YAZAR
Hilal sinirle evinin kapısının önüne geldi, hızla ceplerine daldırdı elini, evin anahtarını çıkarmak için. O kadar sinirliydi ki, yanakları al al olmuştu sinirden...
Arkasından koşarak gelen babasından şuan o kadar nefret duyuyordu ki, içinde ki sevgiyi unutmuştu. Hatırlayacak olsa da unutmuştu...
-Hilal!
Hilal birden babasına döndü ve öfke dolu mavilerini babasının mavilerine kenetledi... Ve şuan söyleyeceği sözlerden yarın ya da başka bir gün pişman olacağını düşünmüyordu...
-Ne var! Ne! Hilal ne!
Cevdet kızının gözlerinden çıkan alevleri gördü. Sakinlikle yaklaşmaya karar vererek Hilale doğru bir adım attı.
-Bak kızım, o çocuk...
-Ya sen ne hakla, hangi akla hizmet benim arkadaşıma vurabilirsin! Nasıl yaparsın bunu!
Cevdet öfkeyle dolup taşmış kızına baktı. Ama her ne olursa olsun bu onu korumamaya devam etmeyeceği anlamına gelmiyordu. Kızı Hilal ne derse, ne isterse söylesin o piç çocuğu onun hayatından uzakta tutacağıydı.
-Bana bak ufaklık! Yeter! Senin karşında çocuk yok, senin karşında 48 yaşında bir baba var!
Hilal babasının verdiği karşılıkla ufak çaplı bir şok geçirdi. Babası 48 yaşında mıydı... Cidden o kadar var mıydı, o kadar olmuş muydu?..
-Baba mı?.. Baba dedin sen az önce, yanlış duymadım öyle değil mi...
Hilal delirmiş gibi gülmeye başladı babasına bakarak, güldükçe gülüyor, kahkahaları yükseliyordu. Cevdet kızına şaşırarak bakmaya devam etti... Hilalin gülmesi hafiflemeye başladı ve derince nefes almaya devam etti.
-Az önce baba dedin sen... Beni, Ablamı, Abimi ve en önemlisi Annemi yıllar önce, daha biz çocukken terk eden, öylece bir başımıza bırakıp giden adam şimdi karşıma çıkmış bana "baba" kelimesini kullanıyor. Ya ben senin yaşını bile daha yeni öğreniyorum! Ömrümün, hayatımın yarısından çoğunu sensiz geçirmişim... Sen ne babasından bahsediyorsun?! Biliyor musun? "Baba" kelimesini ağzına dahi bile almamalısın. Kirletiyorsun, sana yakışmıyor.
Hilal delirmiş gibi gülmeye devam etti.
Hilalin verdiği karşılıkla ve ağzından çıkan öfke ve nefret barındıran sözler Cevdetin suratına kelime kelime tokat gibi çarptı.
-Bir daha asla karşımıza çıkma. Yoktun, ağlarken yoktun, gülerken yoktun, üzgünken yoktun, her hangi bir şey olduğunda yoktun, evimize hırsız girdi bizim ve ben kolumu kırdım...
Diyerek alçılı kolunu havaya kaldırdı. Cevdet canı yanarcasına baktı kızının koluna
-O anda yoktun, yoktun..! Şimdide yok olmaya devam etmelisin!..
Diye devam etti Hilal. Cevdet'in gözünden kocaman bir damla yaş aktı, Hilalin gözü bunu göremeyecek kadar öfke bürümüştü. Öfkesi alev gibi sarıyordu içini, kül olacak gibiydi...
-Git şimdi.
Cevdet ardını döndü küçük kızına ve yavaşça çıktı gitti. Hilalde aynı anda babasına ardını döndü ve eve girdi, kapıyı kapattı ve az önce delirmiş gibi gülen Hilal şimdi ağlıyordu, hemde hıçkırarak...
Yıldız merdivenlerden aşağı doğru inerken evin kapısının orada çömelmiş ağlayan Hilali gördü ve hızla yanına gitti...
...