SELMA / 41. BÖLÜM / KARABASAN / YAZAN: AYŞE ÖZDEMİR

319 5 0
                                    

        

          Murat tarafından terk edildikten sonra yıkılmış bir halde evine dönen Selma, gözlerini tavana dikip boşluğa bakakaldı. Uzun süre aynı düşünceye odaklandı. Aşık olduğu insan, bugün gördüğü Murat değil, o güneşli günde tanıdığı, gözüne bir kahraman gibi görünen kişiydi. Sonra halüsinasyon görmeye başladı. Tavandan sarkan uzun, keskin dişli bir cadı bağırıyordu: "İffet düşmanı, gel buraya. Benden kaçamazsın, artık elimdesin. Vicdansız, sonunda kazdığın kuyuya düştün. Yıkamadın o yuvayı. Aileyi parçalayamadın. Mutsuzluğunu başkalarına bulaştırmak istedin ama başaramadın. Ben seni engelledim. Sen kalpsizsin. Kimseyi sevemezsin. Önce içindeki şeytandan kurtul. Biz cadılar mahkemesi olarak, seni ömür boyu karanlığa mahkum ediyoruz."

Bir süre sonra cadı kayboldu ama ruhundaki sarsıntı geçmedi. Sabaha kadar divanda büzülmüş bir halde gözünü kırpmadan oturdu. Gün ağarırken bilinci kaydı gitti. Artık aklında ne Murat ne de aşk acısı vardı. Şimdi sadece ölmek istiyordu. Sanki boğazını bir el sıkıyordu, boğulur gibi oldu. Kalkıp pencereyi açarak havayı içine çekti.

Ama içine düştüğü boşluk ve 'hiç'lik duygusundan kurtulamadı. Yine hayal görmeye başladı. Beyaz tül bir elbise içindeki annesi, mezarından çıkmış onu çağırıyordu. "Gel kınalı kuzum, uzat elini bana. Siz canlıların 'Öteki dünya' dediğiniz gerçek alem huzur dolu. Burada hiçbir problem yok. Aç kurtların saldırdığı o narin bedenine de burada ihtiyacın olmayacak. Tutarsan elimden sen de kurtulursun o zalim dünyadan. Gel, mutlu ol kızım."

Selma silkinince annesinin hayalinden kurtuldu ama bu kez de başı dönmeye başladı. Etrafındaki her şey hızla dönüyordu. Bir kez daha ölmek istedi. Gün ağardığında eli aniden çantasına gitti. Çantasından çıkardığı 7 - 8 adet doğum kontrol hapını bir bardak suyla peş peşe içti. Sonra kendinden geçti. Beyaz bulutların üstünde bedensiz olarak uçuyordu. Her şey geride kalmıştı.

Bu sırada mahalle bakkalının çırağı Cevat koluna taktığı sepetle siparişleri dağıtırken, Selma'nın evinin önünden de geçti. Selma'nın açık penceresinden dışarıya, günün bu erken saatinde bangır bangır şarkı gelmesini garipsedi. 'Vur başını taşlara, ağla gözlerim ağla' şarkısını söyleyen Gönül Akkor'un sesi mahallede yankılanıyordu.

Cevat yanlış anlaşılma kaygısına rağmen, bir şey olduğunu hissederek pencereden içeri göz atınca, Selma'yı yerde sereserpe yatarken gördü. Koşarak gidip patronu bakkal Nevzat'a haber verdi. Bakkal, polisi aradı. Mahalleye gelen polisler, kapıyı çilingire açtırıp içeri girdiklerinde, ağzından köpükler gelen Selma ile karşılaştılar. Hemen Taksim İlkyardım Hastanesi'ne götürülen Selma, midesi yıkanarak kurtarıldı.

Selma evde birkaç gün dinlendikten sonra teşekkür etmek için bakkala gitti. Bakkalda mahalle sakinlerinin 'Derviş amca' dediği emekli öğretmen Arif Çınar ile karşılaştı. Olayı duyan Arif Çınar "Geçmiş olsun kızım" dedi, "Sakın bir daha deneme. Vaktin gelmemişse asla gidemezsin. Boş yere kendine eziyet etme. Her bedenin bir kullanılma süresi var. Ancak o süre bitince elbiseyi çöpe atabilirsin. Tabii bazı bedenler daha çabuk tükeniyor. Şunu unutma kızım. Bu dünyaya ateşten kuyulara düştüğümüzde, nasıl çıkacağımızı öğrenmek için geldik. İnancıma göre, varoluşumuzun tek nedeni bu. Sorunlar karşısında çözümü ölümde aramak en büyük acizliktir. Gerekirse yardım alarak sorunları çözmek için çalışacağız."

Kendisinin kuaförde çalıştığını sanan bakkala ve emekli öğretmene teşekkür eden Selma, eve dönerken içinde bulunduğu ortamdan çekip gitmeyi hayal etti. Zaman zaman Karaköy civarında rahibelere rastlardı. İşte o rahibeler gibi dünya nimetlerinden vazgeçip manastıra kapanmak istedi. Erkek görmeye tahammülü kalmamıştı.

SELMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin