16: Gece Öpücüğü

1.4K 98 74
                                    

5 dakika. Sadece 5 dakikada evimden uzaklaşmış ve kendimi küçük bir yamacın ucunda bulmuştum. Araba durur durmaz Shawn inip kendini gecenin soğuğuna bırakmıştı. Bense yanına çıkıp çıkmamakta kararsızdım.

Arabanın kaportasından kalçasını kaldıran Shawn bana dönüp bir bakış attıktan sonra eliyle gelmemi istedi ama ben sadece omuz silkip sessizce arabada oturacağımı söyledim. Nedendi bu arabada oturma ısrarım bilmiyorum ama Shawn'da benim gibi omuz silktikten sonra uçuruma doğru yürümeye başladı. Uçuruma?

Sırtı bana dönük olan Shawn yürümeye devam ederken geldiğimizden beri çözmediğim emniyet kemerimi yavaşça çözüp gözlerimi Shawn'dan ayırmamaya çalıştım. Beni buraya getirdikten sonra intihar edip ölümünden benim sorumlu olmamı istemiyordu herhalde, değil mi? Hain planı bu olamazdı. Ya da onu önemseyip önemsemediğimi kontrol etmiyordu umarım. Zira onu umursayacak kadar tanımıyordum ve aramızda umursanacak bir bağ yoktu.

Arabanın kapısını yavaşça açtığımda omuzunun üzerinden hafifçe bana bakıp tekrar önüne döndü ve durmadan yürümeye devam etti. Bir ayağımı aceleyle dışarı çıkartıp esen rüzgarda yüzüme gelen saçları topladım ve Shawn'ın arkasından bağırdım. "Nereye gidiyorsun? Karşındaki uçurumu görmüyor musun?" diye bağırdığımda hemen arkasını uçuruma döndü ve yavaş adımlarla geri geri uçuruma yürümeye devam etti. "Hayır, karşımda sen varsın ve manzara muhteşem!"

Bunu söylerken çoktan arabadan inmiş söylediği şey için ise ellerimi belime koymuştum bile. "Dikkat et!" diye tekrar seslenirken "Adını bile söylemeye korktuğun biri için neden endişeleniyorsun ki?" diye bağırdı. Elimde olmadan göz devirdim. Anlaşılan o ki oyun oynuyorduk ve buraya kim, kimi önemsiyor öğrenmeye gelmiştik. "Endişelenmiyorum! Adını söylemekten falan da kork-SHAWN!"

Cümlemi bitiremeden Shawn'ın ayağı takılmış yere kapaklanmıştı ve uçuruma oldukça fazla yakındı. Düşüp sırtının yerle birleştiğini ve hala orada yatıyor olduğunu gördüğümde, yani uçurumdan yuvarlanıp kaybolmadığına emin olduğumda, koşup yanına gittim. Yanına diz çöküp ellerimi benden taraftaki kolunun üzerine koydum yavaşça. "İyi misin?" diye sorarken gülümsedi. "Gerçekten de adımı söylemekten korkmuyorsun."

Gülmeye başladığında ellerimi hızla kolundan çekip yerden destek alarak kalkmaya çalıştım. Bir bileğimi yakalayıp beni durduran Shawn'dan bileğimi kurtarmaya çalışırken dişlerimin arasından sinirli bir "Bırak!" çıktı. "Hey! Sen bana sinirleniyorsun." diyerek şaşıran Shawn'dan bileğimi kurtardığımda "Tahmin edemeyeceğin kadar çok." dedim ve arabasına doğru yürümeye başladım. "Bu beni önemsediğin anlamına gelir!"

Arkamı dönüp baktığımda yerde oturur pozisyona gelmiş bana bakıyordu ve kendinden oldukça emin gözüküyordu. "Seni önemsemiyorum!" diye bağırdım olduğum yerden. Güldü. Hem de sinir bozucu bir şekilde. Uzun bir süre. Bense olduğum yerde daha fazla sinirlenerek onu izliyordum. "Önemsemesen düşeceğimden korkup koşarak yanıma gelmezdin!" dedi nihayet gülmesini keserek. "Aslında geberip gitmene izin vermem gerekiyordu! En azından şu an çektiğim baş ağrısından kurtulurdum!" Baş ağrım falan yoktu ama Shawn azmederse onu da yapabilirdi.

"İzin veremezdin!" diye bağırdı. "Ölmemi istemediğini biliyorum." diyerek yerinden kalkmaya çalıştı. "Biliyorum, çünkü benden etkilenmeye başladın!" Üzerindeki tozu toprağı temizleyerek bana doğru adımlar atarken bu kez de ben bağırdım. "Senden etkilenmiyorum!" Güldü. Öyle bir güldü ki dediklerime inanmadığı oldukça açıktı. Öyle bir gülüyordu ki yanına geleyim, bir kez de öyle söyle der gibiydi. Öyle bir gülüyordu kendim bile yalan söylediğime inanmıştım. Öyle bir gülüyordu ki içimde hiç hissetmediğim yeni duygular beliriyordu. Çok güzel gülüyordu...

"Benden etkilenmiyor musun?" diye sorduğunda bir adım geri gitme gereksinimi hissettim bir anda. Beklemeden attım da. O da benimle uyumlu şekilde bana bir adım daha yaklaşırken geri geri nereye gittiğimi bile bilmiyordum ve rüzgarın esme açısı yüzünden saçlarım gözlerimi kapatıyordu. Onu görmekte zorlanıyordum. "Bence etkileniyorsun." derken yutkundum. Umarım işler daha kötüye gitmeden önce burada en az zararla kurtulabilirdim.

"Mesela içinde bana karşı bir nefret var ya, o cidden benden nefret ettiğinden kaynaklı değil." dediğinde saçlarımı tek bir tarafıma atıp "Neden?" diye sordum. Üzerime doğru yürürken ve ben sürekli kaçmaya çalışırken hala neyi kanıtlamaya çalışıyordum bilmiyorum. "Nefret ve sevgi arasında çok ince bir çizgi vardır. Sen söyle. Hangisi? Benden cidden nefret mi ediyorsun, yoksa beni seviyor musun?" Kalçamın bir yere çarpmasıyla durduğumda hemen arkama baktım. Kendimi Shawn'ın arabasının kaportasına vurmuştum ve Shawn bir adım daha atsa dibimdeydi. İşte tam şu anda kaçacak tek bir yerim bile kalmamıştı.

Ellerimi arabanın üzerine koyup tekrar yutkundum. "Sevgiyle ne alakası var bunun?" diye sorduğumda güldü. "Peki gözlerinin sürekli dudaklarıma kaymasına ne diyeceksin?" diye sordu. Bu cümleden sonra da aynısı olmuştu. Gözlerim yine dudaklarına kaymış, gecenin karanlığında dudaklarının ne kadar çekici olduğunu bir kez daha görmüştü. "Mesela ne zaman konuşmaya başlasak ya da konuşmasak, artık bu bile fark etmiyor, gözlerin bir anda dudaklarıma kayıyor."

Gözlerimi kapatıp başımı hemen başka bir tarafa çevirdim. "Alakası bile yok." dedim kendimi toparlamaya çalışarak. Tekrar ona döndüğümde artık aramızdaki bir adımlık mesafe de kaybolmuştu. "Senden etkilenmiyorum." diye son kez konuştuğumda kaşları gerçekten mi der gibi kalktı. "Yani seni şurada öpsem duygusuz bir şekilde karşılık verebilir misin?" diye sorduğunda cevap vermeme gerek bile kalmadan gözlerim yaklaşan dudaklarına çevrildi yine.

Shawn'ın dudakları yaklaşırken beynim panik alarmı veriyordu. Öpüşmemem gerektiğini söylüyordu ama midem heyecandan ağzımdan çıkmak üzereydi. Her seferinde kaçırmaktan yorulduğum gözlerim artık bıkmış gibiydi bu durumdan. Her zaman kırmızın farklı bir tonunu kendine uyduran dudaklarını bir kez olsun tatmak istiyordu benim dudaklarım. Diğer kızların ondan neden vazgeçemediğini merak ediyordum. Belki de sadece cevaplarımı bulabilmek için yapmalıydım bunu, bilmiyorum. Kafamın içindeki doğrular ve yanlışlar birbirine girmişken bundan emin olamadım. Dudaklarımızın arasında santimler kala başımı aniden yan tarafıma çevirip yanağıma sıcak, uzun ve yumuşacık bir öpücük koyması için Shawn'a izin verdim.

Derin bir nefes alarak dudaklarını yanağımdan çektikten sonra tekrar kapattı dudaklarını yanağıma ama bu kez dudağıma yaklaşmaya çalışarak. "İstemiyorum." diye fısıldadım. Shawn bir kez daha kaldırdı dudaklarını yanağımdan ve artık dudağımın kenarı diyebileceğim bir yere ıslak bir öpücük bıraktı. O kadar kısa sürmüştü ki erkenden bittiği için üzülmüştüm.

"Sadece izin ver." diye fısıldadı. Soğuk havada sıcak nefesi o kadar rahat hissettiriyordu ki gözlerim şimdiden kapanmıştı. Elleri belime değdiğinde dışarıdaki soğuğu bile unutabilecek duruma gelmiştim. "Hiç mi merak etmiyorsun neler olacağını?" diye sorduğunda kapalı gözlerimi sımsıkı yumdum. Ediyordum. Hem de deli gibi merak ediyordum neler olacağını? Dudaklarını kaldırıp benimkilerine sürttüğünde ellerimi ellerinin üzerine getirdim ve neredeyse nefessiz kalmış gibi başımı geriye atıp derin bir nefes aldım. "Lütfen evime götür beni." diye yalvardım adeta. Bir cümle insanın canını bu kadar yakabilir miydi? Kendi cümlem içimi yağmalamıştı sanki. Kalbim hızla çarpmaktan yorulduğu halde göğsümü delecek kadar hızla çarpmaya devam ediyordu ve ben eve mi gitmek istiyordum? Tanrım! Neden acı çekiyordum ki?

"Blue..."diye yalvaran Shawn'ın cümlesine kanmayı ölesiye istiyordum ama aklım hala eve gitmem gerektiğini bas bas bağırıyordu. "Lütfen!" dediğimde geri çekildi üzerimden. Ellerini elimden hızla çekti ve bir adım uzağımdan bana baktı. Yüzüne bakamadan dönüp arabaya bindim ve beni götürmesi için beklemeye başladım.

Bir gecede iki bölüm yayınladım. Sonra sonra sonra... görüşürüz artık.

Ruin ? // Shawn MendesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin