27•Bölüm

9.1K 938 313
                                    

Başka birinin evinde tek başıma kalmak beni rahatsız ediyordu. Çünkü bu gibi konularda fazla takıntılı olabiliyordum.

Mesela kendi evimde başkasının eşyalarımı karıştırmasından hoşlanmıyordum. Ve ya ben evde yokken bir başka birinin evimde durması da hoş değildi.

Kısacası bunlardan hoşlanmadığım için başkalarının evinde o kadar da rahat edemiyordum.

Üstelik meraklıydım. Öyle ki Taehyung'un sipariş ettiklerinden bile çok az yemiştim.

Merak duygum yüzünden içim içimi yerken yemek yiyesim gelmiyordu. Üstelik Taehyung gideli neredeyse iki saat falan olacaktı.

Oflayıp elime telefonumu aldım ve kendi internetimi açtım. Taehyung yanımda yoksa ben de sosyal medya hesaplarına bakabilirdim.

Taehyung'la o kadar süre konuşmama ve banyoda bile o kadar ileriye gitmemize rağmen hakkında neredeyse hiç bir bilgiye sahip değildim.

Mesela okulda o peşine takılan kızı hala sormamıştım. Bir gece onlarda kaldığım gün arabayla okula gelirken sorduğum sevgilin var mı sorusuna vermiş olduğu evet cevabını da sormamıştım.

Babasıyla olan ilişkisini de bilmiyordum.

Gerçi o da hala benim ailemi bilmiyordu fakat onun sanki normal bir yaşantısı yokmuş gibiydi.

Şöyle yüzeysel düşünülünce birbirimizi pek tanımıyorduk. Ama sevgilimdi.

Biri bana Taehyung'un doğum günü ne zaman diye sorsa onu dahi bilemezdim. Doğduğu yılı bile bilmiyordum. Ben 95 doğumluydum fakat liseye gitmiyorduk. Aynı yaşta olmayabilirdik.

96'lı da olabilirdi 94'lü de. Açıkçası benden büyük veya küçük olup olmadığını cidden merak ediyordum.

Merak ettiğim konular fazlaydı fakat sormuyordum. Ben gözüm kapalı ona inanmayı tercih etmiş biriydim sonuçta.

Derin bir nefes alıp düşüncelerimden arınmak istercesine başımı sağa sola salladım ve önümde ki telefonuma odaklandım. Öncelikle instagramdan başlayarak onu aramaya koyuldum. Fakat Yoongi hyungun hesabını bile bulmama rağmen Taehyung yoktu. Oflayıp instagramdan çıktım ve twittera girdim. Uzun arayışlar sonunda orada da bulamayınca internetimi kapatıp telefonu oturduğum koltuğun benden arta kalan boşluğa attım. 

"Sıkılmış olmalısın." Bir an da duyduğum bu sesle yerimden sıçrarken arkamı döndüm. Kapı pervazına yaslanmış bir şekilde beni izleyen Taehyung'la karşılaşmayı düşünmüyordum. "Ne zaman geldin?"

Düşünceli bir surat ifadesine büründüğü sırada bana doğru adım atmaya başladı. "Beş dakika olacak, tahminen."

Onu onaylayıp elime telefonumu aldım ve önüme döndüm. Telefonu amaçsızca parmaklarımın arasında döndürürken havanın karardığını henüz farketmiştim. Düşünce yoğunluğu sanırsam dışarıyla bağımı kesmişti. 

"Telefonunda ne arıyordun öyle hararetli hararetli?" Kendisini az önce telefonumun durduğu yere bırakırken konuştu ve bana baktı. 

"Sosyal medya hesaplarını, fakat yoktu." Ona doğru dönüp koltukta bağdaş kurduğumda o sırtını koltuğa yaslayıp kafasını bana çevirmişti. Alnına dökülen ve adeta ben yumuşağım diye bağıran saçları çok güzeldi. Ve ayrıca yeni duş aldığından kaynaklı olarak dağılmış ve ona serseri bir hava katmıştı. Gözleri her zaman ki gibi ben çok ciddiyim işaretini veriyor, dudakları ise biraz sonra konuşacağının haberini verir gibi aralanmıştı. Fazlasıyla yakışıklı biriydi, ona hayran kalmamak neredeyse imkansızdı.

Ya da onu sevdiğimden bana öyle geliyordu. Bunu tam bilemesemde bana göre ciddiyken oldukça yakışıklı ve karizmatikti. Ama gülümseyince bir çocuk kadar masum ve sevimli duruyordu.

Bir insanı ufak bir gülüşün bu derece değiştirmesi çok garipti, çünkü ya karizmatik ve yakışıklısındır ya da sevimli ve masum. Ama Taehyung bir gülümsemesiyle tüm karizmatikliğinden sıyrılıyor ve masum bir görüntü sunuyordu. 

Ben onun gözünde nasıldım bilmiyordum ama o benim gözümde böylesine garip biriydi.

"Sosyal medya kullanmam." 

Bu cevap onu neden bulamadığımı açıklıyordu. En önemsiz bir konu hakkında bir şeyler öğrendiğime göre önemli konulara geçebilirdim.

"Doğum günün ve tarihin ne?" Ve konuya bodoslama dalmam pek umurumda değildi.

Taehyung'un da umurunda değil gibiydi. "30 aralık 1995." 

"Aha." Bir an da heyecanla bağırmam onun kaşlarını çatmasına sebep olmuştu. Bu öyle bir sevinçti ki sanki yıllardır gol atamayan bir futbolcunun sonunda gol atması gibi bir şeydi. Bu sevincim tabi ki ay farkıyla ondan büyük olduğum için değildi. Onu sinir etmek içindi. "Senden iki ay on yedi gün büyüğüm, bana hyung demelisin."

Gözlerini kısarken eş zamanlı olarak elini kaldırıp alnıma bir fiske atmıştı. "Bırak iki ayı benden iki yaş da büyük olsan sana asla hyung demem."

Alnımı ovuştururken kaşlarımı çattım. "Terbiyesiz herif, iki ay on yedi gün ne demek biliyor musun sen? Hyung demen gerekiyor."

Kafasını dalga geçer gibi salladıktan sonra gözlerini yumdu. Benimle böyle dalga geçmesine izin vermeyeceğime göre damardan girmeliydim. "Ayrıca ben büyük olduğuma göre üstte olmalıyım."

Önce derin bir nefes almış ve gözleri yavaşça aralanmıştı. Bu kadar sakin durması, özellikle de bu konu da sakin durması garipti. Dudakları aralandığında bakışlarım istemsizce dudaklarına kaymıştı. Dili yavaş çekimde alt dudağında yer edindi ve boydan boya alt dudağında gezindi. Bunu kasıtlı mı yapıyordu yoksa bir tür alışkanlık mıydı pek emin değildim.

"Senin de üstte olmanı isterdim fakat kısasın, doğal olarak penisinde kısa." Gözlerim sinirle kısılırken buna çatılan kaşlarım eşlik etti. "Bırak da o işleri büyük penisliler yapsın." 

Bana göz kırpıp ayağa kalktığında ona öylece bakakalmıştım. Benim penisim küçük değildi ve resmen bana büyük hakaret etmişti. Dudaklarım bir kaç kez aralansada sinirimden konuşamamıştım. Tabi bu süre boyunca Taehyung çoktan salondan çıkmıştı.

Hızla yerimden kalkıp ben de salondan çıktığımda onu odasına girerken görmüş ve hemen ardından odasına girmiştim. "Resmen sevgiline hakaret ettin."

"Sen de kaşındın ama."

Üzerinde ki rahatsız edici kıyafetleri umursamadan kendisini yatağının üzerine attı ve huysuzlukla mırıldandı. "Buraya gel, konuşacak daha önemli meselelerimiz var."

Bu konuyu bir daha açmak üzere kapattım ve yatağa ilerledim. Yanına uzanır uzanmaz bana dönmüş ve sağ elini yanağının altına sıkıştırmıştı. Ben de aynı şekilde onu taklit ettim ve konuşmasını bekledim. "Babamın bir şirketi var ve ben o şirketin başına geçmek istemiyorum."

Gözlerimi devirmemek için kendimi zor tutmak zorunda kalmıştım. Şu dizilerde hazır işi tepen zengin bebeler gelmişti gözümün önüne. Her seferinde onlara söverdim. Ne güzel koskoca şirket onlara kalacaktı ve paraya para demeyeceklerdi. En azından bizim gibi adam akıllı bölüm kazanmaya çalışıp zorluklarla okumak zorunda değillerdi. 

"Ve bana şart koştu." Bir de bunun için babasının koştuğu şartları mı yerine getiriyordu? Ben de Taehyung'u zeki sanıyordum. "Her dönem birinci olmam ve senenin sonunda kendi bölümümden birinci olarak mezun olmam lazım."

Bu çok zor bir şeydi ve Taehyung iki dönemdir birinci oluyordu. Şuan üçüncü dönemdeydik ve geriye bunun neredeyse iki katı kadar bölüm kalmıştı. Biz geçerli not almak için bir taraflarımızı yırtarken o bunların kat ve kat üstünü alıyordu. "Neden bu kadar uğraşıyorsun ki? Senin yerinde olsam şirketin başına geçerdim."

"Peki.." Duraksadı ve boşta kalan eliyle yanağımı okşadı. "Şirketin başına geçince istemediğin biriyle şirket evliliği yapacak olsan da o şirketin başına geçer miydin?"



nemesis あ vmin ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin