SELMA / 38. BÖLÜM / AŞK SARHOŞU / YAZAN: AYŞE ÖZDEMİR

326 6 0
                                    

  O pazar günü çok güzel bir ilkbahar havası vardı. Erkenden uyanan Selma, sevinçle piknik için yiyecek hazırlamaya başladı. Yumurta ve patates haşladı, köfte ve kısır yaptı, meyve yıkadı. Hepsini bir gün önce Karaköy alt geçidinden aldığı piknik sepetine özenle yerleştirdi.

Belinden büzgülü, karpuz kollu, dörtgen yakalı, diz boyu, çiçekli basma elbisesini giydi. Kızıl kıvırcık saçlarını topuz yaptı. Kirpiklerine rimel, dudaklarına ruj, zaten kırmızı olan yanaklarına biraz allık sürdü. Elbise teninin beyazlığını, makyaj güzelliğini daha da ortaya çıkardı.

Boy aynasına bakarken basma elbisesi onu yine zaman tüneline sokup, çocukluğuna götürdü. Annesi yaz gelince, Boztepe'deki Sümerbank mağasından basma alıp, mahalle terzisi Hadise'ye verir, kızlarına karpuz kollu elbiseler diktirirdi. Japone kollu elbise, mahalleye fazla açık gelirdi. Terzi Hadise elbiselerin etek ve kol kenarlarına 'Sutaşı' denilen süsten dikerdi.

Selma ilkokul birde, jandarma karakolunun komutanı olan başçavuşun kızı Fulya ile aynı sınıftaydı. Yumuk gözlü Fulya kışın kürk yakalı, ponponlu kırmızı manto; baharda ise dantelli çorap ve siyah rugan ayakkabı giyerdi. Bunları giyme şansı olmadığı için Fulya'yı çok zengin bir ailenin kızı zanneden Selma'ya, babası birkaç yıl sonra kendisinin yaptığı bir rugan ayakkabı getirmişti.

Patronunun Zeynel'e evine götürmesi için izin verdiği rugan ayakkabı, kızının en değerli eşyası olmuştu. Selma bayramda giydiği o ayakkabıyla bir gün okula da gitmişti. Derste parmaklarını tükürükleyip ayakkabısını silerken öğretmeni görmüştü. İçi parçalanan öğretmen, "Yapma evladım, mikrop kaparsın" demişti.

Kapının çalması, aynanın karşısında geçmişe yolculuk yapan Selma'yı bugüne getirdi. Hemen hazırladığı piknik sepetini ve çantasını alıp heyecanla dışarı çıktı. Beyaz bir gömlekle lacivert bir pantolon giymiş olan Murat, bugün gözüne çok daha yakışıklı göründü. Bir belediye otobüsüne atlayıp Sirkeci'ye gittiler. Saat 10'daki vapura binip adalara doğru yol aldılar. Güvertede el ele oturdular. Öpüşüp konuşarak denizi seyrettiler.

Kınalıada, Burgaz, Heybeliada derken Büyükada'ya vardılar. Henüz yaz curcunasının başlamadığı Büyükada'da aşk sarhoşu oldular. Faytonla tur yaparken, kendilerini Türk filmlerinin başrol oyuncularına benzettiler. Ama faytoncu kırbacı atların sırtlarında şaklattıkça, Selma kendisi dövülüyormuş gibi ürperdi. Babasının kendisini kemerle dövmesini hatırlamamak için başını Murat'ın göğsüne yaslayıp, gözlerini tabiata dikti. Faytondan indikten sonra tepeye çıkıp, etrafı kuşbakışı seyrettiler. Ağaçların yeşili, denizin mavisi, gökyüzünün berraklığı Selma'yı içinde yaşamak zorunda kaldığı kirli dünyadan bir anda çekip çıkardı.

Öğleden sonra bir ağacın altına oturdular, piknik sepetini açıp yemek yediler. Murat "Deniz kenarında çay ve tatlı da benden" dedi. O kadar mutluydular ki, sanki ellerini uzatsalar ayaklarının yerden kesilmesiyle gökyüzüne yükseleceklerdi. Bulutların arasında görünmez olup, yalnız birbirleri için yaşayacaklardı. Sonra çimene uzanıp, sarılarak öpüştüler. El ele sırt üstü yatıp gökyüzünü seyrederken, başka bir aleme daldılar. Akşam 7'deki vapurla Sirkeci'ye döndüler.

Selma genelevin yöneticisine yine yalvararak, eylül sonuna kadar pazar günleri için izin aldı. Buna karşılık yılbaşına kadar izinsiz çalışacaktı. Kendisini aşkı için ölümcül bir anlaşmaya imza atmış gibi hissediyordu. O bedeli çok ağır olan sözü, ilişkileri ilerledikçe, Murat'ın kendisini başka bir dünyaya taşıyacağı umuduyla verdi.

Ertesi pazar Belgrad Ormanları'nda, bir hafta sonra Polonezköy'de tabiatın içinde aşk tazelediler. Karpuz kabuğu suya düşüp deniz mevsimi açılınca, güneşli pazar günlerinin tadını plajlarda çıkardılar. Adalar, Rumelikavağı, Florya'da deniz keyfi yaptılar.

Yüzme bilmeyen Selma, denizde sığ yerlerden ayrılamadı. Boğulurum endişesiyle Murat'a sürekli "Boy ver" diye seslenip, derinliği ölçtürdü. Sevgilisiyle el ele denize giren Murat sonra tek başına açılıp, derinlerde yüzdü. Gümüşdere Plajı'nda, Karadeniz'in dalgaları arasında, bir günde 7 kişinin boğulduğuna tanık olmak, Selma'nın deniz korkusunu daha da artırdı. Ama Kınalıada'ya gittiklerinde akşam karanlığına kalıp, denizde sevişerek çok farklı bir gün yaşadılar. O gün eve her zamankinden geç giden Murat, eşine "İş uzun sürdü" diye yine yalan söyledi.


SELMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin