7-felaket sonrası-

160 7 0
                                    

Emir toprağın bana bakarken boş durduğunu görünce ayaklandı toprağa kaş göz işareti yapsam da anlamadı emir eline sert bir demir aldı ve toprağa vuracakken toprak! Diye çığlık attım ama nafile tabi çoktan vurmuştu hayvan,toprağa toprak elini ensesine koydu ve geri çektiğinde kan gördü kanı görmemle bayılmam aynı anda oldu herhalde sonrası da bulanıklaşmaya başladı sesler gürültüler sen kimsin lan gibi tehditler son anda biri kulağıma "herzaman yanında olacağım merak etme."diye fısıldadı sonrası yoktu.

Gözlerimi açtığımda midem bulanıyordu hafif bir baş ağrısıyla kalkmıştım etrafıma biraz göz gezdirdim neredeydim ben böyle burası çok soğuk ve aşırı karanlık hafif bir loş ışık var biryerlerden az az günışığı giriyor içeriye gün ışığının vurduğu yerlerde ise yarım yamalak saat belli oluyordu bir çekmece vardı üzerinde abajur vardı günışığının birisi de kapıya doğru vuruyordu herhalde kapıydı tam ayağa kalkacakken başımın ani dönmesiyle geriye sert bir şekilde yere düştüm beton zemin de ufacık bir kilim vardı ve ben ince kilimin üzerine düştüğümde kalçam ve elim acımıştı kolumda ve belimde bir ağrı hissediyordum ve aynı ağrı kürek kemiğimdede vardı birden bire içeriden gürültüler ve bağrışmalar duyduğumda irkildim ve yerimde rahatsız bir şekilde kıpırdandım bu ses tanıdık geliyordu ama bir türlü çözemiyordum iki erkek tartışıyor gibiydi belki bir 3.ses de duymuştum ama o ses çok cılızdı belkide bir çeşit halüsinasyon görüyorumdur diye düşünürken kürek kemiğimdeki ağrı daha da şiddetlendi tamam bu gerçekti kapıya doğru yanaştım ve toprağın sesini duydum içimi bir huzur kapladı birden ama ben neden burdayım ve neden bu kadar çok ağrı çekiyorum diye düşündüm bakalım en son hatırladığım şey kan görüp bayılmamdı ama gerisi yok gizemle konuştuk ve biri beni kolumdan çekiştirmişti daha sonra Allah kahretsin daha sonrası yok malesef yok yok! Birden bire kapıya doğru yaklaşan ayak sesleri duyunca irkildim ve biraz geriye çekilip aynı yerimi aldım ellerimi diz kapaklarıma koymuş oturuyordum ve kapı açıldı kapının açılmasıyla içeriye loş kırmızımsı bir ışık doldu içeriye giren çocuğun yüzünü tam göremesemde önceden görmüş olduğum bir simaydı tanıdık gelmişti.

Gelen özcan dı evet bu çocuğu tanıdığımı biliyorum benim kalkmamda yardım etti ve "çok acıyormu?" diye sordu ben de "acıyor ama fazla değil." Dedim ama sesim acınası bir halde ve gayet fazla acıdığını ortaya çıkarmıştı özcan tekrar yere doğru düşeceğimi anlamışken beni ilk önce belimden daha sonra belimi tuttuğu elini biraz daha yukarı getirerek sütyenimin altından beni ayakta durmam için sabitledi ve "istersen bir lavaboya gidelim daha sonra seni içeriye getiririm." dedi bende olur manasında başımı salladım karanlık bir salondan geçtik ve sola döndük ışığı açtı "lavabo burası." Diyerek "ben şurada seni bekleyeceğim." Dedi şurası dediği yer sola dönmeden önce hemen duvarın kenarıydı tamam manasın da kafamı salladım tam lavabonun kapısını açacakken "birşeye ihtiyacın olursa beni çağır gizemi aradım yoldaymış."dedi ben birşey söylemeden içeri girdim doğrusu ağrılarıma bakmak istedim tam aynaya bakacakken aman Allahım diyerek içimden bir çığlık attım sesim hafif de olsa dışarıya çıkmıştı kendime baktığım aynada yer yer karartılar ve hafif çatlaklar olmasına rağmen yüzümde burnumun kanamış olduğunu gördüm boynumda yer yer morluk vardı sırtıma gidiyordu ama fazla dikkat etmedim sırtıma döndüğümde çığlık atmaktan kendimi bu sefer alıkoyamadım kürek kemiğim de bir delik vardı yani bir kurşun vardı benim çığlığımla özcan yanıma geldi ve kapıyı pat diye açtı dengesiz bu çocuk valla ya insan bir kapıyı çalar herneyse hemen gömleğimi düzelttim ve arkamı döndüm "birşey mi old?" Diye sordu bende"hayır bir an örümcek gördüm zannettim sadece." Dedim özcan da "peki ben seni şey orda bekliyorum o zaman."dedi tam çıkacakken "bu arada çabuk olursan iyi olur hem biraz üşüdüm hemde toprak seni çağırıyor yani kurşunu çıkartmak için."dedi kafamı çevirmedim ve bir cevap vermedim özcan gitti bende tekrar yaraya baktım hala kurşun bedenimdeydi özcan üşüyorum demişti ama ben şuanda yanıyordum adeta kurşundan dolayı herhalde sırtımda ve gömleğimde kan izleri vardı her yerim yara bere içindeydi yüzümü zar zor bayılmadan yıkadım ve soğuk su yüzüme vurunca biraz daha kendime geldim yüzümü incelediğimde yeşil gözlerimin kızardığını ve esmer,buğdayımsı tenimin ise soğuktan ve yaralardan morumsu durduğunu fark ettim yüzümdeki kanları sildim ama artık gerisi için kıyafet değiştirmem ve banyo yapmam gerekiyordu gizem buraya geldiğinde ondan ödünç kıyafet almam gerekecek diye düşündüm başım hala ağrıyordu ama biraz daha hafifledi sanki kolumdaysa 5 parmak izi çıkmış morluklar vardı bu yüzden acıyordu zar zor salona dogru geldiğimde özcan beni fark etti ve koluma girip salon boyunca yürüdük ve salondan çıktık birkaç odanın içinden geçtik büyük bir bahçeye çıktık havada yağmur anca bitmiş ve güneş açmış çiğ kokuları ve ıslak toorak kokusu burnuma çok hoş geliyordu doğrusu ama çamur olduğu için söylenmeden edemedim tabiki geniş bir hole girdik sanki az önce eski püskü bir yerden değilde villadan çıkmış gibi hissettim kendimi bu kadar kötü bir yerin yanında böyle büyük bir yer lambalardaki ışık sarı ve parlaktı duvarlarda çatlaklar vardı ve birkaç terk edilmiş portre duvarlarda is vardı sanki yanmış ve terk edilmiş bir yerdi burası ve hol bittikten sonra bir merdivenden çıktık ve yine eski püskü bir odaya girdik odanın balkonundan baktığımda ilk gözüme çarpan toprak oldu toprağın o huzuru andıran mavimsi gözleri şuan koyu ve şiddetle dalgaları artan bir okyanusa dönmüştü özcan toprağa seslendi toprak yukarı doğru baktı önce özcana ve ardından bana bakarak 1 dk yaptı eliyle yanındakilere birşeyler söyledi tam duyamadım daha sonra bana bakıp geliyorum diye bağırdı bana ilk baktığı anda merhamet,özlem karışımı bir şey gördüm sonra bir an karamsarlığa dönüştü sanki sinirde vardı ama anlaşılan şu an bana bu siniri belli etmeyecekti yada ben öyle zannediyordum toprak birkaç dakika sonra yanımıza geldi özcana gitmesini söyledi özcan kafasını salladı ve beni bıraktı beni bırakınca sendeledim ve bir düşecek gibi oldum bunu görünce özcan olduğu yerden tekrar yanıma gelip "en azından odaya gidince bırakırım." dedi özcan şuan bana gerçekten çok yardımcı olmuştu toprağın gözlerinde ciddi anlamda bir karamsarlık vardı "beni takip edin." Dedi sakinleşmeye çalışan bir tonla aşağı doğru inmeye başladık iki kat merdiven indik emve bir başka karanlık odaya geçtik toprak özcana"sen artık gidebilirsin." Dedi özcan sadık bir tavırla beni duvara yasladı ve gitti duvarın dibinde çöktüm ve sırtım duvara değmeyecek şekilde oturdum daha sonra toprak ışığı açtı yanıma gelip beni kaldırdı bir yatak vardı şömine yanıyordu ama ben şöminenin ısısını ne yazıkki hissetmiyordum beni yatağın üzerine oturttu oda sıcak olacakki toprak üstündeki gömleği çıkarttı ve tişörtle kaldı bana baktığında "gömleği çıkartmamız lazım." dedi ben eğerki gömleği çıkartırsam altımda tişört yoktu ve sütyen vardı bundan dolayı çıkartamazdım toprağa dönüp "olmaz." Dedim zayıf bir sesle konuşmakta güçlük çekiyordum sanki her geçen saniye kanım çekiliyordu toprak aniden "kurşunu çıkartmamız gerek senin hastan değilim burada!" Diyerek bağırdı ağrıma gitti doğrusu bağırmasına gerek yoktu birşey demeden sadece toprağa baktım toprağın sakinleşmeye çalıştığı çok belliydi gözlerini sımsıkı yummuş ellerini hafif gevşetiyordu tekrar bana baktı "deniz kurşun zaten uzun bir zamandır vücudunda ve çok kan kaybettin kurşunu almam gerek şuan yoksa daha kötü sonuçlar doğabilir." Dedi her halinden sakinleşmeye çalıştığı belli oluyordu ben birşey söylemeyince yanıma yaklaştı " düğmelerini aç ve sırt üstü yat." Dedi bu arada tenekeye şömineden birkaç yanmış odun köz ve diğer yanmayan odunların sayesinde yanan osun ekledi toprak yanıma gelirken sırtüstü yattım "mümkünse sütyeninde arkasını açman lazım çünkü yaranın bir ucu oraya kadar gelmiş." Dedi ve sivri uçlu bir bıçak alıp yanıma geldi birşey yapmamıştım yanıma geldiğinde kolumun bu vaziyette sütyenimi açamayacağımı düşündüm biraz daha denedim toprak sessiz bir sesle"zaman kaybı..." dedi ve "tamam bırak ben açabilirim" dedi en yakın arkadaşım bir erkek olduğundan hiçbir zaman utanmamıştım ama şuan gerçekten aşırı fazla utanıyordum "gerek yok"diyerek bir kaç kere daha çabalasamda elim bir türlü kancalara ulaşmıyordu toprağın elini sırtımda hissetmemle çok utandım elleri soğuktu sütyenimin bağcını biraz uğraşsada açtı toprak "emin ol bu anı bende yaşamak istemezdim." Dedi kızgın bir sesle devam etti "eğerki onunla sevgili olmayı kabul etmeseydin daha iyiydi bok vardı sanki orada bana dikleşecek belki sevgili olmasan bile oradaki davranışın aşırı yanlıştı gizemi san akıl olsun diye yolladım emir hakkında sana uzak durmanı söyleyevmcekti o çocuğu eğer ki bir bulursam geberticem ve gizemin de bir cezası var tabi ama seninkinin yanında hafif kalır." Dedi sesindeki sinir kalbimin hızlı atmasına sebep oldu ben ne yaptımda bunlar başıma geldi acaba diye düşünürken toprağın sesiyle irkildim "ben sana ne diyorsam onu yap başının dikine gitme sen benim kardeşimsin onun hiçbirşeyi değilsin ve bu çetede sana itaat etmyecek kimse yok bu çetede benim yanımdaki yerin çok özel ve eğer bunu istemiyorsan sen bilirsin." dedi ellerini sırtımdan çekmişti ve cevap vermemi bekliyor gibiydi çete deyince aklıma bir kaç görüntü gelmeye başladı "ben hep senin yanındayım... ben... hatırla...." gibi yarım cümleler kurduktan sonra toprak"bunu biliyorum zaten bunları inşAllah bir daha unutmazsın çeteye itaatsizlik böyle şeyler getirir". Dedi benim hiç hatırlamadığım şeyleri benim kesinlikle hatırlamam gerektiğini söylüyordu insan hatırlamadığı şeyi nasıl sürekli hatırlama imkanına sahip olabilir ki acaba?bu arada yara birşeyler sürüyordu "Toprak ben hatırlamı..." diye tam cümlemi bitirememişken "şimdi canım biraz acıyabilir." Dedi ben "ne? noldu?" Derken toprak "sabit dur" diye uyardı ve sırtımda sırtımı yakan birşey hissettim sırtımın aşırı acımasıyla bir çığlık attım "sakin ol kurşunu çıkartmaya çalışıyorum biraz acıyabilir." Dedi " ve "bağırmaktansa elini ısırman daha faydalı olacaktır." Diyerek ekledi dediği gibi elimi ağzıma getirdim ve işaret parmağımın ucunu ağzıma getirdim bıçağı yine hissetmemle bu sefer parmağımı ısırdım yüzüm her iksinin acısıyla acıyla buruştu toprak sırtımda biraz daha uğraştıkdan sonra eline demir bir kab aldı kurşunu koydu sırtıma tekrar birşey sürdükten sonra pamuk ve sargı bezi ile tutturacakken ayağa kalkmam gerekti "sen şey sargıyı sarmam gerek." Dedi olmaz yani o bakıyorken olamaz " gözlerini kapat dediğimde toprağa baktım birkaç saniye bakıştıktan sonra kaşlarımı çattım o da gözlerini kapattı ayağa kalkıp sargıyı sardım sırtımı ona döndüm o arkadan sarıp öne verdiğinde gözlerini kapatıyordu en sonunda sargı gösümün biraz daha aşağısında bitti fakat sütyeni hemen bağlamamam gerketiğini söyledi bende biraz yukarsında diye düşünürken yara oradada vardı diye düşündüm zaten her tarafın yara ve morluk içindeydi asıl soru ben bu hale nasıl geldim?toprağa hala sırtım dönükken "gizem hala gelmedi mi?" Diye sordum o da "geldi yani gelmiştir herhalde ben bakayım.." dedi "dur!" dedim "eğerki dışarıdaysa çağır ve bana ödünç kıyafer verin." Dedim Allahın manyağı da "benim gömleğim burada." Dedi bende tam bir şey diyecekken tişörtünü bana uzattı yandan beri kafamı çevirip omuzum üstünen baktığımda terlediğini ve terden dolayı atleti vücuduna yapışmıştı şahsen benim yerimde başka bir kız olsaydı bu maznaraya bir süre daha bakardı fakat ben hemen önüme döndüm ve "istemem gömlek yeter bana gizemi çağır çabuk!." Diyerek kızgınlık ve şaşkınlıkla söyledim daha sonra kapı sesinden anlaşıldığı üzere çıkmış olacaktı toprağın gömleğini bıraktığı yere baktım toprağım gömleği de pisti ama en azından benimkisi kadar kan yoktu genelde deri ceket giydiğinden gömleğe fazla geçmemişti sütyeni çıkartmadan gömleği direk üstüme giydim ve sütyen gömleğin altından tamamen belli oluyordu pembe renkteydi ortama ne kadar uygundu değilmi pembe rengi diye düşünmeden edemedim gömlek üstüme 2 tane daha ben alacak kadar bol gelmişti çocuk yapılı ve uzun olduğundan biraz bol gelmesi normal diye düşündüm belki gizem kıyafet getirmiştir diye tam gömleği çıkartımış ve sütyeni çıkartacakken odaya toprak girdi anında elimi çapraz şekilde yaptım o da bana bakıyordu kafasını kaşıdı "şey.. ben... eee. Aslında...gizem..şey"derken "gerizekalı arkanı dön!" Diyerek bağırdım ve gömleğini üzerime geçirdim toprak "gizemin geldi fakat sana kıyafet getirmesi için geri yolladım 1-2 saat içerisinde burada olur." Dedi niye direk söylemiyosunki diye mırıldandım ardından "birşey istermisin?" Diye sordu bende "hafızamı." Diye mırıldandım "su getirirsen iyi olur gerçekten." Dedim toprakta tamam dedi ve çıktı 1-2 saat boyunca üstümdeki toprağın gömleğiye bu odada kalacaktım anlaşılan.Toorağın gömleği de kendisi gibi çok güzek bir erkek parfümü kokuyordu.Gizem geldikten sonra üstümü giyinip yurta gidebilirdim tabi gidince bir ton azar işitecektim ve simah ablanın çenesinden kurtulamayacaktım bunu biliyordum ve üstüne bana sorulan sorular da artacaktı bir ton soruyla da başbaşa kalacaktım maalesef.Ama önce ne olduğunu hatırlamam gerekli diye düşünüyorum.

Duvarda bir saat vardı akşam üzereydi ve ben burada ne olduğunu hatırlamaya çalışalı tam yarım saat geçmişti toprak çete deyince aklıma birkaç şey gelmişti fakat o acıdan sonra onları da unuttum maalesef en son biri beni kantinden çıkarmıştı ama kim neden ve bu hale nasıl geldim diye düşünürken kapı çaldı gelen topraktı elinde 1 koli su vardı koliyi kenara bırakıp içinden bir tane alıp bana verdi "teşekkür ederim." Dedim dalgın bir sesle toprak bu halimi anlamıştı galiba ve eğilip bana baktı daha sonra yanıma oturdu "iyimisin?" Diyerek sordu "iyiyi."dedim aslında hiç iyi değilim yıkık dökük bir halde yurda gittiğimde azar yiyeceğim,bir kurşun yaram var,berbat haldeyim ve hiçbirşey hatırlamıyorum ama iyiyim işte ben bu düşüncelere dalarken toprak "bende iyiyim aynı senin gibi" dedi toprağa baktığımda yüzünde bir morluk vardı hatta yanağındaki morluk siyaha dönmüştü boynuna doğru kan gelmişti benden geçmiştir diye düşündüm ilk başta fakat ensesine doğru devam ediyordu bu kan herhalde beni ensesinde taşıyacak halde değildi değil mi biraz daha incelediğimde ensesinde bir eziklik olduğunu gördüm ve zihnime bir görüntü parçası düştü birisi toprağa elinde birşeyle vuruyordu kimdi bu istemeden ağzımdan "kimdi bu?" Diye bir kelime çıktı toprak "ne?" Diye cevap verdi "bunlar nasıl oldu?" Diye sordum toprağa o mutlaka hatırlıyordu niye ilk başta toprağa sormadım ki diye kendime kızmadım da değil yani toprak bir nefes aldı ve anlatmaya başladı...

Saflığın KırmızısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin