SELMA / 43. BÖLÜM / MAHALLENİN OKUYAN İLK KIZI / YAZAN: AYŞE ÖZDEMİR

299 4 0
                                    

70'li yıllarda, Boztepe'nin ara sokaklarında, yazın yol kenarlarına kilim serip oturan kızların elleri boş durmazdı. Hem konuşup gülüşür hem iş yaparlardı. Dantel örer, patiskadan kestikleri yatak örtüsüne gergefte sarma yapar, kanaviçe masa örtüsü işler, tülbentleri iğne oyasıyla süslerlerdi. Nakışlar bitince, örtüleri yıkayıp ütüleyip, çeyiz olarak sandıklarına koyarlardı. Kızlar işlemeye mola verdikleri zamanlarda da genellikle beş taş oynarlardı. Üşenmezlerse civardaki suyu berrak derenin kenarına gidip, serinlemek için ellerini, ayaklarını yıkarlardı.

Tüm bu hazırlıklar meçhul bir damat adayıyla evlenme uğrunaydı. Kızların tek hayali, bir an önce görücü gelmesi ve işi uzatmadan evlenmeyle ilgiliydi. Tüm dünyaları koca evi üstüne kurulmuştu. En büyük dilekleri ise kaynanadan ayrı bir evde oturabilmekti. Çoğu ilkokuldan sonra okutulmazdı. 20'sini geçmiş ama evlenmemiş kızların evde kaldıkları konuşulurdu.

Kırk yılda bir araba gördükleri tenha yoldan damat ve kaynana adaylarının geçip onları beğenecek olması, en büyük umutlarıydı. Ne başka bir hayalleri ne de başka bir umutları vardı. Çarşamba günleri camide hocanın vaazını dinlemeye gittiklerinde de baba evinden kurtulup, koca evine gitmek için dua ederlerdi.

Bu düzene ortaokula devam ettikleri için aykırı davranan iki kız vardı. 'Deli kız' lakabı takılan bu kızlardan biri Vahide'ydi. Gerçekten deli dolu olan Vahide yolda bulduğu gazete parçalarını, bakkaldan aldıkları gazeteden kese kağıtlarının üstünü dikkatle okurdu. Birlikte gazoz kapağı oyunu oynadığı erkek çocuklardan Teksas, Zagor aşırırdı. Ders kitaplarının arasına koyduğu Teksas'ları okurken, çaktırmadan kendisini kontrole gelen annesine yakalanırdı.

Eski bir cariyenin kızı olan, mahallelinin 'Saraylı' lakabını taktığı, tiyatrosever Dilruba hanımdan da okumak üzere ödünç cep fotoromanlar alırdı. Cep fotoromanlardaki İtalyan güzellere bakıp, bir gün onlar gibi ünlü olmayı hayal ederdi. Pazardan aldığı sahte güneş gözlüğünü takıp, sokakta salınarak yürüyen Vahide'ye babası her defasında takılırdı: "Ah benim güzel kızım ne bu havalar. Anan soğan, baban sarımsak."

Annesi Beyhan ise elinde cep fotoromanla gezen Vahide'yi "Romancı mı olacaksın?" diye pataklardı. Vahide ortaokulda ikmale kalınca, çocuklarının mutlaka okuyup meslek sahibi olmasını isteyen annesinden bir dayak daha yerdi. Dayağa karşılık taş atıp gecekondularının camını kırardı.

Lise birinci sınıfın sonunda yaşadığı iş deneyimi, Vahide'nin hayata bakışını değiştirdi. Vahide o yaz tatilinde, Boztepe'den okul arkadaşlarıyla bir ilaç fabrikasında çalıştı. Aldığı haftalıkları annesine verdi. Sokakta para kazanmanın gururuyla dolaşmaya başladı. Ekonomik bağımsızlığın, en büyük özgürlük olduğunu anladı.

Kimya öğretmenlerinin kocasının yönetici olduğu fabrikada çalışmayı çok sevdi. Vitaminleri kutulara koyarak, önünden geçen banttan bozuk hapları cımbızla alarak, bir işe yaramanın mutluluğunu hissetti. Su dolu kazandan içinde ilaç olan cam ampulleri alırken, kırıklar nedeniyle ellerinin sık sık kanamasına bile aldırmadı. Mahalledeki nakış işleyen yaşıtları gibi ev kızı olmak istemiyordu.

Fabrikadaki sendika temsilcileri arada bir toplantı yaparak sorunları dinliyordu. Onların etkisiyle solcu olan Vahide, cep fotoromanları bırakıp Maksim Gorki'nin, Jack London'ın romanlarını okumaya başladı. Lisedeki gruplaşmada solcu öğrencilerin yanında yer aldı. Lise son sınıfta onu en çok, civardaki subay lojmanlarında oturan bir grup öğrencinin kendileriyle hiçbir temasta bulunmaması şaşırttı. Subay çocukları aynı sınıfta olmalarına rağmen, uzaydan gelmişler gibi birbirlerinden başkasıyla konuşmuyordu. Tek dertleri sınavlardan yüksek not almaktı. Kimilerine göre, gecekondu semtlerinden gelen ve çoğu solcu olan öğrencilerle aynı sınıfta bulunmaktan rahatsızdılar.

SELMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin