Franz kadar Polyanna..

715 41 19
                                    

        
   Ben bütün hüzünleri denemişim    kendimde....
     Canımla besliyorum şu hüznün kuşlarını...
Bir bir denemişim bütün kelimeleri...
Yeni sözler buldum seni görmeyeli
Kuliste yarasını saran soytarı gibi...
Seni görmeyeli...

Kasketim eğip üstüne acılarımın...
   
Sen yüzüne sürgün olduğum kadın...

Kardeşim olan gözlerini unutmadım.
Çık gel...
Bir kez daha beni bozguna uğrat...

    Defalarca okuduğum satırlarda boğulmak istedim her an...

      Bir şiirdi bu...
Cemal Süreya'dan...
     
      Günlerdir tek bir damla uyku girmiyordu gözlerime...

       Beni böyle gecesiz bırakan...

     Her gece yatağına aldığı yabancılar değildi...

      Karanlığın içindeki evin her yanını dolduran inleyişler değildi beni uyutmayan...
   
        Yüzüme bakmadan gelip geçirdiği günler değildi buna sebep...

       Her gecenin her sabahı yaka paça dışarı attığı o insancıklardan geriye kalan ben...
    
      Ben...
Beni böyle uykusuz düşüren...
Beni böyle unutulmuşluğa terk eden...
 
   Unutulmuş gibiyim ben...
Ve insan bir bakıma unutulmuş gibidir...
    Bilmem ki nasıl anlatmalı?
        Yalnız bile değilim...

   Tek sebep vardı aslında...

      Beni yakıp kül eden...
Beni zıtlıkların tam içine iten tek bir sebep...

       Her seferinde bir kez olsun bakabilmek adına kıvrandığım...
    Her seferinde ruhumu yakıp kül eden o gözler...

        İşte o gözlerdi tek sebep...

    Bakışlarında kavrulmuştum günbegün...
     İçimde sıcak kalan ne varsa buz kessin razıydım...
   Yeter ki baksındı o gözlerle tam da gözlerimin içine...

     Sabah karanlığından defalarca kez uyukladığım bir geceden daha kurtuluşumun şerefine kendime tek kişilik süper delüks bir kahvaltı hediye ettim. Azat ve gececilerden olan kızla karşılaşmamak adına sessizce kapımın soğuk gümüş rengi demir koluna doğru kurumuş elimle bastırdım. Dışarıya doğru yavaş adımlar atarak merdivenlere doğru yürüdüm. Elimden geldiğince parmak uçlarıma basarak yürüyordum. Her gecenin sabahında yattığı her yabancıya yaptığı muameleyi duymak veya görmek istemiyordum.
    Klasik sözlerinden bıkmıştım. Onunla vücudunu, onurunu,benliğini paylaşan insancıklara yaptığı muamele her zaman her şekilde aynıydı...
        ".... Artık defolabilirsin..." İle biten cümlelerden bıkıp usanmıştım.
    
     Mutfağı gördüğümde sevinçle koşarak içeri girip kapıyı arkadan kapattım. Arkama doğru döndüğümde masada oturan yarıçıplak bir Azad Sayer kahvaltı planımı suya düşürmekle kalmamış yanaklarım sayesinde bir pancar gibi kızarmıştı.
    Onu görmemle birlikte olduğum yerde küçük bir çığlık attım.Başını birkaç milim yukarı kaldırıp umarsızca bir bakış attı. Ardından iştahla yediği kahvaltıya yeniden döndü.
      Günlerdir neredeyse hiçbir diyalog kurmamıştık. Sabah saatlerinde evdeki yabancı birdenbire yokoluyordu ne hikmetse...
      Ardından Azad Bey yüzüme dahi bakmadan evi terk ediyor, geldigindeyse yanında mutlaka bir yabancı oluyordu.
Öyle yada böyle...
Herşey bir yana geceleri köşkün her köşesinde yankılanan  genç kızların çığlıkları ağır geliyordu artık...

DERİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin