SELMA / 8. BÖLÜM / KADRİYE'NİN ACI SONU / YAZAN: AYŞE ÖZDEMİR

695 14 0
                                    


     Zeynel işe giderken, Hacer'in yanından ayrılıp evine dönen Kadriye, çocuklarının çoraplarına yama yapmaya başladı. Bu sırada yediği dayağı duyan komşusu Fistan 'Geçmiş olsun'a geldi.

(Mahallede kadınlar, kocalarının kendilerini dövmesinden sonra birbirlerine 'Geçmiş olsun' ziyaretinde bulunup ağlaşırdı. 'Hayrola komşum, o herif seni yine niye dövdü?' şeklindeki geleneksel soruya verilen cevap, genellikle aynı şekilde başlardı: 'Valla ne olduğunu ben de anlayamadım. Ortada hiçbir şey yoktu. 'Yakacağımız kalmadı, iki çeki odun alalım. Çocukların üstü başı için Eminönü'ne alışverişe gidelim' dedim, maşayla saldırdı.)

Fistan, mahalledeki tüm kadınların aşina olduğu yukarıdaki soruyu sorunca, yamayı bırakıp ağlamaya başlayan Kadriye anlattı: "Artık canıma yetti. Her ne yolla olursa olsun, karnımdaki çocuktan kurtulmak istiyorum." Kadriye'ye çok acıyan komşu, düşük yapmasını önerdi: "Bizim köyde kadınlar, tavuk teleğiyle düşük yapar, bir çırpıda çocuktan kurtulurlar."

Masrafsız, pratik bir çözüm bulduğuna çok sevinen Kadriye evin arkasında beslediği ve 'Kızlarım' diye sevdiği tavuklardan birinden bir telek kopardı. Tuvalete girip teleği rahmine soktu. Her yer kan içinde kaldı, çocuk düştü. Ama Kadriye de baygın bir şekilde yatağa serildi. Çocuğun düşmesiyle önerdiği çözümün işe yaramasından memnun kalan komşu, baygınlığın geçici olduğunu söyledi.

Ama Kadriye'nin durumu giderek ağırlaştı. Akşam işten eve gelen kocasına "Zeynel müjde, çocuk düştü" dedikten kısa süre sonra kendinden geçti. Zeynel ve komşular, ölüden farksız Kadriye'yi Şişli'deki hastaneye götürdü. Doktor, Zeynel'i yanına çağırıp, Kadriye'nin tavuk teleğinden tetanoz olduğunu, hayati riski bulunduğunu dile getirdi. Bir hafta yoğun bakımda kalan Kadriye, gözünü bile açamadan öldü.

O gün İstanbul'a tam bir kış havası hakimdi. Gökyüzünün koyu gri rengi, can sıkıcıydı. Boztepe'deki mahallenin çocukları, buz tutmuş bayırda eski leğenlerle kayıyordu. Bağırışları sokaktaki sessizliği deliyordu. 15 yaşındaki Selma ile ablası Leman da caddedeki oduncudan aldıkları bir torba odunla, bayırdan aşağı inmeye çalışıyordu.

(Babaları Zeynel'in yazın Kuruçeşme'deki depodan aldığı 10 çeki odun, havalar sert gittiği için kış ortasında bitmişti. Bir süredir Boztepe'deki oduncudan torbayla odun alıyorlardı. Son bir haftadır odunları olmadığı için yorganın altından mecbur kalmadıkça çıkamamışlardı.)

İki kız kardeş, birer saplarından tuttukları torbayla bayırdan yavaşça inerken, naylon çizmesi kayan Selma tepetaklak düştü. Çocuklar, bakkala ekmek taşıdığı eşeğiyle birlikte kayıp düşen ekmekçiden sonra Selma'ya da zalimce güldü.

Bu sırada sokakta kadın sesleri duyuldu. Hastaneden gelen komşulardan Fadime, pencereden bakan Zülfüye'ye bağırarak haber verdi: "Ah sorma sorma, Kadriye'nin ziyaretine gittim ama göremedim. Kadriye ölmüş. Yazık çok yazık, kendini yaktı. Hastabakıcı morga kaldırıldığını söyledi. Allah rahmet eylesin. Kimseye zararı olmayan çileli bir kadındı." Zülfüye de üzüntüsünü dile getirdi: "Ne kadar acı. Daha 15 gün önce birlikte pazara gitmiştik. Bahar gelince Zincirlikuyu Mezarlığı'na kazayağı, madımak toplamaya gidelim diye sözleşmiştik. Demek ömrü bu kadarmış. Zaten son günlerde sağ gözüm sürekli seğiriyordu. Sağ gözüm ne zaman seğirse, hep kötü şeyler olur."

Konuşmayı duyan çocuklar da koro halinde bağırdı: "Kadriye teyze ölmüüüüşşş!" Annelerini kaybettiklerini bu şekilde öğrenen iki kız kardeş, beyinlerinden vurulmuşa döndü. Yerden kalkmaya çalışan Selma, kıçının acısını unutup ayağa fırladı. Ablası Leman'a sarıldı. Torba yere düştü, odunlar yuvarlandı. İki kardeş ağlayarak odunları toplayıp, feryat figan eve döndü. Kapıdan içeri girer girmez "Annemiz ölmüş" diye bağırıp, ablaları Kıymet ve kardeşleri Tülay ile birlikte kendilerini yerden yere attılar.

Kardeşler daha önce öleceğini hiç düşünmedikleri annelerini, son kez gasilhanede gördü. Kefenlenmeden önce yanaklarından öptüler. Kadriye tipi altında toprağa verilirken, babalarıyla birlikte mezara toprak attılar. Mezarla birlikte, hayatlarının en değerli sayfası kapandı.

Akşam evdeki duaya katılan yaşlı başlı komşular, kardeşlere nasihat etti. "Kızım dünyanın kahpeliğini bugünden sonra göreceksiniz. Aman onun bunun sözüyle yanlış yollara sapıp namusunuza laf ettirmeyin." Kadınlar, Kadriye'nin bir altın diş taktıracak kadar bile ömrü olmamasına üzülerek ağıt yaktı.

Selma gece yattığında, annesiyle olan son teması gözünün önüne geldi. Kadriye hastaneye yatmadan önce dört kızının üçüncüsü olan Selma'ya, ilk kez regli olduğu için okkalı bir tokat atmıştı. Çevredeki batıl inanca göre, ilk kez regli olan kızlara, rahimlerinden gelen kandan korkmamaları için tokat atılması gerekiyordu!

O zamanlar Boztepe'ye destan satıcısı gelirdi. Kara gözlüklü satıcının göğsüne astığı teypten yükselen acıklı ses, öldürülen ya da tuhaf şekillerde ölen kadınların hikayelerini anlatırdı. Bunlar, gazetelerin üçüncü sayfalarındaki haberlerin ağıt şeklindeki anlatımıydı. Satıcının elinde, ölen kadınlar hakkında dörtlükler halinde yazılmış destanlar olurdu. Mahallenin kadınları, destancıdan 25 kuruşa aldıkları destanları, okula giden çocuklarına okutup ağlaşırdı. Sarıyer güzelinin kocası tarafından öldürüldüğünü, Beşiktaşlı Belkıs'ın Kilyos'ta boğulduğunu destanlardan öğrenmişlerdi. Kadriye'nin tavuk teleğinden ölümü de destan yapıldı. Destanı okuyup telekle çocuk düşürme ilkelliğini ilk kez duyan bazı Boztepeliler, "Çok yazık. Yoksa intihar mı etti?" diyerek şaşkınlıklarını dile getirdi.

Semtte, köylerdeki akrabalardan gelen mektuplar da anneler genellikle okuma - yazma bilmedikleri için ilkokula giden çocuklara okutturulurdu. Çocuğu olmayanlar, komşuya veya bakkala gidip, mektubunun okunmasını rica ederdi. Cevapları da annelerin ağzından çocuklar yazardı. Köylerde de aynı sahne yaşanırdı. Mektuplar hep aynı şekilde biterdi: Selam eder, gül yanaklarından öperiz. Kestane kebap, yemesi sevap, acele cevap.


SELMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin