İNANMANIN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ

40 2 1
                                    


Güzel bir başlık buldum,kendimi tebrik ediyorum. Yüzümde gülümseme oluşmadı desem yalan olur. İnanmak yada inanmamak işte bütün mesele bu. İnanmak kesinlikle bir ihtiyaç.İnanmadan yaşamak neredeyse imkansız. Neye inanırız ? İnanmak istediğimiz herşeye. Bu biraz garip bir durum aslında. Mesela bir konu hakkında inanç sahibi olmak o konuya olan uzaklık ve yakınlığımızla alakalıdır. İnandığımız şeyler hakkında fazla düşünmek istemememiz, o inandığımız şeyin çürümesinden korktuğumuz için olabilirmi? Zaten üzerinde düşünmek,düşünmeye sebep olan soruların aklımızı kurcalaması değilmidir? Neye inanırız genelde? Din,ahlak kuralları,iyilik,kötülük,sevgi,doğruluk , dürüstlük ve belki biraz daha düşündüğümüzde sayabileceğimiz pekçok konu. İlk akla gelen dindir mesela.Milyonlarca insan binlerce yıldan bu yana dine inanır.Din ile ilgili pekçok konuyu daha önce dile getirmiştim.İnanma duygusu ve ihtiyacı apayrı bir durumdur.Bizi inandıklarımız biz yapmaz mı? Hangi dine inandığımız,ahlak konusunda inandıklarımız, bizlerin günlük yaşamlarımızda genelikle davranışlarımızı belirlememizde rol oynar. Dine sahip insanların daha düzgün olduğuna inanırız mesela. Düzgünlükten kastımız nedir? İnanç bizi inancımızın dışındaki şeye karşı ön yargılı yapabilir. Örneğin: Dini inancı olan birinin iyi olduğuna inanırız, demekki; dini inanacı olmayan biri iyi değildir. Saçma geldi değilmi? Aslında tam böyle denemez ama bakın nasıl bir etkisi var bu olgunun. Birinden bir başka birine bahsederken "dini bütün biri" diye bir deyim kullandığımızda, karşımızdaki insan , bahsettiğimiz kişi hakkında kafasında bir betimleme yapar ve bir ön yargı oluşturur.Bu ön yargı onun algılamasını kendi mantığına göre kolaylaştırcaktır.Aynı örneği dini inancı olmayan biri için vediğimizi düşünelim. "Dinsiz" diye tanımladığımızda, toplumdaki algı; Dinsiz eşittir kötü olacaktır. Hatta inançsız biri için "Allhsız" diye küfür edildiğini hep birlikte görmüşüzdür. Peki bu tanımlamar sonucu oluşa ön yargılar yanlış olabilirmi? Yani "dini bütün biri" diye tanımladığımız kişi , kişilik yapısında dini eksik ve yanlış algılayamazmı? Bu sebeple din adına pekçok eksik ve yanlış bilgi sonucu kötü diye tanımlanabilecek hareket ve davranışlarda bulunamazmı? Bunun tam tersi örnekte olan "Dinsiz","Allahsız" diye tanımlanan kişi dinin emrettiği için değil de kendi öz benliğinde yaşamının ona gösterdiği bilgiler doğrultusunda iyi şeyler yapan,iyi ahlak kurallarını yaşam tarzı olarak benimsemiş biri olamazmı? Evet biliyorum bunlar basit soru ve cevaplar ama yinede soruyorum. İnanmak nedir o zaman? İnanmamız için hangi durumlar ve şartlar oluşmuş olmalıdır? İnandığımız şeyin aksinin olmadığını düşünecek ve bunu öteleyecek kadar bizi ertafa kör bakmaya iten,buna sebep olan nedir? Bu dünyada yaşamımız boyunca farkında olup yaptığımız şeylermidir bizi yöneten? Yoksa farkında olmadıklarımızmıdır inandıklarımız? Bir şeye inanmak vazgeçilmezdir.Ama "aldanmak" diye bir deyimde mevcuttur. İnandığımız şeyin inandığımızın tersi olduğunu farkettiğimizde "Aldandım" deriz. Birine inandığımızda neye göre inanırız ? O kişinin bizi aldatmadığına karar vermemiz için gerekli olan nedir? Deneme ve yanılma yöntemini mi kulanırız? Ne ile, neye göre deneyeceğiz peki? Deneme durumunda güvenme veya güvensizlik seçeneğini neye göre kullanacağız? Evet denedik ve güvendik diyelim, birgün güvendiğimiz insanın bir davranışı veya bir hareketinden dolayı inandığımız kişinin bizi aldattığını hiçmi görmedik? Bir insanın başka bir insanı birşeye inandırması neye göredir? Nasıl inandırırsınız başka birini herhangi birşeye? Kanıtlar sunarak, inandırıcı olacak somut kanıtlar sunarak bu mümkün olur. Peki bu inandırıcı kanıtları yanıltıcı ve aslında karşı tarafın görme imkanı olmayan bir başka boyutta sunarak da karşı tarafın inanmasına sebep olamazmıyız? Elbette olabiliriz. Ne yapacağız peki ozaman inanmak için? Hislerimizi mi kulanacağız? Mantıken çok geçerli gibi görünmesede sanırım kesinliğinden emin olduklarımız dışında kalanları bu hislerimiz ile değerlendireceğiz. Peki ama karşı taraf iyi bir oyuncu ve açık vermeyen bir senaryo ile sizi inandırmışsa ne olacak? Uzadı değilmi konu? Nereye varacak diye bende merak etmiyor değilim. İşin şakası bu tabiki.Varmak istediğim nokta şu; İnsan inanmak istediği şeye inanır. Aksini idda eden varmıdır bunun? Sanmam. Siz birinin bir inancına karşı dilediğiniz somut kanıtları gözünün önüne serseniz de o kişiyi inancından vazgeçirmeniz hiç de kolay olmayacaktır.Kolay olmasada belki ancak şüphe duymasına sebep olacaksınız ama asla inandığının dışında bir şeye inanmasını sağlayamayacaksınız. Çünkü inanç insanın yaşaması için gerekli ruh besinidir. Mesela yarınının maddi olarak iyi olacağına inancını elinden alırsanız o insanın çalışması için bir sebebi kalmayacaktır. Eğer bu yaşamın kendisi için bir zulüm olduğuna inanan insana yaşamın güzellikleri konusunda ne kadar örnek gösterirseniz gösterin o kişinin inancını değiştiremeyecek, kendisinin bu dünyaya acı çekmek için geldiğine inandığı için ,mutluluğun kendisine fazla uzak bir şey olduğuna inandığı için,yaşamın tüm zorluklarının kendisini bir bir bulmasının kendisini tanrının cezalandırması sonucu olduğuna inandığı için,belkide bu inancının kendisine bilinci dışında , acıdan ve kederden oluşan,hatta bilinç altında kendine acıma hissinin,kaderciliğin verdiği duyguların gücü ile yaşamaya devam edeceğini ve bunu değiştirmek için aksini bile düşünmekten uzak duracağını göreceksiniz. Kadercilik dini bir olgudur ve tamamen inançtır. "Kaderimse çekerim" İlahi bir gücün kendisine verdiği bir ceza veya ödül olgusudur. Bu örnekleri büyütebilir ve genişletebiliriz. Mesela bir davaya,lidere inanma durumu da sözkonusudur. Davaya gönül verip uğrunda yaşamımızı feda edebiliriz. Veya bir lidere inanıp onun bizler için belirlediği bir yoldan gözümüz kapalı ilerleyebiliriz. Mesela gördüklerimize inanırız ama görmediklerimize inanmayız.Gördüğümüz herşeyin doğru olduğunu veya bir yanılsama olmadığını nereden biliyoruz? Belki gördüğümüz bir yanılsama ve biz gördüğümüz için inanıyoruz. Yanılsamaya inandığımızı biri bize söylediğinde biz bunu bize söyleyene inanırmıyız? Sanmayınki bu sorduğum soruların cevabını biliyorum da size soruyorum.Hayır bildiğimi sanmıyorum.Peki ne yapıyorum ozaman? Sadece inanmayı sorguluyorum. Çünkü inancın zarar verdiği pekçok şeye şahit olmuş biriyim. Eminim ki buna herkes şahit olmuştur. Örneğin: İnancı uğruna üzerine patlayıcı yükleyip, günahsız onlarca kişinin ölümüne sebep olan insanlar gördüm. Bir inanç uğruna, günahı olmayan insanların hayatlarına sonverme kararına hangi haklı inanç sebep olabilir? Sorgulamayan insanın inancı uğruna sınır tanımayacağını gördüm. Peki inanmak nasıl bir duygudur ki mantığa karşı çıkar? Mantığa karşı çıkmaz diyenler için de şöyle bir tartışma söz konusu olacaktır.Nedir mantık? Neye göre matık? Veya kime göre matık? Cevaplar çeşitli olabilir.Bana göre mantıksız ama karşımdaki inanca göre mantıklı olabilir? Ne olacak bu durumda o zaman? İnancı uğruna, bir insan, evladının kana ihtiyacı olduğunu bildiği halde,sırf inancının gerektirdiği davranış ile, evladının kan almasına karşı çıkması ve onun ölümüne sebep olmasındaki mantık nedir? (Yahovanın şahitleri) İnanaç bireysel bir ihtiyaçmıdır? Cevap evet ise toplum inancı nasıl birşeydir? Bireysel inançta bireyin mantığı ve düşünce süzgeci karar mekanızmasıdır.Toplumsal inançta durum nedir? Toplumu oluşturan bireylerin aynı mantık süzgecinde birleşmesimidir? Peki her insan birbirinin aynı değilse nasıl birebir aynı mantığa sahipmiş gibi inanır birşeye? Burada bilginin önemi büyütür.Bilgi kadar muhakeme söz konusudur.Bilmediğimiz bir konuda ancak sanılarımız vardır.Peki inanç bilgimidir? Bilgi ise eğer herkes bu bilgiye ulaşamıyormu? Peki eğer bu bilgi gizli değil ve toplumun ortak bilgisi ise o zaman neden toplumda değişik inançlar söz konusudur? Bilgimiz ile mi inanıyoruz? Örneğin: Dine inancımız, dini bilmemizdenmi kaynaklanıyor? Eğer dini biliyor ve bilgimiz ile inanıyorsak, bu bilginin kaynağı ne? Din kitabımız ve bize dini sunan elçisimi? Eğer bir kitap ve elçidine inanıyorsak, çıkışı belli olan bu konuda neden birbirinden farklı farklı inançlar söz konusu? Mezhepler,dini uygulama ve yaşayış biçimleri gibi. Sorgulamak kimine göre çok gerekli ve dini inancımızı güçlendiren bir durumken,bir başkasına göre yasak ve hatta günah.Bu durumda inancı sorgulamak yasak ve günahsa neye inandığımızın pek bir önemi yoktur.Demekki bu durumda önemli olan sadece inanmak. Buna "körü körüne inanmak"deniyor. Durum böyle olunca ve sorgulama özgürlüğü elimizden alınınca bizler,bize bu inancı dayatanların bizleri diledikleri gibi kullanmalarına ve yönlendirmelerine izin vermiş olmuyormuyuz? Din'i bizi kullanmak ve bir güce hizmet etmek için alet edenlerin hizmetkarı olmak kaçınılmaz olmuyormu? Aynı inancı bir lidere gösteriğimizde ve lidere olan inancımızı sorgulama özgürlüğümüz elimizden alındığında,hem bize hem bizimgibi düşünmeyenlere haksızlık yapılmış olmuyormu? Bu öyle hassas bir konudur ki inanan zaten inancının aksine birşey duymaya tahammül gösteremediği için, siz ne kadar inancının yanlışlarını somut kanıtlarla kendisine sunsanız da bu boşa bir çaba olmaktan öteye gitmeyecektir. Peki bir insan nasıl inanır? Dönüp dolaşıp ynı soru geliyor aklıma. Acaba ihtiyaçları doğrultusunda bir beklentisi mi vardır insanların? Bu beklentilerine bulduğu, kendisi için yeterli kanıtlarla kendisini mutlu ve huzurlu hissetmesimidir inancını güçlendiren? Yani asıl mesele kendisini mutlu ve huzurlu hissetmesini sağlayan şeye ulaşma ve buna inanma arzusumudur? Yoksa bilmediği şeylere duyduğu korkusunu bastırmak ve bir nebze olsun yenmek isteğimidir? Varlığının sebebini sorgulayıp, bu dünyada olma sebebi hakkında bir sonuca ulaşamamsı ve ölüm korkusunun bunda bir etkisi olabilirmi? Bilinmeyene karşı dik bir duruş imkansızdır.Bilinmeyen şey ise; dünyadaki varlığının sebebi ve ölümden sonrası olmuştur insan için . Dini inancın en büyük sebebi bilinmeyenin insanlara açıklanması sonucu bu açıklamaya inanması değilmidir? Size bu dünyadan sonra başka bir dünyanın varlığından bahsedilmesi ve eğer bu yaşadığınız dünyada kötülük yaparsanız cezalandırılacağınız ,iyilik yaparsanız ödüllendirileceğiniz soylenmişse burada yapmanız gereken tek şey, size sunulan bu bilgiyi sorgulamak ve inanıp inanmamaktır. Zamanında bu bilgi sunulduğunda inandırıcı olması için mucizeler sergilenmiş ve bu mucizeleri görenler imkansızın gerçekleşmesine şahit oldukları için inanmayı seçmişlerdir.Bu seçim sayesinde inananlar artık bu sunulanın gerektirdiğini yerine getirme sorumuluğunu da kabullenmiş oldular. Bilinmeyen bildirilmiş,mucizeler görülmüş ve inanç başlamıştır. Demekki bilinmezlik duygusu insanı inanmaya zorlayan bir olgudur.Artık ölümden sonra ne olduğunu biri ona söylemiş ve oda inanmıştır. Bu durumda yapması gerekenler kurallarla kendisine bildirilmiş ve kişi bir çeşit ironik özgürlüğe sahip olmuştur. Ya iyi biri olacak cennete gidecek ödüllenecek, yada kötü biri olup cehennemde cezalandırılacaktır. Burada iki güzellik arasında bir seçim söz konusu değildir.Biri ödül diğeri cezadır ve kimse cezayı göze almak istemez. Dolayısı ile cezadan uzak durmanın yolu dinin emrettiği gibi davranmak ve yaşamaktır. Bunda bir fenalık yoktur elbette. Ancak dini yöneten insanların dini nasıl kullandıklarını bile sorgulayamayacak kadar kör bir inanış içinde iseniz, Allah adına herşeyi özgür iradeniz dışında size inanç uğruna birileri rahatlıkla yaptırabilir. Allah adına olduğu söylenerek hem kendi canınıza hemde hiçbir suçu olmayan onlarca,yüzlerce hatta binlerce kişinin canına son verebilirsiniz. Sorgulamama sebebiniz nedir o halde? Bencillikmi? Bencillik iyi birşeydir diye daha önce fikrimi uzun uzun belirtmiştim.Bencillik beni bilmekse eğer beni bilen seni incitemez. O zaman nedir? Egoistlik olabilirmi? Ego da benliktir ancak buradaki ben olgusu "rağmen" ben duygusudur. Ben sana zarar verecek bir duruma "rağmen" bu eylemi yapıyorsam o zaman benim buradaki tanımım "bencillik" değil "kötülük" olur. Evet bencilce bir harekettir cennete gitme isteği ve bu sebepten ötürü kötülükten uzak durma çabası (bana göre kötülükten uzak durmak için cennete veya cehenneme gerek yok ) olumlu bir eylemdir. İbadetin amacı tanrıya yakarmak ve onu hoşnut kılmakmıdır sadece? Bunu huzur bulmak, mutlu olmak için yapmak bizi huzurlu ve mutlu yaparsa eğer, huzurlu ve mutlu insan huzur ve mutluluk dağıtır ki; bu da olumlu birşeydir.Peki o zaman inanç bizim kendimizi iyi hissetmemize yarayan bir şeydir diyebilirmiyiz? Peki olumsuz inançlarımızda bize kendimizi iyimi hissettiriyor? Hiç sanmam. Neden kötü inançlarımız var o zaman? Elbette bu inançlarımızın da bize bir faydası vardır. Belki de kötü inançlarımız bizim tecrübelerimizle besleniyorlardır. Bizim inandığımız şeyler belkide temelde iki ana bölümde kategorize oluyordur. Birinci kategoride iyi veya kötü diye tanımlayabileceğimiz ve somut kanıtlar ile tespit ettiğimiz şeylere olan inançlarımız. İkinci kategoride ise yine bilgilerimizle tanımlamaya çalıştığımız ancak bilgimizin yetmediği veya hislerimizin devreye girmesine izin verdiğimiz soyut kavramlar üzerine sanılarımız. Bildiğimiz somut bilgiler ile somut kanıtların bizde oluşturduğu inancı ve soyut bilgilerle oluşturduğumuz sanılarımız ile güçlendirdiğimiz inancı hepimiz içimizde farklı farklı yaşıyoruz.İnanmadığımızı söylediğimizde bile birşeye inanıyoruz (enazından inanmadığımıza) Demekki insan eşittir inanç.Sorgulayan veya sorgulamayan için eşit payda inanç. İnanmanın ağırlığı belki sorgulamanın getirdiği bir durum. İnanmanın dayanılmaz hafifliği ise, salt inanç ve sorgulamamdan mutlu olmak sanırım.

DENEMELERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin