HERGÜN YENİ BİR BAŞLANGIÇ

60 1 0
                                    


Bugün kendimi yeni bir güne başlamanın ve hayatıma ait yepyeni bir sayfanın yazarı olarak görüp mutlu olmanın keyfi içerisinde görüyorum. Aslında yeni bir gün dediğimiz şey bizim uyuyup uyandıktan sonra edindiğimiz enerjinin günün sonuna kadar tüketilmesinden başka bir şey değil. Taze bir başlangıç olarak başlayan yeni gün kim bilir neleri yaşamamız için hazırlık yapıyor? Ne olursa olsun bu gün bize ait olacak bu kesin. Güne güzel başlamak diye bir düşünce vardır ki bu doğru gibi geliyor bana. Olumsuzlukla başlayan bir gün genelde bütün bir günün olumsuz geçmesine sebep olur. Karşımıza çıkan belki de olumlu pek çok şeyi görmemize engel olur. Etrafımızda olup biten her şey bizi bilinçli bilinçsiz etkilemektedir, ancak bizim ruh halimiz iyi ise o zaman etrafımızdaki kötü şeylere daha iyi bir bakışla bakar içerisindeki olası güzellikleri de keşfetmeye çalışırız. Eğer ruh halimiz kötü ise, o zaman bırakın kötü şeyin bizdeki etkisini, içerisindeki olası güzellikler aklımıza bile gelmeyecektir. Demek ki günün nasıl olduğunun önemi bizim nasıl olduğumuzla ilişkilidir. Sahiden biz neden değişik ruh halleri içerisinde oluruz ki? Tabi ki başımıza gelen ve bizim haricimizde gelişen olayların sonucu olan ruh değişmelerinden bahsetmiyorum. Bir gün kalkarız ve kendimizi çok zinde, pozitif hissederiz, başka bir gün ise sabah bir sıkıntı ve huzursuzluk ile uyanırız. Belki de gördüğümüz bir rüya, belki hava şartlarının üzerimizde ve bilinç altımızda oluşturduğu bir durumdur bu. Bu konunun uzmanları eminim ki bu duruma bir açıklama getireceklerdir. Ben bu durumda olduğumuz zaman hissettiklerimiz ve yaşadıklarımız üzerinde durmak istiyorum. Her şeyin ötesinde insan kendisi ile bu sorunu yaşar. Kendisi iyi ise etrafına verdiği enerji pozitiftir. Oluşan her soruna pozitif yaklaşır ve doğal olarak karşısındakinden aldığı enerji de pozitif olur. Etrafıma baktığımda her insanda başka başka dünyalar fark ediyorum. Bambaşka duygular, bambaşka ruh halleri. Bu o kadar zengin bir durum ki, keşke bir yolu olsa da insanların yüzlerinden hayatları hakkında bilgi alabilsem. Aslında bir yüzdeki gülümseme, gözlerdeki bir bakış pek çok şeyi anlatmaya yetiyor, ama yine de o anlık duyguların ötesinde gizli bir kişisel dünya var. Her gün yeni bir beklenti kimimiz için. Kimimizi beklentisi kalmamış bu dünyadan. Kimi bitkin anlamsız başlıyor yeni güne. Kimi dünden kalma bir güzelliğin peşinde bugünde. Zaten bu gün dün dediğimiz şeyin devamı hatta kendisi değil mi? Tek fark bizim uyuyarak onu bölmemiz ve ona bilincimizde ara vermemiz. Yani dün aslında bizim yaşadığımız ve geride kalan bugün. Bu gün ise elimizde olan ve bize ait olan tek şey. Yarın aslında yok. Biz bugünü yaşamaktan yorulduğumuzda uyumak için ara verdiğimizde yaşayamadığımız bu günün uyanmış olduğumuzda yaşayacağımız kısmı. Bu durumda demek ki tek bir önem var o da "Bu gün". Demek ki bizim uyku ile böldüğümüz bu günün, uyanmamız ile başlaması bizim için yeni bir başlangıç. Demek ki biz her günü bıraktığımızda yenisine elimizdekilerle başlıyoruz. Bu durumda yine demek ki her şeyin kontrolü elimizde bir yere kadar. Bu günümüzde yaşadığımız şeyler eğer bizi rahatsız ediyorsa, bizi rahatsız eden şeylere karşı davranış belirlememiz ve kendimizi bizi rahatsız eden şeylerden olabildiğince uzak tutmaya çalışmamız gerekmekte. Bu pek te öyle kolay bir şey değil ama başka bir çıkış yolu da yok gibi. Kendimize vakit ayırmak konusunda bir sıkıntımız varsa bu konunun önemini algılamamız ve kendimiz için zaman ayırmaya çalışmamız gerekmektedir. Sevdiğimiz şeyler ile vakit geçirmek, sevdiklerimizle birlikte olmak bizi mutlu eder. Biz mutlu olur ve günümüzü dilediğimiz biçimde elimizden geldiğince şekillendirirsek, çevremizdeki insanları da mutluluğumuz ve huzurumuz pozitif etkileyecek, dolayısı ile günümüz huzurlu ve daha anlamlı olacaktır. Ancak her insan bir dünya dediğimiz için farklı, farklı dünyalar ile her an iletişim içerisinde olmak zorunluluğumuz vardır. Ne gariptir ki her insanın dünyasında farklı güzel, iyi, doğru gibi kavramlar mevcuttur. Bu kavramlar bizleri tek olmaktan uzak tutan kavramlardır (Beğensek te, beğenmesek te). İnsanların ilişkilerinde belirleyici olan şeyler o kadar farklıdır ki, biz ancak ilişkilerimizde bizim gibi hissedenler ile mutlu oluruz. Bu ilişkiler gün içerisinde mecburiyetten kaynaklı ise , o zaman sanırım günü kurtarmak ve can sıkıntısını azaltmak ta bizim sorumluluğumuzda olmakta. Buna tersten bakmak ta mümkün tabi. Biz de bir başkasının duyguları ile uyuşmuyor ve onu bilinçsizce mutsuz ve huzursuz ediyor olabiliriz. Hayatımızda gün içerisinde yapmak zorunda olduğumuz pek çok görevimiz ve işimiz vardır. Görmekten hoşlanmadığımız pek çok insanın olduğu gibi. Bu gibi durumları, gün içerisinde yaşayacağımız, kendimize ait ve güzelliklerle dolu olduğunu düşünüp yapmak istediklerimizi yapacağımız anların bize vereceği hazzı düşünerek sorunsuzca geçirmek düşüncesi ile yumuşatabiliriz. Bütün bu saydıklarım belirli sorunları büyük oranda olmayan, günlük rutin hayat yaşayan kişileri için geçerli tabi ki. Ailevi sorunlar, maddi sıkıntılar, sağlık sorunları işin içerisine girdiğinde bu tip laflar ancak ahkam kesmek durumundan öteye gitmeyecektir. Bu gibi durumlarda da aslında bizi cendereye sokan her şey vazgeçmekten korktuklarımızdır. Kabullenememek, kaybetme korkusu gibi duygular bizi bitirir. Durum kontrolümüzden çıkıyor diye iyice endişeleniriz. Fakat ne ilginç ki o korktuğumuz şey başımıza geldiğinde kötü hissedeceğimize bazen bir yükten kurtulmanın da rahatlığını birlikte yaşarız. Olmazsa olmaz, yapmazsak olmaz dediğimiz şeyleri, öyle bir durum gelir ki yapamayız, işte o zaman farklı bir zaman diliminde yaşamaya başlamış gibi oluruz. "Sudan çıkmış balık" gibi hissederiz. Ama ne ilginçtir ki bir bakarız hayat ummadığımız bir biçimde devam ederken, bu yeni şartlara da zaman içerisinde uyum sağlarız. Peki elimizdeki yaşama çok sıkımı sarılıyoruz? Kendimize çizdiğimiz sınırları genişletmemek adına mı pek çok şeye karşı direniyoruz? Bu durum biraz karışık aslında. Bir düzen kurmak için ömrümüzü harcayıp, pek çok sıkıntıya boyun eğiyoruz, dolayısı ile onun elimizden gitmesi düşüncesi bile bizi rahatsız ediyor. Hatta o kadar kendi gücümüzü orta kararda tutuyoruz ki, başımıza gelen bir kötü olaydan sonra, eğer yenilmemişsek gerçek gücümüzü fark edip şaşırabiliyoruz. İnsan ilginç bir yapıya sahip. Kendi yaşam şartlarını elinden geldiğince kendi belirliyor ancak başka bir şart ile karşılaşınca ve bu mecburiyet haline gelince bukalemun gibi o şarta şaşılacak kadar uyum sağlayabiliyor. Acaba bu durum kendimizi ne kadar az tanıdığımızın bir kanıtı olabilir mi? Demek ki beğenilerimizi, doğrularımızı, hayata bakışımızı sadece orta derecede seçiyoruz. Bu seçişlerimizi yapmamızdaki etken ailemiz, çevremiz ve arkadaşlarımız oluyor. Başka hayatların gerçekleri çoğu zaman bizi ilgilendirmiyor, hatta bizim o hayatlar hakkında eleştiriler yapmamıza sebep oluyor. Ancak biz onların şartları aile yapıları ve yaşadıkları şeylerin toplamını düşünmüyoruz. Eğer o şartlardan biri bizim hayatımıza zorla girerse, o zaman bu zoraki durumda o hayata benzer özelliklerin de bizde mevcut olmaya başladığını görebiliyoruz. Bu duruma uyum sağlamamız zaman alsa da sonunda uyum sağlıyor hatta bu yeni durumu benimseyebiliyoruz. Bu durumda daha önce kendisini eleştirdiğimiz kişilere başka bir bakış açısından bakmaya başlıyor ve eleştirimizin haksız olduğu durumları kendimize itiraf edebiliyoruz. Bu bana, bizde empati denen özelliğin eksik olduğu gerçeğini hatırlatıyor. Empati kurduğumuz durumlarda, karşımızdaki insan gibi düşünmeye çalışmak ilişkilerin daha düzenli ve sorunsuz yaşanabildiğini görürüz. Karşımızdaki insanın empatiden yoksun olması bizim empati yapmamıza engel olmamalıdır. Empati yaptığımızda aslında karşımızdakini anlamaktan öte kendimizi rahatlatıp, gerektiği gibi davranış belirlememiz sonucu günümüzün olabildiğince sorunsuz geçmesine hizmet etmiş oluruz. Karşımızdaki gibi düşünüp mutlaka ona hak vermek zorunda da değiliz, ancak o kişinin anlayış biçimini kendimiz değerlendirdiğimizde belki de konunun uzamaması, sıkıntı yaşanmaması adına susmak, kabullenerek (kendimizi ezmek şeklinde değil) kişinin sizin üzerinizdeki yıpratıcı etkisini azaltmak mümkün olacaktır. Bu hayatta her karşılaştığımız insan, her karşılaştığımız olay bizim dilediğimiz şekilde olmayacaktır. Bu sebeple her günün birbirinden güzel olması, bizim hayatı ne şekilde algıladığımız ve bu durumlar karşısında takındığımız tavırlarla bire bir ilgilidir. Bu davranış biçimi ile sihirli bir değnek gibi, her şey yolunda gitmeyebilir, ancak her şey her zaman hep iyi olmak zorunda da değildir. Bu bilinçte olmak bile bize ait olan her yeni günün iyi ve kötü yanlarından alacağımız ders ve mutluluklardır. Bir gün gelecek ve bizler için yarın olmayacak. Bu sebep bile her günün mutlu ve olabildiğince huzurlu geçirilmesi için başlı başına bir sebeptir. Her gün yepyeni bir başlangıçtır. Sadece biz böyle olmasını istediğimiz için. Unutmayalım eğer günü bölmek için uymazsak bitmeyen bir zaman içerisinde tükeniriz. 

DENEMELERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin