SELMA / 44. BÖLÜM / ÜÇ TUTAM SAÇ / YAZAN: AYŞE ÖZDEMİR

246 6 0
                                    


       Taksim'de inip, çiseleyen yağmur altında otele giden ana - kız, odada birbirlerine sarılıp hiç konuşmadan uzun süre öyle kaldı. Birbirlerinin yanaklarına süzülen gözyaşlarını sildiler. Tülay ertesi sabah telefonun sesiyle uyandı. Arayan huzurevinin yöneticisi Nurhan hanımdı.

"Tülay hanım, ablanız ölümünden sonra size vermem için bir mektup bıraktı. Mektup ile evinden getirttiği tek eşya olan sandığını size vermek istiyorum. Özel eşya olduğu için prensibimiz gereği sandığın içine bakmadık. Sizi bekliyoruz."

Tülay ile Yasemin huzurevine gidip yöneticiden mektubu aldılar. Sonra Selma'nın son nefesini verdiği odada sandığı açtıklarında, tüyleri diken diken oldu. Sandıkta Selma'nın iki bebekle çektirdiği solmuş, siyah - beyaz iki fotoğraf ve üç sarı zarf vardı. Fotoğraflardaki bebeklerden birinin Yasemin olduğunu gördüler, diğerini tanımıyorlardı. Zarfların içinden üç tutam saç çıktı. Biri Yasemin'in bebeklik saçıydı, diğeri ise bir başka bebeğin.

Üçüncü zarftan çıkan saçı gören Tülay feryat etti: "Ah ah inanamıyorum bu rahmetli annemin saçı. Vaktiyle hepimize hatıra olarak vermişti. Ben kaybettiğim için çok üzülmüştüm. Annemin saçını nerede olsa tanırım. Ah ablacığım, anacığımın saçını gözü gibi saklamış."

Tülay'ın fenalaşıp yere yığılması üzerine huzurevinin doktorunu arayıp, acilen gelmesini istediler. Sakinleştirici iğne yapan doktor, Tülay'ın en az bir gün yatıp dinlenmesi gerektiğini söyledi. 45 dakika sonra kendine gelen Tülay, Yasemin'in desteğiyle ayağa kalkıp huzurevi yöneticisinin yanına gitti.

"Nurhan hanım sandığın içindekileri biz aldık. Sandığın birkaç gün daha burada kalmasını rica ediyorum. Eşimin akrabalarına söylerim, onlar gelip alır. İleride de onlardan ben alırım."

"Bu kadar zahmet etmeyin. Ne yapacaksınız eski, boş bir tahta sandığı. İçindekileri almışsınız madem sandığı çöpe atalım gitsin."

"Nurhan hanım o saygısızlığı yapamam. Ailemizde sandıkların her zaman özel bir yeri olmuştur. Hele içi boşsa daha da anlamlıdır."

"Peki hanımefendi o halde saklarız. Ben size kolaylık olsun diye atalım dedim."

"Anlayışınıza teşekkür ederim. Hoşçakalın."

BOŞ SANDIĞIN ANLAMI

Ana - kız üç gün daha İstanbul'da kalmaya, pazar günü Galata Mevlevihanesi'ndeki tasavvuf konserini izlemeye karar verdi. Sonra bir kafeteryaya oturup mektubu okudular:

'Canım kardeşim Tülay ve biricik kızım Yasemin

Siz bu mektubu okurken, ben hayatta olmayacağım. Sizden beni bağışlamanızı rica ediyorum. Ne iyi bir kardeş ne iyi bir anne olabildim. Hayat bana iyi davranmadı, dilerim size çok iyi davranır. Yaseminciğim artık bilmek hakkındır diye düşünüyorum. Senden önce bir oğlum olmuştu. Adını Umut koymuştum. Babasını bilmediğim oğluma bakamayacak durumdaydım. O zaman koşullarım çok daha kötüydü. Beni hapse atarlar korkusuyla, yavrumu Çocuk Esirgeme Kurumu'na da götüremedim. Doğumdan bir hafta sonra oğlumu cami avlusuna bıraktım. Polislerin onu alıp götürdüğünden emin olduktan sonra eve döndüm. Evlat acısıyla günlerce ağladım. Yüreğimde sızısı kaldı. Ömür boyu vicdan azabıyla yaşadım. Sonra canıma kıymamak için oğlumu düşünmemeye çalıştım. Beni anlayın ne olur. Şimdi vedalaşma vakti. Ölüm benim için her şeyi silip süpüren bulunmaz bir nimet. Zaten bu dünyada kendimi hep bir 'hiç' olarak hissettim. Hoşça kalın. Selma"

Şaşkınlık içindeki ana - kız sandıktan çıkan fotoğraftaki diğer bebeğin ve zarflardan birinden çıkan saçın sırrını böylece çözdü. O fotoğraftaki bebek, Yasemin'in kardeşiydi. Saç da ona aitti. Akıbetini hiçbir zaman öğrenemeyecekleri, cami avlusuna bırakılmış bebeğin yumuşacık kumral saçına bakarak gözyaşı döktüler.

SELMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin