Asırlar geçmiş gibi...

240 17 59
                                    

        Önce derin bir nefes aldı...
  Tüm yaşananları, geçmişe gömülen onlarca anıyı tekrar gün yüzüne çıkarmak istercesine içine çekti burnuna dolan havayı...
     Gözleri yarı açık yarı kapalı bir halde seyrediyordu dünyayı...
    Kışın demir gibi soğuğu ufacık etki etmiyordu ona...
     Aklındaki düşüncelerin aksine sıcak sayılırdı yere düşen her kar tanesi...
     Bir an sonra gözlerinin önüne kızının yüzü düşüverdi. Sonra o yüz sırayla Derin'e ve en son oğluna dönüştü. Gözlerini tekrar açtığında tüm yüzler kendi yüzüne doğru acımasızca esen rüzgarın buhranina kapılmıştı çoktan...
  Tekrar nefes aldı...
Meydan okur gibi...
    Yıllardır geldigi bu yerde her seferinde farklı birşey kesfediyordu sanki...
     Aklına binlerce düşünce doluşuyor doluşuyor ve sonra kocaman bir çaresizliğe dönüşerek son buluyordu.
  Bazen kendi kendine soruyordu tüm bu olanı biteni...
     "Şimdi neredesin acaba?
Mutlu musun? Kızgın mısın hâlâ?
Arslan nasıl? Bana benziyor mu?
Ya Devrin? Gözleri seninkiler kadar güzel mi söyle...
  Cevap ver artık...
Bıktım bunu yaşamaktan...
Bıktım ben yasayamamaktan...
Bıktım sensiz olmaktan...
  Ya da sensiz yasayamamaktan..."
     Haykırmak istiyordu içten içe...
Her gün bunu tekrar yapmak için geliyordu. Fakat hiç yapamadı.
Öylece oturdu.
Sonra kalkıp evine gitti.
Karısına ve henüz yeni iki yaşına girmiş kızına...
    
     Yıllar öncesinden...

Naz kuaför çıktıktan sonra aynada son kez kendine baktı. Beyaz daha önce hiç böylesine güzel değildi onun için...
    Dünyanın en mutlu kadınıydı belki de...
      Kendi etrafında küçük bir tur attı. Ve gülümsedi...
   Belki bu onun için sondu...
Son kez mutluydu...
     Sevdiği herkes birkaç adım ötede onu bekliyordu...
   Son gülüşüydü bu belki de...
Oysa hicbirseyin farkında değildi...
   Sonra aynada kendininkinden başka bir yüz daha gördü.
   Aniden yüzü soldu. Dudaklarının yukarı doğru bükülmüş kenarları saniyeler içinde taraf değiştirdi. Gözleri kocaman olmuş bir halde öylece donakaldi önce...
   Sonra tanıdık bir ses geldi.

-Bu kadar cani olmayı nasıl basardiniz?

    Naz'ın gözlerinden önce birkaç damla yaş süzüldü. Dudaklarını ısırdı istemsizce...
   Bu gerçek olamaz dedi ama kıpırdamadan durmaya devam etti öylece...

-Bebegimi öldürdükten sonra mı?
Gerçekten mi Derin? Benim mutsuzlugumun üstüne mutlu olabilecek misin? Öyleyse durma...
Çünkü ben sadece mutluluklar dilemeye geldim...

    Gözlerini kapattı. Derin bir nefes aldı. Önce başı hafifçe dönmeye başladı. Sonra dengesini kaybedip boylu boyunca yere uzandı.

    Azat ise çocuklar gibiydi adeta...
Bir aksilik çıkacak diye ödü patlıyor ortalığa emirler yağdırıyordu damatliginin içinde...
     Sonra gelini alma vakti gelmişti...

Cem ve Aras'la sarıldı adet gereğince...
   Sonra kalbinin kuş gibi atan sesini dinleyerek gelin odasına doğru yürümeye başladı. Çocuklar ortalarda yoktu. Büyük ihtimalle annelerinin yanindalardi. Kapıya ulaştığında öncelikle damatligina çeki düzen verdi. Saçlarını da elden geçirdikten sonra kapıyı hafifçe tıklatti. Birkaç dakika öylece bekledi. Fakat kapı hala kapalıydı. Biraz daha centilmen kalma umuduyla bu kez ismini seslenerek kapıya az öncekinden daha sert vurdu. Kapı yine açılmayınca içeriye doğru hızla girdi.
Gözleriyle odayı baştan aşağıya hızlıca taradi. Ne bulmak istedigi kadın vardı ne de canından çok sevdiği çocukları...
    Koltuğun üzerine boylu boyunca serilmiş bir gelinlik...
    Ve bir kağıt parçası...

   Azat önce anlamadı...
      Kavrayamadi...
İdrak etmek için o odanın girişinde öylece beklemek zorundaydı.
   Nihayet hareket edebildiginde tüm vücudunun sizladigini hissetti. Yavaş ve sakin adımlarla Naz'ın üzerinde görmek için cildirdigi gelinlik şimdi bir koltuğun üzerine içi boş halde seriliydi. Birkaç dakika daha bakındı.

     Şaka olmalı...

Diye düşündü.

    Birazdan su balkondan girecek ve ben onun o makyajina aldırmadan deli gibi öpeceğim...

  Dedi sonra bir umut...

    Fakat Naz yoktu...
Çocuklar da yoktu...
  Ne ara?
Sonra kağıt parçasına doğru uzandı.
Şaka olmasını umarak özensizce katlanmış satırları okudu.
   Beyni birkaç dakika idrak edemedi.
Okumayı unuttu...
Harfleri ve kelimeleri...
Artık herşey önünde duran birkaç satır mektuptu...
 

          Yapamadım...
Seni ilk gördüğüm gün...
Gözlerine baktığımda anlamıştım...
Ne kadar uzak ne kadar mesafeli bir adam dedim kendime...
   Gözlerin öyle soğuk öyle siyahtı...
Sonra o gözlere bakmadan duramadim...
    Yapamadım Azat...
Ne sensiz kalabilmeyi...
Ne de sana yanabilmeyi başaramadım...
    Bu kez inanmıştım...
Güneş görmeyen evdeki çocuğun benimle beraber bir adam olduğuna...
   İlk kez seninle herşeyden herkesten uzakta olabilecegimize bu kadar inanmıştım...
    Ama yapamadım...
Kaldiramadim Azat...
   Belki çok geç bunları söylemek için...
Kaldıramıyorum Azat...
   Çocuklarımıza rağmen...
Senden başka kimseye bakamayacagimi bilmeme rağmen...
   Kaldıramıyorum...
    Özür dilerim...
Gidiyorum...
   Lütfen beni bulma...
Yalvarıyorum...
   Sadece...
Beni her gün daha çok öldüren aşkımdan uzak kalmak istiyorum...
   
     Seni seviyorum...

    Azat yaklaşık bir saat boyunca aynı mektubu tekrar tekrar okudu.
   Sonra Cem geldi...
Azat ona bakmadı.
Aras geldi. Azat ona da bakmadı.
Ama onlar Azat'a ve mektuba baktılar.
   Azat saatlerce o gelinliğin başında oturup o mektubu okudu.
    Kimse goturemedi. Kimse birşey diyemedi. Bu...
   Çok aniydi...
  Herkes bir düğün beklerken...
Ayrılmak Azat'a bile fazlaydı...
     Sonra oturmaya devam etti.
          Ve okumaya...

Günümüz...

     Anahtarı kapı deliğine yerleştirip yavaşça açtı.Saat gece yarısını bulmak üzereydi. Yorgun argın üzerindeki ceketi askıya doğru gelişigüzel asıp merdivenlere yöneldi. Kendi odasına çıkmak üzereyken koltukta oturmuş karanlıkta onu bekleyen kadını farketti. Durup yavaş adımlarla koltuklara doğru ilerledi. Köşedeki viski şişesini açıp bir bardağa yudum yudum doldurdu. Sonra o kadının karşısına oturup geriye doğru yaslandı.
   Kadın konuştu.

-Bu gece sürekli seni sordu.

     Azat hafifçe başını assagi yukarı doğru salladiktan sonra bardağı dudaklarına doğru götürdü.

-Daha ne kadar sürecek Azat? Ne zaman kızımın babası olacaksın? Ne zaman kocam olacaksın? Söyle... Ne zaman?

  Azat düz bir şekilde karşısında oturan kadının yüzüne bakmaya devam etti.

    Sonra kadın yeniden konuştu. Bu kez gözleri dolu doluydu.

-Seni nasıl sevdiğimi göremiyor musun? Bıktım Azat... Bıktım artık beni görmeyisinden...Ben kendimden de geçtim... Nazenin senin kızın...
Biraz olsun ilgilenmek gelmiyor mu içinden? Biraz olsun sevmek?

     Azat bardağını tekrar dudaklarına götürüp karşısında oturan güzel kadını seyretti. Sonra daha önce bu kadar güzel olduğunu bile görmediğini farketti. Kadın haklıydı. Çünkü insan sadece sevdiğini görür bilirdi. Azat ise sadece tek bir kadını sevmişti. Mühürlenmek buydu işte...
Tek bir kadını sevmekti...
Ayağa kalktı sonra...
Gözyaşlarını silmeye uğraşan kadına bakmadan arkasına dönüp merdivenlere doğru yürüdü. Sonra o kadın son sözünü söyledi. Ve Azat olduğu yerde durdu.

-Ben boşanmak istiyorum...

Evet arkadaşlaaar... Biliyorum çok geç oldu ama uzun bir ders donemindeydim. Ve mazeretlerim inanılmaz fazlaydı. Emin olabilirsiniz. Nihayet uzun bir aradan sonra burdayiz...
Hikaye gidişatında ufak bir değişiklik yaptım. Bakalım neler söyleyeceksiniz... Sizleri seviyorum 😘😘😘 bir sonraki bölüme kadar sağlıcakla kalın...
    

DERİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin