "dur oğlum, adam uçmuş belkide" diyordu.

"Sakinleşeceğini düşünüyorsan vur bi tane sinirini benden çıkar. Ama bıçaklamayı düşünme tabi" dedim.

İblis, "Lan bu manyak ne diyo, bıçaklamayı nerden çıkardı?"

"Geçip oturmazsan manyak olup olmadığımı öğrenemezsin. Bence sen bıçaklamayı nerden çıkardığımı gayet iyi anladın."

Delikanlı ağır hareketlerle sandalyeyi çekip mırıldanarak tekrar oturdu.

"Tövbe estağfurullah."

Delikanlı şoktaydı ama yanındaki iblis paniklemeye başlamıştır.

İblis, "Galiba sinirimden sesli düşünmüş olmalıyım. Dayı da söylediklerimi duydu demek ki."

"Hayır. Senin ne düşündüğünü bilmem ama kulağıma bazı seslerin geldiği doğru."

Delikanlı birden sandalyeyi ayaklarıyla geriye ittirip renk değiştirdi. Ürperdiği her halinden belliydi.

İblis, "Kendine gel Emre, bu manyak kafayı yemiş oğlum, aklına mukayyet ol."

Demek adı Emreydi. Kollarını sımsıkı kavrayarak;

"Sakin ol kardeşim, afalladığının farkındayım. Şüphesiz yüreğimizdeki korkunun da cesaretin de mühleti Allah'ın (c.c.) elindedir. Taşlanarak kovulmuş şeytanın şerrinden Allah'a sığın, Emre kardeş. Sığın ki korkuyla beslenen şeytan senden uzaklaştıkça yüreğin ferahlasın."

Bu arada çaycı elinde bir bardak suyla yanımıza gelmişti;

Hayırdır Emre, iyi misin? Yapabileceğim bir şey var mı, kolonya getireyim mi?"

"Haa yok abi sağol, iyim"

Fakat çaycı yanındaki iblisin de etkisiyle bana ters bir bakış attı;

"Bu misafiri tanıyor musun, arkadaş buralardan değil galiba?"

"Haa yok, tatmam Ali abi biz öylesine muhabbet ediyoz. Dayıdan yana sıkıntı yok."

Çaycı Emrenin solgun haline bakarak, pekte ikna olmamıştı. Kafasını sağa sola sallayarak;

"Eh hadi öyle olsun" diyerek içeri gitti.

Emre bu muhabbet esnasında, az önceki şoku bir nebze atlatmış gevşemişti.

"Dayı Allah aşkına benle kafa bulma. Bir bildiğin varsa doğru düzgün söyle, bilmece gibi konuşma."

"Tamam şöyle söyleyeyim; insanların mimiklerini okuyarak, zihnini okuyabildiğimi veya çok yakın tahminlerde bulunduğumu farz et."

"Eğer dediğin gibiyse, pes doğrusu. Mükemmel bir yetenek derim. Yani tam ikna olmasam da olabilir. Dee, niye baştan söylemedin dayı az kalsın aklımı alıcaktın. Zaten kafam biraz bozuktu. Ayarımı iyice kaçırttın."

"Yani insanda bu tür bir yetenek olması mümkün, öyle değil mi?"

"Haa, misal yani. Mümkün ama mesela. Ee işin aslı ne peki?

"İşin aslı aklımızın bize oyun oynaması gibi bir şey işte. Ama bu oyunu anlatmak öyle zor ki, ya "kafayı yemiş, adam sıyırmış" ya da "abi bu adam ermiş" dedirtebilir. İlkini bilmem ama ikincisini aklından bile geçirme derim. İster inan, ister inanma. Ben senin içinden ne konuştuğunu duymuyorum. Ammaa...!

"Ee, ammaa...?"

"Allah'a (c.c.) yemin ederim ki, yanından az önce uzaklaşan iblisin sana neler föylediğine şahit oldum."

Emre'nin rengi tekrar solmuş, buz kesilmişti. Arada bir silkelenip "tövbe estağfurullah" diyip sakinleşmeye gayret ediyordu. O şoke olmuş bir vaziyette beni dinlerken iblisin ona söylediklerini anbe an hatırlatmıştım. Bir müddet emrenin tepki vermmesini bekledim. Erme filmi geriye sarmış, iblis ile kafa kafaya verdikleri o anı mırıldanıyor, söylediklerimi teyid ettikçe inanası gelmiyordu. Ben ise Emre'nin ruh halinden endişeli bir vaziyette, giderek vicdan azabı çekecek miyim diye kendimi sorgulama başlamıştım. Şoku atlatması için dua ediyordum.

Vesvese (Baskıya Hazırlanıyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin