Salı günü...
Sabah sabah bu yolda yavaş adımlarla durağa gitmeyi de iyice sever oldum. Sakin sessiz..Normalden biraz daha erken çıkıp kafamda düşüncelerle sallana sallana okula gitmek adlı bir hobi edindim resmen. Müziğe bile ihtiyaç duymuyorum...
Hem Bay Fulya(!) hem de dünkü bayılması yüzünden Yian'ı bugün hiç okula gönderesim yoktu ama beni dinlemedi tabi ki..Onun yerinde olsam ben de dinlemezdim(!) çünkü çocuğu resmen göz hapsine alasım geliyor. Sürekli güvende olduğunu görmek istiyorum. Oooff..yani mantığım abarttığımı söylüyor ama içim...Neyse içimi de Young-do rahatlattı biraz. Bir süre için Yian'ın okula giriş çıkışlarını Young-do'nun Li Bai kung-fu salonundan tabir caizse sokak çetesi kılıklı arkadaşları, hatta yok ne arkadaşı! Adamları..İşte onlardan birkaçı kontrol edecekmiş. Bu çocuklarda tam kavgacı sokak serserisi havaları var ama..yine de beni sayarlar -öhömm!- ve iyi çocuklar özünde..
Düşünerek sokakta ilerlerken ayağıma takılan ufak çalıyı kenara doğru ittim. Yürümeye devam ederken önümde yerde gördüğüm bir çift ayakkabıyla duruverdim. Başımı kaldırdım. Kahretmesin yaa! Yine mi bu adam!! Ne biçim bakıyor bana öyle! Burnundan soluyor sanki! Birkaç adım geri çıkarken bir yandan da anlamaya çalışıyorum:
"Harabujii..So-sorun ne?" Çok iyi yaa! O da üzerime üzerime geliyor ben geri çıktıkça..
"Sendin değil mi geçen sefer karnıma taş atıp sonra da kaçan?!! Ne kadar canım acıdı biliyor musun?! Ameliyat dikişlerim patladı sandım! Ya bir şey olsaydı! Siz gençler hep böyle vurdumduymaz mısınız bee?!"
Yuhhh ! Dikişlerin patladı diye korktuğun için mi öyle hunharca koşup beni kovalıyordun be adam?! Bu nasıl bir çelişki, anlamadım ki?!
"Be-ben..öyle değil harabujii..gerçekten bilerek-" diye kekeleyerek arkaya anarya giderken, birden çarptığım şeyle durmak zorunda kaldım. Saniyeler içinde omuzlarımdan tutup durmama yardımcı olan elleri farkettim.
"O benim kardeşimdi harabuji.." Bu ses..Kulağımın hemen arkasından duyduğum bu ses, Kyungsoo'nun sesi! Omuzlarımı bırakıp yanıma geçti ve adamla konuşmaya başladı:
"Arkadaşımı o günki kıza benzettiniz galiba..Kardeşimin vurduğu taş yanlışlıkla size gelmiş. Bilerek olmamış yani. Onun adına özür dilerim." Dedi ve eğilerek selamladı adamı. O da elini arkasına bağlayıp ciğerinden gelen bir "Hmmmm!!" sesi çıkararak yoluna devam etti.
Kyungsoo'nun adamın arkasından baktığı birkaç saniyede ben de yerin dibine girdim. Rezil oldum resmen..O taşı öyle maço gibi fırlattığıma mı yanayım, yoksa adama durumu açıklayamayıp kekelememe mi? Utancımdan gözlerimi kaçırırken Kyungsoo gülümseyerek konuştu:
"Devam edelim mi? Yürümeye.."
Bakışlarımı sık sık kaçırırken elimi enseme götürerek konuşmaya başladım:
"Edelim deeee...ımmm..." Ne diyeceğimi merak eder gibi dikkatle beni izliyor. Allahım!! Bu çocuk niye hiç göz kapakları yokmuş gibi davranıyor yaa! Neyse..Yapabildiğim kadar açıklamaya çalıştım:
"Immm...beeen..yanlış anlamanı istemem. Ko-konuşup özür...dileyecektim. Amaaa-"
"Gerildin"
"Evet!!" diye hemen işaret parmağımı sallayarak panikle onayladım ve devam ettim:
"Ayrıca..ımm tanımadığım insanların önündee-...yani genelde..." yine elimi enseme götürüp nasıl açıklayabilirim diye düşünüyorum. Başka kelime gelmiyor aklıma.
"Çekiniyorsun. Tanımadığın insanların karşısında çekingensin."
"Evet!!!"
Yine işaret parmağımı ona doğru sallayarak onayladım. Ama bu sefer Kyungsoo yeni bir keşif yapmışçasına şaşkınım. Birkaç saniye kocaman açılmış gözlerle birbirimize baktıktan sonra gülümsemeye başladı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
ONE WAY : IS YOU ?!
FanfictieBaşa dönüyorum sanki..Vücudum kalbimi taşıyamayacak gibi..Kaburgalarım parçalanıyormuş gibi...Yol kenarında yürüyorum boş boş.Ne kadar yürüdüm bilmiyorum, saat geç olduğundan etrafta insan yok, kırmızı ışık yanıyor..Karşıya geçmem lazım ama emin değ...