Mina adı geçmemesine rağmen kendisini kastettiğini anlamıştı. O kimdi ve ne istiyordu.?Sorgulayan gözlerle babasına döndü. Karşılığında da Ekrem Bey kırılgan ve anlayış bekleyen bir ifadeyle baktı kızına. Uzun ve zor bir konuşma onu bekliyordu...
Arabasına yönelirken tebessüm yapışmıştı dudağının kenarına. Kızı bu kadar yakından görmek ve bakışlarının muhatabı olmak fazlasıyla iyi hissettirmişti.
Genç kızın artık ezber ettiği yüzüne özgürce bakabilmek iyi gelmişti.
İyi tanıyordu artık onu. Nerelerde gezer neleri sever arkadaşları kimler?Tüm bu soruların cevabı daha genç kızın babasıyla anlaşmaya oturmadan çok önce geçmişti eline.
Demir şirkete giderken herşeyin başladığı o günü düşündü.
Altı ay kadar önceydi. Şehir neredeyse tamamiyle kar altındaydı. Demir anlamsız bir umutsuzlukla uyandı o gün. Ve tüm gün boyunca kabına sığamadı. Ta ki onu görene kadar. Mina.
Kendini arabasının önüne attığı an genç adam nasıl durduğunu kendi bile kavrayamamıştı. Neyseki genç kıza çarpmadan kontrol edebilmişti arabayı. Zaten neden kendisi kullanmıştı o gün hiçbir fikri yoktu.
Demir inip kontrol etmek için yönelmişti ki genç kızın hırçın hallerine maruz kalmıştı birden bire.
Soluksuz bir şekilde öfkeden kızararak dur durak bilmeden hakaretlerini saydırıyordu. Genç adamın tek duyduğu ise sadece bir uğultudan ibaretti.
İlk görüşte aşka inanacak kadar romantik biri değildi. Hatta aşka inandığı bile söylenemezdi. Ona göre hayat kurallar ve alışkanlıklardan ibaretti. Gereksiz zamanlarda kişiyi meşgul eden duygular sadece masal ürünüydü. Ama şu an ne yaşadığını kavrayamamış halde bakakalmıştı.
'Dilimizi biliyor musun? Kime konuşuyorum ben burda. '
Genç kız ümidini kestiği sırada ancak bulabilmişti sesini.'Karşındakini sağır edebilecek kadar çok yüksek sesle konuşuyorsun. Bir de karşılık mı bekliyorsun.Kendini sorumsuz bir şekilde yola atmış ve bir de burda durup konuşuyor musun? Yardım etmek için inmiştim ama görüyorum ki gayet iyisiniz. '
Demir engel olamadığı bir öfkeyle karşılık vermişti. Oysaki öfkesinin asıl kaynağı hiç bir ilişiği bulunmayan bir kadından bu şekilde etkilenmesiydi.
Genç kız öfkeyle topuğunu yere vurup arkasını dönerek yolun karşısındaki eve doğru yönelmişti. Ama giderken o yasemin kokusu onu takip etmeyip Demir'in etrafını sarmalamaya devam etmişti.
Bahçe kapısını örttüğünde bile dişlerini öfkeyle sıkarken , arabasına binen adamın aklında , kendi canlandırıcı kokusunu bıraktığından habersizdi.Adam sonraki bir kaç gün boyunca kendini sebepsizce o evin önünden geçerken bulmuş ve en sonunda çalışanlarından birini kızın dosyasıyla karşısında bulana dek kendini onu düşünmekten alamamıştı.
Sahip olma duygusu insanoğlunun bencil yapısında hep var olmuştur zaten. Bedene , kalbe sahip olmak.Bir kadının kalbine sahip olmak da güzel olabilirdi.Fakat Demir'in karşı cinse olan güvensizliği kendisini bırakmasına , aşk adı altındaki duygulara teslim olmasına izin vermiyordu.
Kadınların ona samimiyetsizce yaklaşmaları fazlasıyla şevkini kırmaya yetiyordu. Artık o da acı bir kabullenişi yaşıyor , ikili ilişkilerini tek bir geceden öteye taşımıyordu. Oysa beklentisi kendisini sadece o olduğu için kabullenebilecek ve hatta - biraz daha hayalperest olursa kii çok zor- sevebilecek bir kadınla birlikte olabilmekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ESARET
Roman d'amour'Güzel de bir gül uğruna sunulmamışmıydı çirkinin kollarına. Gül müydü peki yüreğini kanatan yoksa dikenleri mi?' Modern zamana uyarlanmış Güzel ve Çirkin'in hikayesi...