SANATTA ALGI ALGIDA SEÇİCİLİK

69 1 0
                                    



Merhaba.

Sanatta algı ve algıda seçicilik konusunda birkaç kelime etmek istiyorum. Sanatın ne olduğu konusuna hiç girmeyeceğim. Pek çok tanımla açıklanabilecek bir terim ancak ben kişinin duygularını bir enstruman aracılığı ile ( ses ve beden de bu enstrumanlar arasına girer) somutlaştırması olarak tanımlıyorum. İnsan duygulanan bir varlıktır. Bu duygulanış doğduğumuz andan itibaren bizimle birliktedir. Günümüzde duygulanmak denildiğinde genelde bir şeye karşı sevinç ve üzüntü gibi algılansa da benim duygulanış dediğim şeyin bunları da içine alan ancak, beş duyu organımızı yakından ilgilendiren her şey olarak algılanmasını rica ediyorum. Rüzgardan güneş'e, sesten bakışa, evrendeki her şeye karşı duygulanışımız vardır. Bu duygulanışlar ile bizim biriktirdiğimiz bilgiler birleşir ve bizi duygulandıran şeyi iyi veya kötü olarak sınıflandırmamıza, hatta bu sınıflandırmalara göre davranmamıza yol açarlar. İşte bu duygulanışlar her insanda mevcut olsa bile, bu duygulanışlar herkes tarafından aynı oranda dışa vurulamamaktadır. Dışa vuruş şekilleri çok çeşitlidir. Bir sözle olabileceği gibi yazı ile, müzik ile, şiir ile, dans ile adına sanat dediğimiz ve aklımıza gelen gelmeyen tüm yöntemler ile gerçekleşir. Bu gerçekleşme işlemi kişinin bilgi ve birikimi ile kendi duygulanışlarını hangi ustalık derecesinde enstrumanına yansıtıyorsa o kadar ustaca veya aksine amatörce olur. Ama değişmeyen tek şey duygulanış ve duygulanıştan kaynaklı dışa vurumdur. Bu durumda ortaya çıkan herşeye sanat mı deriz? Bana göre eşi benzeri olmayan bir duygulanış sonucu ortaya çıkan her şey amatör de olsa ustaca da olsa sanattır. Burada asıl soru ortaya çıkar. Hangi duygulanıştan meydana gelen dışa vurum iyidir? Bütün dışa vurumlar örneğin sinir ile ortaya çıkan sözler, bağırmalar, bedensel şiddet hareketleri vb. sanata girmeyecektir. Demek ki bu durumda sanatın sanat adı alabilmesi için içerisinde bizi en az sanatı yapan kadar duygulandırması gerekmete ve ortak bir şeyde aynı duygulara sahip olmaya davet etmesi gerekmektedir. Bu duygu ise içinde estetik barındırdığı oranda insanları duygulanışı, değişik hazlar ile duygulandırarak insanlarda iyi hislere sebep olmalıdır. Elbette bunlar benim tanımlamalarım. Bu tanımlamalarda eksik veya unutulmuş şeylerin olması doğaldır, çünkü bu bir felsefe tezi değil sadece basit bir yazıdır. Konumuza kaldığımız yerden devam edecek olursak. Duygulanışların yoğunluğu sebebi ile dışa vurum yapan sanatçı sanat eseri adı verdiği şeyi başkaları ile paylaşma duygusuna kapılacak ve bunu olabildiğince yaymak için elinden geleni yapacaktır. Neden ona göre en tepe noktada olan bu duygulanış eseri onun istediği oranda ilgi görür veya görmez? Bunu düşünmek gerekir. Sanat eseri veya bir duygulanış ürünü, üreten kişi için birinci derecede önemlidir. Bu gerçek başka bir gerçeğe ulaşmamıza yardımcı olur. Biz bir sanat ürününü sevdiğimizde demek ki üreten ile aynı dugularda duygulanmış oluruz. Peki bizi bu duygulanışa iten nedir? Bir şeyi bilmek veya bilmemek bizim için çok önemlidir. Bildiğimiz şeyin doğru yada yanlış olması bilginin bizi iyi duygulandırması veya kötü duygulandırması ile ilgilidir. Ancak bizim iyi veya kötü duygulanmamız bu şeyin iyi veya kötü olması konusunda bize yol gösterirken duygulandığımız şeyin doğru veya yanlış olması konusunda bize kesin bir sonuç vermez. Hele ki bilmediğimiz veya az bildiğimiz şeyler hakkında sanma adını verdiğimiz bir duruma gireriz ki bu tamamen bilgilerimiz ve aklımızın bizi yönetmesi ile ortaya çıkan bir durumdur. Bu iki durum da bizim algı dediğimiz olgu ile gerçekleşir. Algıladığımız kadarını anlarız anladığımız kadarı hakkında duygulanırız. Demek ki bizim algımızın sağlıklı olması için bize düşen görev bilgiyi arttırmak ve algının bilgi ile birleşmesine olanak sağlamaktır. Peki algıladığımız her şey acaba doğru mu algılanır bizim tarafımızdan? Bu konuda da ben yukarıdaki gibi şüpheci yaklaşmayı seçiyorum. Çünkü algımız ve bilgimiz bizi eksik algı ve eksik bilgi ile yanlış sonuca pekala ulaştırabilir. İşin kolayı algımıza ve bilgimize güvenmek gibi görünüyor ama o zaman her durumda yanılma payının olduğu bilincini de beraberimizde taşımalıyız. Bir şey birini iyi duygulandırıyorsa, aynı şey başka birini kötü duygulandırıyorsa biri için iyi diğeri için kötü olabilir. Bu durumda iyi ve kötü hakkında kesin kanıya varmak neyin iyi neyin kötü olduğuna karar vermek zorlaşacak ve kişiselleşecektir. Birine iyi gelen başkasına kötü gelebilecektir. Bir kelimesini bile anlamadan dinlediğimiz bir şarkı bizi iyi duygulandırdığında biz kendimizi iyi hissedeceğiz. Bu herkesin başına gelen bir olaydır. Bunun gibi örnekleri çoğaltmayı size bırakıyorum ve konuya devam ediyorum. Demek ki kişi kendi bilgisi doğrultusunda dışardan gelen şeye iyi veya kötü şekilde duygulanır. Bu sebeple kötü gibi duygulanışı ona bilgisi ile o şeyin kötü olduğu konusunda davranış sergilemesine yol açar. Ancak bu kötü duygulanışın sonucunda başına gelen şeyin ileriki zaman diliminde kendisine iyilik ve iyi duygulanışlar getirme olasılığı da mevcuttur. Aynı örenği iyi duygulanış için vermekte mümkündür. Kişi hayatı boyunca her anında duygulanır. Bu duygulanışlar kişinin algısı doğrultusunda bilgisi ile birleşir. Algı bu durumda hayatımızın her anında var olan bir şeydir. Her algıladığımız şeyi duygulamaya kalktığımızda ise işin içinde başa çıkılamayacak kadar çok sayıda algı ve duygu olur. İnsanların hayatlarında her anlarının bu şekilde olması sıkıcıdır. Bu sebeple bazı hallerde algıda seçicilik devreye girer. Bu algıda seçicilik belki başka bilim dallarında farklı şekillerde açıklanabilir ama sanat konusunda kişi algının duyguyu tetiklediğinin bilincinde olması dolayısı ile yine bilgisi ile algısının kendi istediği doğrultuda kullanılması yoluna başvurur. Bu algıda seçicilik tir. Ancak yine pek çok sorunu bir arada getirir. Bu sorunlardan biri, algısını ciddiye almadığı ve duygulanmadığı veya az duygulandığı şeylerin belki de önemli olması durumlarını ve mutlak ileride bunları algıladığındaki duygulanışın farklı olmasının kendisinde oluşturduğu durumdur. Demek ki insan kendisi için iyi olduğunu düşündüğü şeye duygulanır ve algısı bu yönde seçicilik yapar. Kendisi için iyi olduğunu düşündüğü şeylere yakın, geri kalanına uzak olur. Bir başka duygulanış içerisinde başka kişilere iyi olabilecek bir eylem içerisindeki kişi ise bu duygu ile ortaya çıkarttığı eserin diğer insanlar için de iyi olduğunu anlatacak başka bir çaba içerisinde olması gerekmektedir. Bu duygulanışın diğer insanlar ile ortak olduğunun anlaşılması o esere sahip çıkılması konusunda kendi doğasında başarılı bir yol kat eder. Ancak kendisi için bir fayda olmadığını düşünen diğerleri bu eseri görmezden geleceklerdir. Bu o eserin başkaları için iyi olmadığının ispatı değil aksine o duygulanışı almayan kişinin bilgisinin eksikliğinden veya fazlalığından kaynaklanmaktadır. Bu sanat ve diğer bütün herşey için aynı oranda geçerlidir. Sanatta, sanata gönül veren kişi bu duygulanışlarını kullandığı enstruman vasıtası ile iyi kötü somutlaştırır ancak sanatını paylaştığı kişiler duygulanışları ile ilgili doğru orantılı olarak bu sanat eserini iyi veya kötü olarak değerlendireceklerdir. Bu sebeple de bencilce tanımlamalarda bulunmak hem sanatçı hem sanatsever tarafından mümkün olacaktır. Sanatın asıl özelliği duyguları belli bir estetik anlatım ile somutlaştırmaktır. Sanatçının iyisi ve kötüsü olmaz ancak sanatçının duygularını ustaca aktaranı veya ustalıktan uzak anlatımı mevcuttur. Biz sanatta algıyı ve algıda seçiciliği ustalık veya ustalık dışı olduğunu algıladığımız müddetçe yapabiliriz. Bunun için ise sanatın hangi dalı için karar vereceksek o sanat dalı hakkında bilgiye, dahası doğru bilgiye ihtiyacımız olacaktır. Bizde gerektiği kadar bilgi mevcut olduğunda ise ustalığı veya ustalıktan uzak olanı anında algılamamız kolaylaşacak ve algıda seçicilik sayesinde usta olduğunu bildiğimiz sanatçıların sanat eserlerini takip etmeye başlayacağız. Bunun dışında kalanlar ise bilgileri doğrultusunda kendi algılarını geliştirecek ve algılarının onlara gösterdiği şekilde algıda kendilerine göre yine bir seçicilik gerçekleştireceklerdir. Bizim bilgimizin çok, diğerinin bilgisinin az olması asıl olanı değiştirmeyecektir. Asıl olan duygulanıştır ve biz ister çok bilgi sahibi olalım, ister az bilgi sahibi olalım seçeceğimiz ve bizi iyi olarak nitelendirdiğimiz duyguya taşıyacak şeyi seçeceğiz ve kendimizi bu seçtiğimiz şey ile iyi hissedeceğiz. Bu durumda iyi ve kötü, usta veya usta olmayan arasında bir fark kalmamış, bizim algılarımıza göre, bize ne oranda iyi veya kötü geldiği önemli olacaktır. Sonuç olarak sanat doğada var olan her şeyin, bir sanatçıda duygulanışının, sanatçının enstumanı ile somutlaştırdığı şeydir. Sanat birilerinin hakkı veya sahip olduğu babadan kalma bir miras değildir. Her isteyen iyi veya kötü değerlendirilsin sanat yapabilir. Biz sadece kendimiz gibi düşünenler ile hem fikir olabiliriz. Bu onların yanlış, bizim doğru olduğumuzu veya aksini göstermez. Sanat tanrısal bir bilgidir ve her insanda mevcuttur. Kimi bunu somutlaştırır, kimi sadece hisseder.

DENEMELERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin