10. Bölüm Günlerce Sen

106 22 0
                                    




Kaç gün olduğunu saymamıştım bile! Saymıyordum. İlk kez hayatımda kaçırılmış gibi hissediyordum.
HAYIR HAYIR! KESİNLİKLE KAÇIRILMIŞTIM!
Daha gencecik bir kızdım. Ne yapacağını bilmeyen güçsüz korumasız bir kız...
Bir kızın hatta benim gibi bir kızın nasıl böyle bir kabusu olabilirdi ki?
Sana musallat olmuş bir Gökalp seni seven ama hep yalan söyleyen gizemli Mert...
Ne oluyordu? Babamdan sonra bu olaylar hızla gelişmiş ve kötü bir noktaya varmıştı. Hep öncesini düşündüm ve "Keşke hiç kampa gitmeseydim." dedim içimden.
Evet, bu düşüncemi içimden değil dışımdan yansıtmıştım ve odanın içinde kahverengi sandalyede oturup bana anlamsızca bakan Mert de duymuştu.
Dirsekleri masanın üzerinde parmakları çenesini kavramıştı.
"Yine de karşına çıkardı Merve." dedi garip bir sesle. "Ne istiyor bu kötü çocuk benden?" dedim.
Artık bir açıklama bekliyordum niye benim hayatıma karışıyorlardı?
"İnan bunu bende bilmiyorum güzelim." dedi.
Ama ona inanmadım. Artık Mert'e güvenim tamamen sıfırlanmıştı. Mert'e güvenim tamamen negatifti.
Yattığım yatağın üzerinden doğruldum, elbisemin eteğini düzeltip yanıbaşımda duran küçük sehpanın üzerindeki bardak içindeki yarım dolu olan suyu elime aldım ve iki yudumla bitirdim.
"Peki neden burdayız?"dedim.
Bana baktı ve çenesinde olan ellerini indirip boşta kalan tek elini de masanın üzerine koyup parmaklarını birbirine bağdaşladı. Zaten ciddiydi ve daha ciddileşmiş gibiydi.
"Sana  birini gösterecek!"dedi. "Kimi?"diye sordum merakla!
"Bana  da söylemedi."
Bön bön yüzüne bakıp inanmadığım bir ifade gösterdim.
Offf! Off!
Telefonumda yoktu. Annemi arayamıyordum. Annemi çok özlüyordum. Aynı şekilde Cansuyuda.
Beni çok merak etmişlerdir kesin. Onları düşündükçe gözlerim doluyordu. Gözüm bir anda dolabın üzerindeki kutuya daldı. Bir an kutuyu açmak istedim. Mert asla bunu kabul etmezdi. Ama onsuz da açamazdım. Bir odaya kitliydik ve hiçbir şey yapamazdık. Bir an aklıma lavabo geldi.
Tabi yaa! Mert'i lavobaya gitleyebilirdim en azından bir iki dakikacık. Merakıma yenilemeyip yapacağım planı kendimce onayladım. Oturduğum yataktan doğrulup lavobaya doğru yol aldım. Mert "Nereye?" diye sorduğunda.
"Lavaboya gidiyorum gelmek ister misin?" dedim gülerek.
Bir kahkaha atıp "Yok kalsın" dedi.
Gözlerimi etrafta dolandırıp gülerek lavaboya gittim.
"Merak etme Mert'ciğim birazdan sende geleceksin peşimden!" dedim gülerek. Lavaboya kadar gittim ve kapıda duraksadım hemen elime anahtarı alıp duvar köşesine saklandım. Ardından "Mert! Yardım et, Mert!''diye bağırdım. "Merve!" dedi korku dolu sesiyle.
Ardından lavabonun kapısına kadar gelip kapıdan içeriye baktı duvara kendimi itip bir anda ayaklarımı Mert'in sırtına yaslayıp Mert'i   lavabonun içerisine ittirdim. Ardından hemen kapıyı çektim. Kapıyı zorladığında kapıyı kilitlemiştim. "Merve ne yapıyorsun sen?"dediğinde. "Birazcık orada kalman gerek tatlım bir iki dakikacık." dedikten sonra anahtarı yerine koyup hemen içeriye geçtim.
Bir yandan "Mert kapıya kırmazdı değil mi?" diye düşünürken içimden
"Aman  boşver ben elimi çabuk tutayım."
Hemen masanın yanında olan sandalyeyi alıp dolabın hemen yanına koydum. Fakat yetişemiyordum biraz zorlarsam olur gibi gözüküyordu. Ayaklarımı kaldırıp yetişmeye çalıştım ama bu sırada dengemi kaybetmeştim bile adeta yerle öpüşür gibi oldum. Ben ayağımın acısıyla inlerken bir anda cam kırılma sesi geldi içerden ardından Mert. "Merve iyi misin?"
Bön bön yüzüne baktım. " İyi miyim sence?" dedim acıyla Mert'e bakarken hemen yardım etmeye çalıştı koluma elini tutuşturdu. Hemen "DUR!" diye bağırdım. Ardından "Bana o kutunun içinde ne var söyle."dedim. Mert çaresizlikle bakıp  başını iki tarafa salladı. "Söyle dedim yoksa bir daha   asla yüzüne bakmam" dediğimde "Bakmıyorsun ki zaten" dedi. "İntihar ederim." Dediğimde "Tamam  tamam indiriyorum " dedi. İki kelimem üzerinde etkili olmuştu. Dolabın üzerindeki kutuyu indirmişti bile. Acıyan ayağımın ağrısıyla kutunun içini açtım. İçinden bir defter çıktı. Siyah bi defter hatta sayfaları bile  siyah.. Çok iç karartıcı görünüyordu.
Ardından kutunun üzerindeki sembole baktım ve Gökalp'in beni bu lanet yere tıktığı günü hatırladım. Odanın kapısında da böyle bir sembol vardı. Ardından içini açtım.
İlk fotoğraf babamın bir fotoğrafıydı. Boydan bir fotoğraf, üzerinde kırmızı tişört altında kot pantol ensesine gelen seyrek saçları özgür ve güler gülmez bir hali varken bir fotoğraf. Bu fotoğraf yeni bir fotoğrafa benziyordu ki hemen sağ taraftaki tarihe kaydı gözüm. Evet,fotoğraf yeniydi. Sayfanın arkasında büyük harflerle
"ALİHAN GÖKTÜRK" 
İkinci sayfada ,annem vardı. Güzeller güzeli annem. Bu fotoğrafların burada ne işi vardı diye düşünüyordum. Annemin üzerinde beyaz bir ince bir kazak bu fotoğraf öz çekimdi. Bu fotoğraf annemin sosyal medyasında paylaştığı fotoğraf.
Ardından arkasını çevirdim. Kocaman harflerle annemin isimi
"GAYE GÖKTÜRK"
Ardından bir diğer sayfayı çevirdim bu sefer minik fıstığım Cansu'mun fotoğrafı kardeşimin bile fotoğrafı olduğuna göre Gökalp'in benimle ilgili çok önemli bir şeyi vardır diye düşündüm eğer böyle değilse de delidir. Bir insanın annesini babasının fotoğraflarını neden alır bir insan.
Minik fıstığım Cansu, kocaman gülümserken annemin ellerinde bir fotoğrafı arkasında koskaca harflerle "CANSU GÖKTÜRK"
Sırada ben vardım heralde. Arka sayfayı çevirdim ve evet, huzurlarınızda MERVE GÖKTÜRK.
Benim fotoğrafım, gizli çekilmişti. Neden gizli çekilmişti hiçbir fikrim yoktu. Hemen arkasına baktım. Aslında isimimin yazılı olmasını bekliyordum fakat koskocaa harflerle "GMA" yazıyordu. Hiçbir anlam veremedim. Mert'e döndüm ve bunun ne olduğunu sordum. O da ilk kez görmüş gibi "İlk kez görüyorum vallahi bilmiyorum" dedi. Ardından parmaklarını çenesinde dolaştırıp "GMA" yazılı olana baktı baktı , baktı...
Ardından bir sayfa daha çevirdim. Sayfanın içine hunharca koyulan fotoğraflar...
Bu fotoğrafları gördüğümde ağlamamak için zor duruyordum.
Babamın o kadınla olan fotoğrafları.. Ağlamama neden olan fotoğraflar.. Bir anda ayağımın acısını hatırlamayıp ayağı kalktım ama kalktığım gibi yere yapıştım. En son başımın döndüğünü ve yere "Baam!" Diye yapışmamı hatırlıyordum.
Gözlerimi açtığımda tıkıldığım odanın içerisindeki yatakta uzanıyordum. Ve başımda Gökalp,Mert ve Arif denilen çocuk vardı. Gökalp iki elini birbirine bağlamış bir elinin parmakları çenesinde gözlerini kısmış bana bakıyordu. Mert elleri boşta dolu gözlerle bana bakıyordu. Arif ise elindeki bardak içindeki dolu suyu iki eliyle tutup sakin bir halde bana bakıyordu. Arif uyandığımı gördüğünde "Sonunda uyandı" deyip gülümsedi. Ardından Gökalp ve Mert'e baktı. Gökalp o soğuk bakışlarıyla Arif'e baktı. Arif'in yüzündeki gülümseme bir anda kaybolmuş gibiydi adeta! Mert, Arif'in omuzunu sıvazlayıp elindeki suyu aldı ve "Hadi  sen in!" diye karşılık verdi. Arif Gökalp'e baktı. Gökalp"İn!" 
Mert elindeki suyu bana uzattı.
"İster misin?"
Kafamı olumsuz salladım. Mert bardağı küçük sehpanın üzerine bıraktı. Gökalp heykel gibi bana bakıyordu.
Ben mi? Ben, ağlıyordum.
Babamın o fotoğraflarını gördüğümden beri ağlamaktaydım. Gökalp "Kalk hastaneye gidiyoruz."dedi.
"Kalkamam nasıl kalkıyım." dedim. Mert, "Ben yardım edeyim."
Mert beni kaldırırken kulağıma fısıldıyordu. "Kaçman için iyi bi fırsat beni düşünme sen bir yolunu bulup kaç bende kaçacağım."
Kafa salladım görünür görünmez şekilde.
Gökalp beni Mert'in kucağından alıp odadan çıktı. Ardından beni arabaya bindirdi. Yol boyunca konuşmadık ben ağladım o soğuk bakışlarına hapsoldu. Hastaneye geldiğimizde beni kucağına alarak arabadan çıkarttı. Çok hızlı yürüyordu. "Biraz yavaş yürü ayağımı sarsıtıyorsun, acıyor" dedim ardından inledim.
"Özür dilerim hatun" dedi ardından  alay bakışlarıyla baktı yüzüme ve daha da hızlanmaya başladı. Gökalp'in kucağından inmeyi dört gözle bekliyordum sonunda acile vardık. Birkaç röntgenden sonra tam eve gidiyorduk ve ben kaçamadığım için umutsuz mutsuzdum ki Gökalp'e bir telefon geldi. Beni kucağından indirip hastanenin içerisindeki bir koltuğa otturttu ve "Buradan sakın gitme hemen geliyorum hatun" dedi. Bende "Zaten  bu halde bir yere gidemem bekliyorum seni" dedim yalan atarak, tabiki kaçacaktım. "Aferim" deyip göz kırptı. Ardından yanımdan ayrıldı.
Tek ayak yürümeye çalışırken arkamdan bir ses "Merve" diye bağırdı. Bu Gökalp değilde hemen arkanı döndüm ve döndüğüm gibi dengemi kaybettim tam düşüyordum ki beni iki kolumdan  tutan babam'dı...

KALPTEN HAYATAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin