12. Mektup/ 1996, perşembe.
Kumandanım, birazdan akşam yemeğine ineceğiz. Ama yemeğe inmeden önce kendimi odama atıp bu mektupu yazmak için oturdum. Bugün siz odanızda biraz kitap okudunuz. Ve bende sizi izledim, odanızın perdesini açmanızı çok seviyorum. Böylece sizi izleyebiliyorum. Biliyorum, bu yanlış bir şey olabilir. Ama kendimi tutamıyorum işte.
Bir ara kafanızı kitabınızdan kaldırıp gözlerinizi etrafta gezdirdiniz. O an beni yakalayacaksınız diye çok fazla korktum ve heyecanlandım. Ama öyle olmadı. Siz, gözlerinizi tekrar kitabınıza çevirdikten sonra kitabınızı kapattınız ve masanıza koydunuz. Biliyordum, artık gözlerimi çekmeliydim. Ama kendimi bir türlü durduramadım hatta sizi daha dikkatli izlemeye başladım. Elinizi masanızın sol tarafına uzatıp bir şey çektiniz. Ne olduğu anlamak için parmak uçlarımda hafifçe yükselip baktım. Bir vazo olduğunu görünce kirpiklerim kırpıştı. Vazonun içinde bir sürü kırmızı gül vardı. Benim odama koyduğunuz güllerin aynısıydı bunlar. Elinizle gülleri düzelttiniz ve vazonun üzerindeki tozları üflediniz. Siz böyle çok şey görünüyordunuz, sevimli ya da tatlı? Bir kumandandınız ve askerleriniz vardı. Ve hep elinizde silah görüyordum. Ama şimdi elinizin altında bir vazo dolusu kırmızı gül vardı.
Sizi böyle görmek hele ki bana da o güllerden verdiğinizi bilmek çok özel hissettiriyordu. Ve inanın kumandanım, bana bu hayatta özel hissettiren tek kişiydiniz siz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Save Myself || h.s
FanfictionSiz güzel bir kumandandınız. Ben ise güzel bir hemşire. Gönlüm size kapılırken bana sormadığı için bazen kızsam da susuyorum. Çünkü, sizi gördüğüm her yerde tuhaf hissetmekten gönlümde bende mutluyuz.