SELMA / BİRİNCİ BÖLÜM / ÖNCE RÜYALARI ÇALINDI - YAZAN: AYŞE ÖZDEMİR

3.3K 36 0
                                    


         İstanbul kar altında. Lapa lapa yağan kar, zaman zaman tipiye dönüşüyor. İki katlı huzurevinin bahçesine, beyaz sabun kokusu yayılıyor. Bu koku, huzurevinin sakinlerine, evlerinin merdivenlerini yıkadıkları gençlik günlerini hatırlatıyor. Hamaratlıkları geliyor akıllarına. Şimdi ise kollarını kaldıracak halleri bile yok.

Huzurevinin temizlikçisi Güllü, her zamanki gibi telaşlı. Kollarını sıvamış, sabunu iyice köpürttüğü kovaya elindeki bezi daldırıp daldırıp çıkarıyor. Huzurevinin yeni sakinlerinden Selma hanımın odasını temizliyor. Çocukluğundan kalma bir alışkanlıkla, güne hazırlık olarak takvim yaprağını kopartıyor. 13 Şubat 2015 yazılı takvim yaprağını çöpe atarken, "Ömrümüzden bir gün daha gitti" diyen Selma hanıma cevap veriyor: "Dertlenmeyin hanımefendi, burada kalanların en genci sizsiniz."

"Güllücüğüm onların nüfus kağıtları, benimkinden eski olabilir. Ama ben ruh ve beden olarak kendimi herkesten yaşlı hissediyorum. Zaten uzun zamandır takvimlere, saatlere ve aynalara bakmıyorum" diyen Selma hanım yatağında doğruluyor. Sırtına koyduğu yastığa yaslanırken buğulanmış, dar pencereden hüzünle kar tanelerine bakıp üşüdüğünü söylüyor. Ziyaretçi beklemese yorganın altından hiç çıkmayacaktı.

Kar taneleri Selma hanımı eskiden beri büyüler. Boztepe'de çocukken kar tanelerini sürahiye hapseden kardeşi Tülay'a kızardı, "Bırak, özgürce dolaşsınlar" derdi. Ama şekilli, donmuş su damlaları aynı zamanda çocukluğunun sıcağa hasret kaldığı soğuk günlerini hatırlatıyor. Bir de annesinin ölümünü...

Beyazı göz alan taneler, yine gökyüzünden yeryüzüne inmek için birbiriyle yarışıyor. Selma hanım da ana karnındayken doğmak için böyle acele etmiş. Ana karnının rahatlığını bırakıp, hiç bilmediği bir dünyaya gelmek için telaşla tepinmiş. Sonunda isteği olmuş. Annesi Kadriye, Boztepe'deki gecekonduda sabaha karşı sancılanmış, minik kızı vaktinden önce dünyaya gelmiş. Kulağına ezan ve Selma adı okunan bebeğin kötülüklerden korunması için dualar edilmiş.

Hayata atılan bu aceleci adım, çoktan geçmişin sisleri arasında kaldı. Şimdi 56 yaşında olan Selma hanım, artık dünyaya veda vaktinin geldiğine inanıyor. Hastaneden yeni çıktı. Bir hafta boyunca yoğun bakımda solunum cihazına bağlıydı. Doktorlar, ciğerlerinin tükendiğini söyledi. Aslında çektiği onca acıdan, yıllarca içtiği paket paket sigaradan sonra hala yaşamasına şaşırıyor.

Bunları düşünürken aklına birden gece boyu gördüğü iki rüya geldi.

"Güllü sana bir şey soracağım."

"Buyrun efendim."

"Bir gece içinde iki kez aynı rüya görülür mü? Sen hiç bir rüyayı iki kez gördün mü?"

"Hatırlamıyorum efendim. Hayırlara çıksın. Nasıldı rüyanız?"

"Çocuklarla pikniğe gitmişiz. Ama nedense üstümde gelinlik, başımda duvak vardı. Herkes düz yerde, çimenlerin üstünde dans ederken, ben dağın ucundaydım. Sırtım uçuruma dönük otururken fırtına çıktı, sarsıntı oldu. Yerin ayağımın altından kaymasıyla hızla boşluğa yuvarlandım. Çığlık çığlığa uçuruma düşerken, çocuklar beni tutmak için ellerini uzattı. Ama tüm çabama rağmen ellerini tutamadım. Sonra içimdeki bir kadın öldü ama ben yaşamaya devam ettim."

"Selma hanım bu rüya değil, kabus."

"Haklısın. Zaten çocukluğumda gördüğüm bol çikolatalı rüyalardan sonra doğru dürüst hiç rüya görmedim. Bu gece ilk kabusu gördükten sonra ter içinde uyandım. İlacımı alıp uyudum sonra tekrar aynı kabusu gördüm."

"Peki yanınızda damat var mıydı? Gördüğünüz gelinlik, gerçek hayattaki gelinliğinize benziyor muydu?"

"Damat yoktu. Zaten gerçek hayatta da olmadı. Hiç evlenmediğim için hiç gelinlik giymedim."

"Affedersiniz Selma hanım, yaranızı deşmek istemezdim."

"Affedecek bir şey yok canım, herkesin kaderi başka, istediğini sorabilirsin."

"Gelinlik içinizde ukde mi kaldı?"

"Bunu hiç düşünmedim ama belki de öyledir, kimbilir."

"Aman boşverin Selma hanım, ne yapacaksınız kocayı. Ben 17 yaşımda evlendim de ne oldu?"

"Ne oldu?"

"Adam hayırsızın biri çıktı. İçip içip beni dövüyordu. İki çocuktan sonra 30'umda boşandım."

"Çocukken geceleri gördüğüm rüyaları, sabah uyanınca bir deftere yazardım. Adını 'Düş defteri' koymuştum. Anneme rüyamı anlattığımda 'Hayırlara çıksın' derdi. Kabusları ise 'Ağzından yel alsın' diyerek anlatmamı istemezdi. Sonra büyüyünce tüm rüyalar kabusa dönüştü."

Bu sırada odanın kapısı çaldı. Selma hanımın beklediği sürpriz konuk Selin, kardan bembeyaz olmuş bir halde içeri girdi. Selin, Perili Köşk'ün yakınındaki huzurevini bulabilmek için epey dolanmıştı. Bahçeli villaların yer aldığı bol ağaçlı semtte, huzurevini ararken kardan adama dönmüştü.

Almanya'da yaşayan genç ve güzel konuk, Berlin'de iletişim sosyolojisi üzerine doktora yapıyor. Ayrıca Müslüman göçmenlere hizmet veren resmi bir kurumda danışman. Doktora konusu, 'Müslüman toplumlarda kadınların fuhuşa sürüklenmesinde ailenin, çevrenin ve devletin rolü' başlığını taşıyor. Almanya'da Türkler arasında yaptığı araştırmayı, Müslüman ülkelerde sürdürüyor. Malezya ve Fas'tan sonra babasının ülkesi Türkiye'de. İstanbul'a geleli bir hafta oldu.

Eski bir hayat kadını olduğunu amcasından öğrendiği Selma hanımı bulabilmek için dedektif gibi çalıştı. Konuşmaya razı etmek için araya hatırlı kişiler koydu, çalışmasında gerçek isim kullanmayacağı sözünü verip huzurevine geldi.

"Günaydın. Nasılsınız Selma hanım?" dedikten sonra sandalyeye otururken, odada duyduğu şarkının ne olduğunu sordu. Güllü "Çok eski bir şarkı" dedi, "Adı 'Azize'. Selma hanım efkarlandığı zaman, Azize'yi çalmamızı istiyor. Ona çocukluğunu hatırlatıyormuş." Selma hanım açıklamayı tamamladı: "Doğru. Çocukken annemle Boztepe'deki salonda yapılan düğünlere giderdik. Mahalle orkestrası muhakkak Azize'yi çalardı. Bir kadın solist de şarkıyı söylerdi. Bu duyduğunuz Zeki Müren."

Konuşurken aniden boğulurcasına öksürmeye başlayan Selma hanım, rahat nefes aldıktan sonra ıhlamuruna uzandı. Etrafına bakınan Selin'in gözleri ise duvarda asılı, eski suni kürk mantoya ve köşedeki aynalı, yeşil ahşap sandığa takıldı. "İkisi de eski günlerden hatıra" diyen Selma hanım, Güllü odadan çıktıktan sonra bir uyarıyla söze başladı.

"Benimkisi kara bir hikaye kızım. Ruhun kararmasın."

"Ak veya kara fark etmez Selma hanım, önemli olan gerçeklere ulaşmak."

"Peki o zaman. Bir de şunu hatırlatmak isterim. Benim hayat pilim artık bitmek üzere. Yolun sonuna geldim. Yapma bebekler gibi pilimiz bitince, biz de bitiyoruz. Bu saatten sonra adımı, fotoğrafımı herkes görse ne olacak, görmese ne olacak. Hayat beni uçuruma iterken utanmadıysa, ben neden utanacağım? Kendimi gizlemek istememin nedeni, başkalarının zarar görmemesi içindir."

"Kararınıza saygı duyuyorum, verdiğim sözü tutacağım."

Selin'in ses kayıt cihazının düğmesine basmasıyla, Selma Karayazı hikayesini anlatmaya başladı.


SELMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin