38. Bölüm YÜZLEŞME

37 3 0
                                    


Dün Yiğit beyle görüşmemizin sonunda bana bir yer tarif etmişti. " Burada boş boş gezinen ama sürekli oralarda olan bazı insanlar var. Seni bana soranlarda orada benimle buluşmuşlardı. Eğer tahmin ettiğim gibiyse orada onlarında bağlantıları olabilir. Aslında ben biraz kurcaladım ama bir netice alamadım. Eğer söylediğin gibiyse ve eğer ben şüphelerimde haklıysam ordan sen bir yere varabilirsin. Bu belki benim için risk olsa da içimdeki şüphemi yoksa gerçekten orada gizli bağlantılar var mı öğrenmek istemiştim." demişti.

Bu gün dediği yere geldim. Bir saat kadar keşif yaptım. Araç trafiğine kapalı olan arnavut kaldırımlı sokakta etraftaki tarihi dokuyu bozmayacak mimaride tasarlanmış bir kafe vardı. Önündeki çınarın etrafında bir kaç masa vardı. Müşterileri az ama iki bardak çaya bir öğün yemek parası vercek kadar varlıklıydılar. Kafenin önünde bir kaç tur attım. Tam oturup bir çay içmeye niyetlendiğimde cafenin karşısından geçen kırk yaşlarında bir adama yaslanmış bir mahluk gördüm. Bu kesinlikle çirkin kılıklı bir iblisti. İlk kez bir insanın yanındaki iblisini görmüştüm. Sağ umzunu adama yaslamış, kulağına bir şeylerler söylüyordu. Sol omuzunda kocaman bir kambur vardı. Sanki gerçekten bu vücutta yıllarca adamın yanında gezmekten kamburu çıkmış gibiydi. Doğruca adamın yanına ilerledim. dört beş adım kalmıştı ki kamburlu iblis ani bir hareketle geriye bakıp anlık bir bakış attıp geri önüne döndü. Ardından bu kez yavaşça başını çevirerek bakışlarını bana yöneltti. O an öylesine ürpertici ve gerçekçiydi ki, inandıklarımla gördüklerim çelişir olmuştu. Adamı bir an olsun unutmuştum. Sanki o an adamın yanındaki hayali bir görüntü değil de, iblisin yanında hayali bir adam varmış gibiydi. Adamın arkasına düşen tek kişilik gölgenin kambur olmayışı kimin gerçek olduğunun göstergesiydi. Gözleriyle beni takip eden iblisin tepkisini merak edip kendi kendime konuşur gibi;

"Çok fazla bakma sırtın kambur olmuş boynun da tutulmasın" dedim.

İblis çirkin bir gülme ifadesiyle yavaşça adamın kulağına eğildi. Adam olduğu yerde durup yavaşça geriye döndü. Kaşının birini kaldırıp beni tepeden aşağı süzdü. Önce iblise doğru dönüp gözlerini kıstı sonra aynı hareketi sağ tarafına bakarak yaptı. Daha sonra gözlerimin içine bakarak burnuma bir karış kalıncaya kadar dibime yanaştı. Başını gererek sanki bana değilde yanındakine seslenir gibi vurgulu bir tonla seslendi;

"Hayrıdır bana mı seslendin." dedi.

Bir an ne diyeceğimi şaşırdım. Boş bakışlarla bu garip adamı çözmeye çalıştım. Onun da merakla beni çözmeye çalıştığı bakışlarından belliydi. Hareketleri ve meraklı bakışları yanındaki iblisle aynı gibiydi. Sen bir şey anladın mı der gibi birbirlerine baktıklarında aralarında doğrudan bir iletişim olduğunu anladım.

"Sana değil, yanındakine seslendim." dedim.

Sözlerimi duyan iblis pis pis sırıtarak yavaşça adamın arkasına geçip kaybolu. Adamın bakışlarından, iblisin benim arkamda belirdiğini anladığımda iblis tekrar adamın yanına geçti. Artık üçümüzde birbirimizden emindik. Üç kişiydik ama iki gölgemiz vardı. Adam yanındaki iblis gibi sırıtmıyor gayet işin ciddiyetinde, şaşkın ama heyecanlı bir hali vardı. Neredeyse kulağıma kadar yaklaşıp;

" Kimsin sen? " diye sordu.

" Kim olduğumu mu yoksa yanındaki iblisi neden ve nasıl gördüğümü mü merak ediyorsun? "

"Nasıl ve neden gördüğünü tahmin edebiliyorum. Senin gibi onu gören onlarca kişiye rastladım. Ama hiç biri ne gördüklerinin farkında değildi. Farkında olsalardı, ya deliye döner yada şoka girip bayılırlardı belki. Ama sen ne korkmuşa nede şaşırmışa benziyorsun. Bu durum bende muazzam bir merak ve heyecan uyandırdı. Şu an senin sakinliğin beni ürpertti."

İbliste lafa karıştı;

"O beni gördüğüne göre ya ilim sahibi sahtekar bir hoca, ya da aklını yitirrmiş korkusuz bir mecnun."

"Taşlanarak kovulmuş şeytanın şerrinden Rahman ve Rahim olan Allah'a c.c. sığınırım. Senin sözünün bir itbarı yoktur. Ya sessice dur yerinde ya da bizden yedi fersah uzaklaş ki sana zemher ile zararım dokunmasın."

"Ey seni bir şey bildiğini sanan ahmak adem, bilesinki ben senin sadece sesini duyduğun iblislerden değilim. Ben sana şer ile yaklaşmadıkça senin kamçın bana yetişmez bilesin."

Adam koluma girerek;

"Dur hele yahu şimdi bunun sırası değil. Gel şöyle musayit bir ortama geçelim. Anlaşılan yürekli olduğun gibi hazırlıklı birisin. Hemen şu ilerideki kapıya kadar susalım. Orada konuşuruz."

Dokuz on binayı geçtikten sonra demir halkalı, büyük ve esk ahşap kapının önünde durduk. Adam etrafı göz attıktan sonra kapının halkasının birini çevirip kapıyı açtı. Terkedilmiş iki katlı harabe bir evin avlusundaydık. Avluda oturak olmadığı için üst kata çıkan merdivenin basamaklarına oturmuştuk. İblis kaldığı yerden devam etti;

"Senden de ilminden de korkmuyorum. Lakin yinede benimde söze çok gerekmedikçe kenardan sizi dinleyeceğim. Böylece aranızda bozgunculuk yaptığımı idda edemezsiniz."

Bu kez adam laf arasına girdi;

"Tamam tamam, sen dur bakalım.

Bana dönerek devam etti;

"Bana buralarda Tayyar derler. ....devamı orijinal baskıda.....

Kendimi onlara tanıtıp aldığım notlardan bahsettim. Hızlı bir şekilde her şeyi olduğu gibi anlattım. Burada neden bulunduğuma geldiğimde, ağızlaını adeta mühürlediler.

"Eee neden sustunuz? Sormak istediğiniz merak ettiğiniz bir şey yok mu? Yoksa size benden bahseden mi oldu?"

"Emin değilim, bize biraz müsade et. Hemen geliyorum." Diyerek iblisle merdivenlerden yukarı çıktılar. Bir kaç dakika sonra yanlarında başka bir kişiyle döndüler. Uzun sarı sakallı siyah kipalı adam merdivenlerden inmeden seslendi;

"Gel bakalım Yahya evladım, hoşgeldin."

"Hoşbulduk."

"İçeri gimeden önce seni uyarmam lazım. Zira bu kapıdan içeri girdikten sonra bir daha çıkamayabilirsin. Yinede yüzleşmek istediğine emin misin?"

"Yüzleşmek istediğimden eminim. Fakat şu an hazır olduğumdan emin değilim. Müsadeniz olursa avluda biraz düşüneyim."

Vesvese (Baskıya Hazırlanıyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin