HİLAL
Odam da öylece masa da oturmuş boş bir kağıda boş boş bakıyordum. Kendimi iyi hissetmediğim, huzursuz, keyifsiz zamanlarımda resim yapardım fakat şimdi yapamıyordum ve bu benim sinirimi arttırıyordu. Daha sonra kalemi atıp elimin tersi ile kağıdı ittim. Hışımla ayağa kalkıp odanın içinde dolanmaya başladım.
Ablam Yıldızın dün gece bana dediklerini idrak etmeye çalışıyor fakat çok zorlanıyordum.
-Ben... Ben aşık oldum.
Dedi... Gözlerim büyüdü ve kendimi tekrar yatağa bırakarak oturdum. Sonra kendime gelmem 1 DK mı almadan gülmeye başladım Yıldıza... Yanıma oturdu ve kaşları çatık bir şekilde bana bakmaya başladı. Daha sonra bakışlarımı ondan aldım. Ardından kolumun çimciklenmesiyle acıyla inledim. Yüzüm acıyla buruşmuş halde bakışlarımı ona çevirdim.
-Ben komik bir şey söylemedim Hilal! Ne gülüyorsun! Aşık oldum diyorum!
Ciddiydi. Yandan göz ucuyla süzdüm onu... Evet, ciddiydi! Çünkü Yıldız hiçbir zaman Aşk'ı, sevmeyi, ciddiye almamış, dalga geçmişti. Ama bu sefer ciddiydi. Sakince ona döndüm tam anlamıyla. Gözlerimi gözlerine sabitledim. Parlayan gözlerle bana bakıyordu.
-Kim?
Dedim. Biraz önemser, biraz umursamaz bakışla.
Heyecanla gözlerime baktı. Ellerimi tuttu.-Şu, hani... Yan tarafta ki yeni komşunun oğlu var ya...
Dedi titrek bir sesle... İnanamaz gözlerle ona baktım.
-Yıldız sen ne dediğinin farkında mısın?!
Gözlerini kaçırdı, bu tepkiyi vereceğimi adı gibi biliyordu çünkü.
-Daha 1 gün bile olmadı Yıldız!
Dedim sakin olmaya çalışarak...
-İlk görüşte Aşk demek ki...
Dedi. Masum gibi bakan bakışlarına sert bakışlarımı yolladım. İnanılır gibi değildi şuan söyledikleri.
-Sen buna inanıyor musun yani? Hani sen Aşk'a sevmeye inanmıyordun?
-Olmuşum işte demek ki Hilal... İnsan başına gelince, olunca anlıyor demek ki.
Dedi.
-Dediğin doğru olsa bile... Hadi diyelim öyle! Şimdi ne olacak? Gidip ona aşık olduğunu mu söyleyeceksin? Yarı da olsa Yunan kanı taşıyan herif'e?
Sıkılmışcasına kalktı ayağa... Saçlarını geriye attı
-Hilal...
Dedi imalı bir sesle ve gözlerini sinirle büyüterek...
-Ne var!
-Yarı Yunan kanı taşıyorsa, yarı Türk kanıda var demektir! Başka konular ile bunu karıştırma!
Nefret dolu bakışlarımı ondan çevirdim. Sıkıntıyla gözlerimi kapatıp nefes aldım... Birden yanıma tekrar geldi...
-Senden tek bir şey istiyorum, bir abla olarak, bir kardeş olarak...
Dedi hüzünlü bakışlar ile... Bir elini yanağıma getirdi ve okşadı.
-Hilal lütfen... Lütfen, bunu ne anneme, ne Aliye ne de her hangi birine söylemeyeceksin, bana söz ver ve... Ve bunu başka konular ile karıştırma olur mu?
Derin bir nefes aldım. Ablamdı o benim! Ne yapabilirdim ki. Benim sıkıştığım zamanlarda da o da çok yardımıma koştu... Ne kadar istemesemde...
-Peki... Söz
Dedim. Belki yanlış hislere kapıldığını anlar ve bundan vazgeçer diye umarak... Yine de onun yanında ben varım diye düşünerek verdim bu sözü! Sevinçli bir sesle iki yanağımıda seslice öptü.
-Tamam yeter. Yüzümü yaladın!
Dedim iğrenir bir bakışla... Gülerek aynanın önüne geçti ve saçlarını taramaya başladı her yatmadan önce yaptığı gibi... Ben ise huzursuz bir halde ona bakıyordum...
Nefes almakta zorlandığımı hissettim daha sonra astım ilacımı cebimden çıkartıp ağzıma dayadım ve sıktım. Ardından pencerenin önüne geçtim. Perdeyi çekip gözlerimi karşıda ki eve diktim. Daha sonra aşağıya baktım, gözlerim büyüdü...
Ablam ve Leon denilen o adam bizim bahçe de konuşuyorlardı. Hatta ne konuşması, koyu bir sohpet akıp gidiyordu aralarından... Gülüşüyorlardı... Yumruğumu sıktığımın yeni farkına vardım ve nefes alarak gevşettim.Leon denilen o adama güvenim yok kadar azdı. Nedendir bilmem ama hem beni daha şimdiden sinirlendirmeye hemde gıcık etmeye başlamıştı. Bana olan bakışlarını saymıyorum bile... Tam bir bey efendi gibiydi, nazik, kibar, düzgün ve düzenli görünümlüydü. Kendi kendime 'Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş' dedim içimden ama bunu dediğim için kendime daha çok sinirlendim... Neden bilmiyorum, ama çok sinirime dokunuyordu bu adam. Daha aramızda bir diyalog bile geçmemişti...
Ardından kapımın çalınıp açılmasıyla ışık hızıyla perdemi çekip arkamı döndüm. Gelen abimdi
-Hilal? Şu aşagıda Yıldız ile muhabbet eden herif kim?
Abimin sorduğu soru ile gözlerimi kaçırdım ve sakinliğimi korumam gerektiğini hatırlattım kendime. Her ne olursa olsun, istemeyerekte olsa, ablama bu konu hakkında söz vermiştim.
-Yan tarafa taşınan yeni komşumuzun oğlu...
Dedim önemsiz bir şey gibi davranarak. Daha sonra yatağa oturdum. Oda karşıma, Yıldızın yatağına oturdu.
-Hmmm.. Ben bilmiyordum oğlu olduğunu. E peki nasıl insanlar? Siz gidip gördünüz
-Yani abi... İyiler, bize gayet nazik ve iyi davrandılar. Bana sorarsan iyi insanlar fakat...
-Fakat ne?
Dedi abim şüphe ile...
-Bilmem yani... Ben o ablamın muhabbet ettiği adamı pek sevmedim.
Dedim. Daha sonra bana bakmaya devam ettiğinde
-Tabi bu benim kendi şahsi fikrim...
Diye ekledim. Bakışlarını pencereye çevirdi ardından bana döndü...
-Hilal? Bak kardeşim, Yıldızın o adamla böyle 40 yıllık arkadaş, sevgili...
Dedigi an daha o lafını tamamlayamadan öksürmeye başladım. Öksürüğüm gittikçe büyüyordu. Abim telaşlanıp yanıma oturmuş saçlarımı geri atarak
-Hilal! Hilal!... İlacın nerede?!
Daha sonra yavaş yavaş öksürüğüm kesildi. İyiyim dercesine kafamı sallayıp, omuzlarını tuttum. Endişeli bakışları hüzne döndü yavaş yavaş...
-Of! Bir şey oldu sandım!
-İyiyim abi. Geçti...
Rahatlamışcasına nefes aldı. Ardından sarıldı bana, başımı göğsüne yasladım. Bakışlarımı görmemesinin verdiği rahatlıkla "Ben ne bok yicem!" der gibiydi bakışlarım... Bir süre sonra aklına bir şey gelmiş gibi kafamı göğsünden kaldırdı.
-Ben sana bir su getireyim dur. Korkudan akıl bırakmadın!
Diyerek ayağa kalktı ve odadan çıktı. Bende hızla pencereye yöneldim ve aşağı baktım... Ardından sinir tüm hücrelerimi ele geçirdi... Direk odanın kapısına yöneldim ve odadan çıktım. Hızla aşağı indim ve evin kapısına ilerledim, sertçe kapıyı açarak dışarı çıktım ve bahçeye yöneldim, onların yanına...