AİDİYET

231 7 4
                                    


İnsanın birine, bir şeye ait olması bazen çok normal, bazen de çok anlamsız geliyor bana. Bir şeyin bana ait olması da öyle. Sanırım bu duygu insan ihtiyaçları arasında. Ait olduğumuz şeyler bizi sınırlandırıyor bir bakıma. Ancak sınırsız bir yaşam var mıdır ki? İlk olarak ailemize ait oluyoruz. Ne ilginç bizi dünyaya getiren anne babamız bizim tüm ihtiyaçlarımızı belki de kendilerinden fedakarlık ederek karşılıyorlar. Bu onlara ait tek, elle tutulur şey olan evlatlar olmamızdan kaynaklanıyor. Düşünsenize size ait ne var bu dünyada? Sizin bir başka elden çıkmadan, para ile satın almadan, kaynağı başka bir yerden gelmeden sahip olduğunuz şeyler nelerdir? Eviniz? Arabanız? Kıyafetleriniz?... Hepsini düşünün. Ben bulamadım. Ama evlat. Tamamen ham maddesi size ve eşinize ait bir birleşim. Demek ki "aile" ait olma hissini yüzde yüz hissedebileceğimiz yegane şey. Peki buradaki aidiyet tek taraflımı? Yani anne baba çocukları onlara ait hisseder de çocuklar anne babalarını aynı şekilde hisseder mi? Annem babam bana ait diye düşünürler mi? Biz bireyler olarak birer anne, baba evlatları değil miyiz? Öyle ise biz "bizim" dediklerimizi sayarken içine ne koyabileceğiz anne babadan başka? Bir ülkenin topraklarında doğduğumuzda biz o ülkeye ait sayılırız. O ülke bize ait olur mu? Bizim ortak değerlerimiz bizleri bir birimize ait hissettirir. Bu güzel bir duygudur ancak yeterli midir? Anne ve babanın aidiyeti tam "ait olma" ise ve gerçek ait olma her şartta koruma, besleme, kayırma, fedakarlık duygularını da barındırıyorsa gerçek aidiyetin sorgulanması şarttır. Bu konuya iki şekilde bakılabilir kanımca. Biri bizim sahip olduğumuz, diğeri bizim ait olduğumuz. Bizim sahip olduğumuz her ne ise üzerinde hakkımız vardır diye düşünürüz. Çocuğumuz bizimdir ,üzerinde hakkımız vardır. Eşimiz bizimdir, üzerinde hakkımız vardır. Bize ait ne varsa üzerinde hakkımız vardır. Peki o zaman "bizde" de başkalarının hakkı var mı? Biz de birilerine ait değil miyiz? Eşimize aitiz, çocuklarımıza aitiz, ülkemize aitiz, hatta dünyaya aitiz. Bize ait olanlardan ne oranda hak talep edebiliriz? Mesela çocuklarımızda ne kadar hakkımız var ve bunun karşılığında ne kadar beklenti içerisinde olabiliriz? Eşimizde ne kadar hakkımız var, bunun karşılığında ne kadar beklenti içerisinde olabiliriz? Ülkemizde ne kadar hakkımız var ve bunun karşılığında ki beklentimiz ne kadar olmalıdır? İçinde yaşadığımız dünyaya ne demeli ne kadar hakkımız var ve ne kadar beklenti içerisinde olmalıyız? Bu soruların cevapları sanırım herkese göre değişir. Hatta kimine göre saçma sapan düşünceler gibi de gelebilir. Ancak beklentilerimizin kaynağı kendi ruhumuzun bizi tatmin etmesi ve aidiyet hissinin getirdiği bir nevi güven duygusunun bizi bütün hissettirmesi değil midir? Bir evlat her ne kadar anne babasına ait ise de belirli bir yaştan sonra edindiği eşine de ait değil midir? Gerçek aidiyet kendinden olma bir şeye ait olmanın dışına çıkmaz mı böylece? Eşi olacak kişi bir başka aileye aittir, ancak kendisi ile birlikte yeni bir aidiyet meydana getirecek ve kendine ait olan için yaşamını devam ettirecektir. Demek ki gerçek aidiyet dışında "ait hissetmek "denilen bir olgu da söz konusudur. Gerçek aidiyet dışında bulunan aidiyetlerde ise bir seçim söz konusudur. Kendini başka birine ait hissetmek, başka bir ülkeye ait hissetmek gibi. Peki bu durumda hissetmek dediğimiz şey neye göre oluşur? Bizim "bağ" dediğimiz şey hayatımızı nasıl etkiler? Bir evlat kendini size ait hissetmezse onda ne gibi bir hakkınız olur? Bir vatandaş kendini ülkesine ait hissetmezse ülkenin vatandaşından bir hak talep etmesi ne kadar doğrudur. Bu durumda gerçek değişmese de değerlendirme değişecektir. Biz evlattan hak talep edeceğiz, evlat bu hakkın kendisinden istenmesinin haklılığını düşünmeyecek ve bizde onu kötü evlat olmakla suçlayacağız. Bir vatandaş ülkesine ait olduğunu hissetmese de ülkesi ondan hak talep etse, o vatandaşın vatanına ihanet ettiği düşüncesi ortaya çıkacaktır. Peki, hissetmek ile olunan aidiyette hisseden kadar hissettirenin payı yok mudur? Bir ana baba evladına gerekeni vermediği halde ondan hak talep ederse suçlu kimdir? Aynı örneği ülke ve vatandaş için vermekte de bir sakınca yoktur. Asıl olan insanın hissetmesi midir yoksa gerçekler mi? Gerçekler ile hissetmek aynı sonuca hizmet etmeyebilir mi? Bu sebeple aidiyet konusu da insanın başkaları ile olan değil kendi ile olan ilişkisi değil midir? Bir aile senelerce bir arada bir birlerine ait olduklarını düşünerek yaşarlar ve bir gün kadın ve erkek birbirlerine ait olmadıkları kararını verip ayrılırlar ise bu aidiyet son bulmuş olmaz mı? Ya evlat bir gün ana babaya ters düşüp kendisini ayırsa ve tüm ilişkisini kesse bu aidiyet son bulur mu? Bir ülkenin vatandaşı ülkesindeki haksızlıklar sebebi ile ülkesinden ayrılsa ve bir başka ülkede yaşamını devam ettirse ayrıldığı ülkeye olan aidiyeti son bulmaz mı? Demek ki kendisine ait olduğumuzun değil bizim ait hissettiğimizin önemi var. Biz neye, kime ait hissedersek ona ait oluyoruz. Gerçeğin, gerçek için önemi olsa da bizim için önemi olmuyor. Bu gerçeği değiştirir mi? Hayır. Gerçek kimin için önemli? Eğer bizim için önemli değilse gerçeğin ne önemi var? Gerçek diye istemediğimiz bir şeyi (eğer imkanımız varsa) yapar mıyız? 

DENEMELERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin