PAINT BALL - Bölüm 9

449 232 51
                                    




Ertesi gün Yiğit, Aslan'a mesaj attı. "Aslan'ım sesin çıkmıyor? Keyfin yerinde mi bakalım?"

"Selen burada, havuza girmek için gelmiş ama benim canım istemiyor."

"Elinde vişne suyu dolu bardak var mı? Aman dikkat et!" diye uyardı Yiğit.

"Partiden sonraki gün annesiyle bize geldi özür dilemek için. Annem de esas özür dilenmesi gereken kişinin İnci olduğunu söyledi onlara. Ama İnci Milano'da biliyorsun. O yüzden onu göremediler."

"İki hafta kalacaktı, değil mi? Gelince onu görürler, özür dilenir, konu kapanır. Şimdi, Aslan'ım cumartesi paintball'a gitmeye ne dersin? Şu keyifsizliği de bırak. Biraz dinlen, soluk al. Yakında sana telefonla emirler gelmeye başlar."

"O ne demek Amca, ne emirleri?"

"İnci'nin kutsal emirleri, oku, dans et, kay, ezberle, öğren, çarp, böl, zıpla..." gülerek yazdı bu cevabı.

"Yiğit Amca, sen benimle dalga mı geçiyorsun?"

"Cumartesi 10.00'da alıyorum seni,  önce güzel bir kahvaltı yapacağız sonra savaşa hazır ol yakışıklı."

Cumartesi söz verdiği gibi Aslan'ı evden aldı Yiğit. Diğerleri ile çok kalabalık olmayan şirin bir kır kahvesinde buluştular. Herkes spor giysiler içindeydi. Masadaki domates, salatalık, reçel ve peynir çeşitleri ağız sulandırıyordu. Aslan yine keyifsizdi. " Ne oldu? Haber çıkmadı mı seninkinden?" Umut, peyniri bıçağıyla keserken sormuştu sorusunu.

"Yok, aramadı. Mesaj da atmadı," dedi Aslan.

"Çok yoğun, tezi ile ilgili problemler çıktı. Seni sunumundan sonra arayacaktır," dedi Cengiz çayını yudumlarken.

"Sorun yaşadığını sen nerden biliyorsun Cengiz Abi?" diye akıllıca sordu Aslan. Gözleri çakmak çakmak olmuştu.  Masadaki çatal bıçak sesleri bir anda kesildi. Meraklı bakışlar Cengiz'e doğru döndü.

"Şey, Aslan'ım, İnci bana mail atmıştı. Öhö, teknik bir sorun yaşıyordu, tezini yazdığı dosyalarla ilgili. Iıı... Öhöööm... Aslında hala sorun çözülmüş değil. Benim ekip uğraşıyor. O yüzden haberim var." Çayını hüpletti, sıcak çay dilini yakmıştı ama sesini çıkaramadı.

"Gittiğinden beri İnci ile haberleşiyordunuz yani, öyle mi?" dedi Yiğit. Duyduklarından hoşlanmamıştı.

"İnci'nin telefonunu sen nerden buldun?" Aslan pes etmeyeceğe benziyordu.

"Telefonu değil, mail adresi Aslan'ım. Senin doğum gününde işten bahsederken maillerimizi almıştık. Bir tanıdığının özgeçmişini bana göndermişti. Oradan biliyorum. Ne oluyor yahu, sorgu altında mıyım?" Cengiz oturduğu yerde huzursuzca kıpırdandı. Sadece Aslan'ın değil Yiğit'in de bakışlarından rahatsız olmamak mümkün değildi.

Kahvaltı bitince paint ball alanına geçtiler. Takımlar oluşturulurken Yiğit ve Aslan bir ekip oldular. Silahları ve kurşun yerine geçen renkli topları aldılar. Güvenlik için maskeleri giydiler. Alana çıktıklarında rakiplerini süzdüler. Oyun başlarken amca-yeğen birbirine bakıp başlarıyla onay verdiler. Bu oyunda sadece bir hedef olacaktı. Tek bir strateji vardı, "Rakibinin acıttığından daha fazla sen acıt!"  Ve o rakip izinsiz alana girdiğine pişman edilecekti.

Yarım saat sonra Cengiz bağırarak maskesini çıkarıyordu.

"Abi nedir bu? Oynamıyorum ben. Siz ikiniz, amca-yeğen kafayı mı yediniz? Oyunun başından beri sadece benim peşimdesiniz. Her yanım mahvoldu. Öldüm ben oğlum öldüm. Gidin diğerlerini vurun. Hayatımda böyle saçma bir oyun görmedim. Aslan, bunu senden hiç beklemezdim. Zaten vurulduğum yere on kez üst üste ateş ettin. Bak, bu ne görüyor musun? İnsanım ben insan! Morardı her yerim!" Maskeyi sinirle yere attı. Üstündeki tişörtünü sıyırdı, sırtı şimdiden mosmor olmuştu.

Maskesini çıkaran Aslan amcasına dönüp ağzı kulaklarında, eliyle bir beşlik çaktı.

"Hah, şöyle Aslan'ım, yüzün gülsün biraz," dedikten sonra Cengiz'in sırtına ağır bir yumruk indirdi Yiğit.

"Hadi Cengiz, muhallebi çocuğu gibi davranma. Bundan sonra da izinsiz başkasının alanına dalma!"

"Başkası derken? Bu kişi İnci mı? İnci ile ilgili sizden izin almamız gerektiğini bilmiyorduk, öğrendiğimiz iyi oldu," dedi Cengiz sinirle.

Meleğin KanatlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin