Başa dönüyorum sanki..Vücudum kalbimi taşıyamayacak gibi..Kaburgalarım parçalanıyormuş gibi...Yol kenarında yürüyorum boş boş.Ne kadar yürüdüm bilmiyorum, saat geç olduğundan etrafta insan yok, kırmızı ışık yanıyor..Karşıya geçmem lazım ama emin değ...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Yun:"Son yemek derken?"
"Öğleden sonraki derslere kalmayı düşünmüyorum. Bu yüzden okulda yememe gerek yok, hoşlanmıyorum da zaten."
"Öğleden sonraki derslere kalmayı düşünmüyorum da ne demek şimdi Hana? Hiç mi kalmayacaksın??"
Sadece önüme bakıp gülümsedim...
Bugün Yun ve diğerleriyle okulda birlikte yiyeceğimiz ilk yemek olacaktı ama ben son anda kaçtım. Yun çok istekli görünüyordu gerçi. Yine de en azından öğleden sonraları okul yerine antrenman yapabilmeli yada yalnız kalabilmeliyim. Belki yarın Yun için okulda yemek yerim. Sırf onun için...
**
Salonun, arka bahçeye bakan büyük penceresinin perdesini açtım. Uzun bir aradan sonra ilk defa yıldızlara seyrediyorum. Harika görünüyorlar. Hava apaçık. Bütün yıldızlar ortada, hepsi ayrı bir göz kırpıyor. Bu manzarayı özlemişim. Gökyüzüne bakmayı herzaman için seviyorum ama..geceleri daha bir başka oluyor. Yıldızları bu kadar güzel görmek içimi açıyor. Derin bir nefes alıp gökyüzüne gülümsüyorum. Gökyüzü, yeryüzünü unutturuyor. Beni buradan uzaklaştıran herşeyi sevebilirim heralde..
İnce uzun ceketimi önüme çekiştirip kollarımı göğsümde birleştirdim. Kendi kendime düşüncelere dalmışken, dış kapının arkasından gelen muhtemelen anahtar şıngırtılarıyla dikkatim dağıldı. İçimi dolduran sükûnet hala yerinde...Aklıma gelen kötü şeylerden korkmuyorum şu anda. Muhtemelen Yi-an'dır diye düşünerek delikten dışarıya bakıyorum.
"Böhh" diye hızlıca açtım kapıyı. Yian bağırarak geri çekilirken elindeki anahtarı yere düşürdü.
"Aaaaaahh! Yaaaah! Kang Soo-in, deli misin sen bee! Off nasıl korktum yaa!"
Kahkaha atarak geri çekiliyorum. Yi-an'sa trip atarak içeri girip kapıyı örttü. Hızlıca sırtına atladım.
"Yaah! Nunaa.."
Ahahaha sızlanmasına aldırış etmeden tabir caizse, zorla çıkıyorum sırtına. Sinir olduğu için engel olmaya çalışıyor ama bacaklarımı iyice beline, kollarımı da arkadan boynuna doladım. Kolumdaki saati gözünün önüne getirince yürümeyi bırakıp saate bakıyor. Yapabildiğim kadar eğilip yüzüne bakarak ve gülerek konuşuyorum:
"Kang Yi an-şiii ! Acaba saatin kaç olduğundan haberiniz var mı? Gecenin dokuzunda eve gelmek nerden çıktı acaba?"
Sesini yumuşatıp masum bir edayla cevap veriyor:
"Biraz geç kalacağımı haber vermiştim zaten ama Nuna?"
"Hm, evet. Ama yine de..."
Merdivenleri çıkarken gülümseyerek bir eliyle saçımı karıştırdı:
"Mmm, tamam. Yine de seni endişelendirmeyeceğim Nuna"
Niye bu günlerde herkes saçlarımı karıştırıyor anlamıyorum ama.. neyse zarar yok.