3. Mektup/ 1996, Salı.
Bu kağıtlardan yığınla oluşturduğum için artık ilk cümleme nasıl başlayacağımı bilemiyorum. Sabah kahvaltısından hemen sonra revire gitmek yerine bu mektubu yazabilmek için odama döndüm. Her zamanki gibi söyleyecek çok şeyim var. Öncelikle kumandanım, gün ağırdığı an Johanna ile kalkıp revire gittik ve sargı bezlerini düzenledik. Sonra, kahvaltının hazır olduğu söylendi ve bizde her zaman kahvaltı ve akşam yemekleri için toplanılan alana geldik. Gözlerim kavurucu güneşten olsa gerek etrafa kısık bakıyorlardı. Bu yüzden sizi görmekte biraz zorlandım mazur görün beni. Ama sizi gördüğüm an da dudaklarım önüne geçemediğim bir şekilde kıvrıldılar. Her zamanki gibi haşhaşlı ekmeğinizi yiyordunuz. Biz her zaman sizin arkanız ya da önünüzde otururduk. Johanna ile arkanıza doğru yürüdük. Burada ki her hemşire askerlerin ya da kumandanların yanından geçerken başını eğerdi. Neden bilmiyorum ama, ben tam tersini yapardım. Başımı kaldırıp dik tutardım. Bu yüzden gözlerimiz her defasında sizinle çarpışırdı. Arkanıza oturduğumuz anda yanınızdaki askerlerle konuşmanız yüzümü güldürdü. Yemek yerken ve görev dışıyken size isminizle hitap ederlerdi.
"Harry, dostum yeni planımız için senin gözlemine ihtiyacımız var."
İngiliz astsubay konuştuğunda iç çektim. Size 'kumandanım' diye hitap etmekten neredeyse isminizi unutuyorum. Ellerim yerdeki çimlerle oyalanırken göz ucuyla kafanızı sallayıp kalktığınızı gördüm. Gözlerimizi buluşturmak için kafamı seri bir halde kaldırdım. Gözlerimiz her zamanki gibi çarpıştı. Kalbim çaresiz bir hızla çarpmaya başladı. Sonra siz arkanızı dönüp gittiniz. Gözlerim yavaşça doldu. Şimdi o anı tekrar hissettim işte.
Yeşil gözleriniz beni öyle bir kavuruyor ki kumandanım, ben bu ateşte ne zaman kül olacağımı merak ediyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Save Myself || h.s
FanfictionSiz güzel bir kumandandınız. Ben ise güzel bir hemşire. Gönlüm size kapılırken bana sormadığı için bazen kızsam da susuyorum. Çünkü, sizi gördüğüm her yerde tuhaf hissetmekten gönlümde bende mutluyuz.