22. Bölüm Paramparça

76 20 1
                                    




Sabah yedi buçukta çoktan uyanmıştım. Neden erken uyandım diye sorguladım kendimi. Daha sonra ne kadar uyumaya çalışsamda uyuyamadım...

Aleyna mışıl mışıl uyuyordu...
Sessizce odamdan çıkıp salona indim. Tekli koltukta oturdum boş boş...
Bazen böyle eser ya kafana boş boş bakarsın etrafa. Hep öyle kalmak istersin ama o hayat işte sadece seyirci kalmana izin vermez. Sadece anlatmaz yaşatır...
Ne kadar seyirci kalmaya çalışsamda bir iki damla gözyaşı aktı yanaklarımdan...

Yerli yersiz, sebepli sebepsiz gözyaşları...
Yavaş yavaş süzüldü. Uzayda yürürmüş gibi savunmasız gözyaşlarım....
Kafamı kurcalayan, beni rahatsız eden bir çok dert...
Bu dertlerimi kim derman olabilir?
Akan gözyaşlarımı sildim birer birer... Tekrar aktılar... Tekrar ve tekrar.

Hıçkırasım gelir ama ağzımı kapatırım.
O sırada salonda bir ses ''Sen ağlıyor musun?'' dedi.
Salonun girişine baktığımda Aleyna bana soru işareti gibi bakıyordu. Gözlerimi silip

''Hayır hayır, ağlamıyorum...''
Artık kimsenin beni ağlarken görmesini istemiyordum. Buna Aleyna da dahildi...

Yanıma kadar gelip ''Ağlamışsın işte Merve.'' dedi ve yüzümü işaret etti.
''Üzerimi değiştireceğim.'' deyip ayaklandım basamaklara vardığımda Aleyna seslendi arkamdan bakmadım yüzüne bakamadım...
''Yanındayım Merve.'' dedi içtenlikle.

Gözlerimden akan yaşlarla beraber gözlerimi sıktım. Sesimi çıkartmamaya çalıştım.
''İyiki varsın.'' sesim ağlamaklı çıkmıştı.
Direkt banyoma girip yüzümü yıkadım. Soğuk su biraz da olsa beni toparlamıştı.
Odama geçip gardolabımdan okul eşyalarımı çıkartıp üzerime giydim. Pijamalarımı da yerli yerine koyduktan sonra aynanın karşına geçtim. Saçlarımı ördükten sonra duraksadım, durksadım, duraksadım... ''Güçlü ol!''

Okul çantam ve telefonumla birlikte odamdan ayrıldım. Aleyna'nın sesi mutfaktan geliyordu.

Mutfağa yöneldim. Aleyna kapıda beni gördüğünde ''Gel gel Merve kahvaltı hazırladım.'' dedi gülerek. Masadakilere baktım sebze ve meyveden başka bir şey yoktu. Bir de garip bir içecek vardı. ''Bu ne?'' dedim masayı göstererek. ''Kahvaltı'' dedi gülerek. ''Sen kahvaltıda meyve sebze mi yiyorsun?'' dedim şaşırarak. ''Tabi ki kızım yaz geliyor kilo vermemiz lazım. Annemin konuştuğu fitness hocası kahvaltıda bu tarz yiyecekler tüketmemi söyledi.'' dedikten sonra sandalyeye kuruldu. ''Ben bunu yemem!''
''Kısacık şortların, bikinilerin,elbiselerin içine doksan kiloyla mı gireceksin''

''Doksan mı?'' gözlerim doksan kiloyu duyduğunda irileşmişti.
''Biraz abartmış olabilirim. Ama benim için ye''
''Yemem.'' dedim kuru kuru.
''Ya bak bu yaz çok fit olmam lazım. Bütün gözler üzerimde olmalı!''

''Bana ne bütün gözlerden Aleyna ne yersen ye!''

''Ama lütfeen!'' derken gözlerini içi parlıyordu. ''Sadece bugünlük.'' dediğinde sadece bir günlüğüne yiyebileceğimi düşündüm. ''Sadece bugünlük'' deyip sandalyeye kuruldum. Aleyna ''Aşkım benim be!'' Gülümsedim. Gülümsedi...

İşkenceyle yediğim kahvaltıdan sonra Aleynayla çoktan yola koyulmuştuk. İki gün sonra okullar kapanacağı için seviniyordum.
Bütün tatil boyu evde yatak,yastık ve kulaklığımla geçirmeyi düşnürürken Aleyna çoktan tatil planlarımızı yapıyordu bile!
Aleynayla yollarımız ayrıldığında tek başıma yürümek zorunda kaldım. Gökalp ile karşılaşmamak için dua ediyordum.

Sonunda Gökalp ile karşılaşmadan okulun girişine varmıştım bile! Gökalp ile karşılaşmadığım için içimde sevinç çığlıkları koparıyordum! O duygusuzla karşılaşmak istemiyordum.

Bir şey fark ettim ki okuldaki bütün öğrenciler sivildi. Neden sivil olduklarını merak ederken küçük sınıflardan bir öğrenciye okulun yarısının neden sivil olduğunu sordum. ''Burada böyle abla okulun son iki günü öğrenciler okula sivil gelir.'' Öğretmenlerin bu durumu nasıl karşıladığını sorduğumda ''Aldırış etmezler.'' cevabını çoktan almıştım...

Ne garip bir okuldaydım ben. Eski okulumda böyle bir şeye asla izin verilmezdi. Gelen bir iki öğrenciyi tokat manyağına sokarlardı...
Sınıfıma vardığımda Gökalp'in sınıfta olmadığını fark ettim. Hemen Kumsal'ın yanına kuruldum.

Zilin çalmasıyla beraber bütün öğrenciler yerlerini almıştı bile! Dersimiz Miray hocaylaydı. Biyoloji dersini ne kadar sevmesemde Miray hocayı çok seviyordum. Ve bu da biyolojiye olan ilgilimi etkinleştiriyordu.
Miray hocanın sınıfa girişiyle herkes ayaklandı. ''Günaydın çocuklar.''
Biyoloji dersinin sonuna gelmek üzereydik ve Gökalp hala yoktu. Sanırım bugün gelmeyecekti.
Tenefüs zilinin çalmasına beş dakika varken sınıfa biri girdi. Gökalp'ti.

O da bugün sivil gelmişti. Altında siyah pantolon üzerinde kuru kafalı siyah bir tişört. Tişörtünün üzerindeki kuru kafa tam da onu temsil etmiş...
Çok rahat bir şekilde sınıfa girmişti. Kime bakıyordu o? Bana mı? Alaycı bakışlarını yine dikmişti üzerime. ''Aptal çocuk.'' dedim fısıltıyla. Yanımdaki Kumsal dediğimi duymuş olmalı ki '' Kim Gökalp mi?'' diye sordu gülerek. ''Evet, baksana nasıl bakıyor bana pis pis!''
Kumsal mavi gözlerini gözlerimle buluşturdu. ''Sana bakmıyor.'' dedi gülerek. Bir an donakaldım. ''Kime bakıyor?'' dedim şaşırarak. Bana bakmıyorsa kime bakıyor olabilir ki! Arkasını dönüp İzel'i işaret etti. İzel mi? İzel Kumsal'ın en büyük düşmanıydı. Kumsal İzel'e olan nefretini , içinde beslediği kini söylemişti. Ama hiçbir zaman neden İzelden nefret ettiğini anlamamıştım. Ama şimdi önemli olan bu değildi. Önemli olan Gökalp'in İzel'e neden baktığı. ''Niye ona öyle bakıyor?'' diye sordum yine.
Kumsal bir an şaşırmış gibi oldu. ''Bilmiyor musun?''

''Neyi?'' dedim taksit taksit...
''Gökalp ile İzel'in beraber olduğu söyleniyor. Ve hatta İzel okuldaki kızlara Gökalp ile geçirdiği geceyi detaylarına kadar anlatmış...''dedi.
O an şoke oldum. ''Hayır bu Gökalp olamaz!'' dedim. O sırada zil çalmıştı. Ama zerre kadar umurumda değildi. Kumsal herşeyden bihaberdi.
''Ee... Vurur yüze ifadesi öptüm seni bitanesi...'' dedikten sonra yanağıma küçük bir buse bırakıp çantasını aldı ve sınıftan ayrıldı.
Gözlerim çoktan dolmuştu. Çantamı koluma aldım. Gökalp'e doğru yürüdüm. Yüzü soğuk ve ciddiydi. Az önce pis pis alaycı bakışları yüzünden silinmişti. Gözlerimi Gökalp'in soğuk gözleriyle buluşturdum. ''Doğru mu bu?''

Sesim buruk çıkmıştı. Gözlerimdeki yaş akmamak için kendini zoruluyordu. Sessiz kaldı bir şey demedi. Arkamda İzel'i fark ettim. Tekrar Gökalp'e dönüp aramızda yarım metre kalacak kadar yaklaştım. ''Sana güvenmiştim. Ama sende beni paramparça ettin!'' artık gözlerimdeki yaş özgürdü. Yine Merve Göktürk ağlıyordu...
Bu sefer silmek için hiç uğraşmadan koşar adımlarla sınıftan ayrıldım. Sınıftan çıktığımda adeta koşuyordum. Bütün öğrencilerin ve öğretmenlerin bana baktığını fark ediyordum. Hata arkamdan bir kaç öğretmenin seslendiğini duymuştum...
Sadece koşuyordum, nereye koşacağımı bilmeden... Ayaklarım beni köprüye getirmişti. O sırada telefonum çaldı. Annem arıyordu...
Şimdi konuşamazdım bu yüzden direkt telefonumu kökten kapattım. Ağlıyordum ağlıyordum...

Öyle sevdim ki seni
Öylesine sensin ki!
Kuşlar gibi cıvıldar
Tattırdığın acılar.

Gökalp farklıydı. Belki de ben öyle sanmıştım. Her yerimizi mavi sarmıştı bizim. Hangi insan siyahı bulaştırdığı mavimize. Hangi insan ekledi gözyaşıma gözyaşı...
Hangi insan parçayken paramparça yaptı beni...

Dünyanın en ağır yüküymüş aklı sende olmayanı yüreğinde taşımak...

KALPTEN HAYATAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin