HAYATA TUTUNMA SEBEPLERİMİZ

43 2 0
                                    


Her gün yeni bir başlangıç, her gün birbirine benzeyen başka bir gün daha. Rutin işler, kendini sanki tekrar eden bir yaşam. Bu yaşam biçimini belki de biz hazırlıyoruz, bizim davranış ve tutumumuzla her gün biraz daha yaşlanarak devam ediyoruz. Sıkıntılar, maddi zorluklar bir yanda, güzellikler başka bir yanda etrafımızı sarıyor ve bizi bir zırh gibi kaplıyor. Ruhsal olarak doyuma ulaşmak için her ne kadar bilinçli olsak ta, çoğu zaman maddi imkansızlıklar yakamızı bırakmıyor. Etrafımıza göz attığımız zaman belki bizden çok daha kötü durumda insanların olması bize bir nebze olsun kendi halimize çok ta olumsuz bakmamamız gerektiğini söylüyor. Pek çok sıkıntı gelip geçmiştir hayatımızdan. Ben dikkatle geçmişime baktığımda sıkıntılı dönemlerin bir şekilde düzeldiğini görebiliyorum. Sanki bendeki bir güç o anı bekliyor ve zamanı geldiğinde bir tür çözüm üretiyor. Ne zaman bu şekilde çıkmaza girdiğimi düşünüp, "her şey bitti sanırım" desem, yeni bir çıkış yolu beliriyor. Bu çıkış yolu mutlak ki başka bir olayın veya konumun habercisi, hatta belirtisi oluyor. Daha önce de belirttiğim gibi sanki bir sistem var ve bu trafik ışıklarını düzenliyor hayattaki. Zaman zaman 60 saniye zorunlu bir bekleyiş yaşanıyor. Sonra trafik düzene giriyor ve ben de yoluma devam ediyorum. Belki o bekleyiş süresince gözümün önünde müdahale edemediğim ve kaçırdığım pek çok şey oluyor ama yine de sanki olması gereken oluyor ve kaçırdığım şeyler yerine ileride bana ait olanları görüp yaşadıkça "Evet" diyorum "benin olan bu". Ne ilginçtir ki en sıkıntılı anlarda bile ,eğer sakin ve akılcı bir bekleyiş, düşünüş içerisine girebilirse insan, o an göremediklerini görüyor ve bir çıkış yolu buluyor kendine. Bu çıkış yolları arasında belki her istediğimiz, istediğimiz biçimde olmuyor ama biz su misali, döküldüğümüz kabın şeklini alma özelliğine sahip olduğumuzdan, bir süre sonra kazanç ve kayıp hesabı yaptığımızda, kaybımızın olduğunu görsek bile, bu kaybın aslında bir tür kazanç olduğu da apaçık görünüyor. Bu nasıl bir serüvendir? Ne için bunca uğraş? Bunca sıkıntı aslında bizim kısacık yaşamımız için neden gerekli? Bu her şeyden bağımsız yaşayamadığımız için mi başımıza geliyor? Kendi hayatımızın planlamasını yapmayı becerememekle mi alakalı? Başımıza gelen doğal olayları kastetmiyorum. O olaylar karşısında belki çoğu zaman çaresiz kalsak bile, bize kattıkları o an için anlamsız, acımasız ve kahredici olsa bile, "ilerisi" dediğimiz zaman diliminde yaşayacak olduğumuz hayatın şekillenmesine sebep olması, bizi rüzgarın sürüklediği yaprak misali nereye atarsa orada toprağa karışarak bir başka hayata gübre olmamıza sebep olacaktır. Bu da bizim şuan anlayamayacağımız, belki başka bir faydaya sebep olmamıza sebeptir. Benim burada üzerinde durmak istediğim; zaman içerisinde, yaşantımızın her anında, gerektiği kadar düşünmeden aldığımız kararların bize getirdiği sorunlar.Bu sorunların bize ait olduğunu bilerek yaşama ayrıcalığına sahip olmak büyük bir bilgelik ister.Bu sorunların sebepleri bizim daha önce bilerek veya bilmeden yaptığımız şeylerden başka bir şey değildir. Bilerek o anı kurtarmak adına fazla düşünmeden verdiğim iz bir karar,yarın karşımıza kendine has başka bir olay ile çıkabilir. Bu olayın geçmişteki hareketimiz ve kararımız sonucu meydana geldiğini bilir ve ona göre yeni bir karar verip yeni bir davranış yolu seçerek hayatımızı kendi düzeninde elimizden geldiği kadar tutmamız mümkün olacaktır. Aksi taktirde, bu yeni olayın başımıza nereden geldiğini bilmeden kabullenmemiz veya reddetme çabalarımız, bizi yıpratacak, daha da beteri kişiliğimizin zedelenmesine ve "kader" düşüncesine kapılmamıza sebep olarak yenilgi psikolojisine girmemize neden olacaktır. O durumda kaldığımızda da, aslında o yenilgi psikolojisi ile yaptığımız veya yapmadığımız her şey, olayın, bizi götüreceği yeri dış etkenle bile olsa değiştirecek ama yine farkında olmadığımız bu seçiş ve vazgeçiş sonucu yeni olaya bizim sebebiyet verdiğimiz gerçeğini değiştirmeyecektir. Böyle durumlarda sakin ve akılcı bir yöntem peşinde olmamız, bizim seçiş ve vazgeçişlerimizin tamamen bize ait olması, yenilgi durumunun bile kendi içindeki muhasebesi ile en az zarar olduğunu düşüncesine yönelmemiz bizim hayatımızın , en azından doğal olaylar haricinde kendi ellerimizde olduğunun bir göstergesi olacaktır. Bu ise bizim kendimize olan güvenimizi arttırarak etrafımızda olup bitenlerin bizlere olan etkilerini tartıp o alanda kendimize açacağımız sanal tünelde güvenle ilerlememizi sağlayacaktır. Bu süreçte bize yol gösterecek olan, bilgilerimiz ile akıl süzgecinden geçirdiğimiz olayların, sakin ve akılcı yollarını bulma yöntemidir. İnançlar insanları belirli konularda daha dayanıklı yapar. Bu kesindir. Ancak bu inançlar ışığında, inandığımız şeylerin bizi korumasını ve kayırmasını umut ederiz. Öyle zamanlar olur ki, korunmadığımız ve unutulduğumuz hissine kapılırız. Haksızlığa uğradığımızı düşünürüz, isyan ederiz kadere. Bu böyle bile olsa ,sonunda inancımız ve korkularımız bize kabullenmekten başka seçeneğimiz olmadığını kabul ettirir. Bu da bir yaşama biçimi edinmemize sebep olmaktadır ki ; günümüzde toplum bilinci genellikle bu tür bir yaşama bilincini kabullenmiş haldedir. Bu, bu şekilde düşünen insanların bir tür hayata tutunma şeklidir. Peki sadece bu tür inanca sahip insanlar mı var dünyada? Tabi ki hayır. Farklı farklı inançlara sahip milyonlarca insan mevcut bu dünyada. Yaşama bilincini sorgulamayı seçen insanlar için sanırım hayata tutunmak biraz daha güç. Çünkü sebep sonuç ilişkisi içerisinde hayatlarını ve dünya yaşamını sorguladıkça dipsiz bir kuyuya inmeye başlıyor insan. Bazen bir ışık gördüğünü sanıp rahatlıyor, bazen ise bu kuyunun sonunun gelmeyeceği düşüncesine kapılıp, bilgilerinin zihninde bir bulamaç, bir çamur kıvamına gelmesi sonucu yoruluyor. Ancak artık elinde bulunan bilgilerin ağırlığın yükünü, yukarı çıkmasında ona verdiği zorluğu, hatta imkansızlığı ile, kişi, belirli mesafelerde zaman geçirerek çamurun durulmasını bekliyor. Bu durumda insan hayatı inceleme yolunda daha bir dikkat kesilmek zorundadır. Bu yolda kat edeceği mesafenin belirsizliği ile umudunu yitirmeden, yeni bilgilere açık bir vaziyette beklemekten başka bir seçeneği yoktur. Bu da, bu tür düşünce yapısına sahip insanların yeni bilgiler peşinde olmasına ve dolayısı ile hayata tutunmasına dolaylı bir vesile teşkil etmektedir. Hayatın her alanında olup bitenin farkında olmaya başlamak ve kendi varlığının sebebini keşfetme yolunda bir maceraya girmek zaten başlı başına bir hayata tutunma yolu değil midir? Tabi ki unutmamak gereken bir şey var. Bir insan cevaplarını bulamadığı sorular karşısında, bu soruların peşinden gitmeye karar verebileceği gibi, bu soruların cevaplarının olmadığı sonucunu çıkartıp pes de edebilir. Bu durumda ne genel toplum inançlarına bağlı kalacak, nede kendi bilgileri doğrultusunda keşfettiği gerçekliğin inancına sarılabilecektir. Bu durumda insan bir boşluk, hatta çöküntü yaşayabilir. Bir şeyler hakkında akıl yürütmek ve sonuçlar çıkartmak bir şekilde mümkündür. Bu yürüttüğü akıl sonucunda vardığı sonuçlar o insanın hayatında karşılaştığı sorunlar anında, onun hayatına uygulayabileceği bir şey midir, değil midir? Bu ancak o an vereceği tepki ile bilinebilen bir durumdur. Korku hayatımıza o kadar şiddetli yerleşmiştir ki, ne kadar özgür düşüncelere sahip olursak olalım bizi içten içe kavurur. Bir olay karşısında vereceğimiz tepkileri kestirmemiz aslında çok zordur. Ama korku hep içimizi kemirir. En büyük korkumuz da ölümdür. Kimi insana göre bu ölüm korkusu kişiselden çok sevdiklerinin ölümü olarak belirir ve akıl yolu ile hayat saptamaları yaparken konu ölüme geldiğinde daha bir temkinli yaklaşır konuya. Bir insan kendi ölümü hakkında daha cesur olabilir ancak sevdikleri, eşi, anne babası hatta evlatları hakkında ölümün çok doğal bir olgu olduğunu düşünmek ve ifade etmek istemez. İçinden bir ses "Allah korusun", "Allah göstermesin" demektedir. Bu sebeple bir inanç geliştirmiş ve gerçeklerin peşinde olmuş olması bile bir başka gücün hayatı yönlendiriyor olması fikrini tam olarak silmesine izin vermez. Belki de bunun sebebi o derin kuyunun sonundaki bilgiye ve ışığa henüz ulaşamamış olmasıdır. Sahiden düşündüğümüzde bizim kendi sonumuz ile ilgili bir kabulleniş her neye inanıyorsak mevcuttur ancak sevdiklerimiz ile ilgili böyle bir kabulleniş aklımızın her zaman gerisine ittiğimiz bir olgudur. Nedir ölüm gerçeği? Neden bizi bu kadar etkiliyor? Bu aslında son dediğimiz ve geri dönüşü olmayan bir şey midir? Neden hep ölümden sonra bir yaşam olduğu hikayeleri duyarız? Ölümü kabullenememek midir bize bu ölümden sonrası hikayelerini yazdıran? Ölüm kimi toplum inançlarına göre yeni bir başlangıç değil midir? Bu başlangıç için asıl olan ve yaşam dediğimiz başlangıcı belli tarihimizi bir sınav olarak görme düşüncesi bizlere neden sunulmaktadır? Bu dünyadan ayrılıp ardından dünyaya dönen olmamışsa nereden çıkıyor bu ölümden sonra yeni başlangıç hikayeleri? Acaba bu da, bu dünyaya tutunmamız için mi bize öğretiliyor? Bu dünyada iyi insan olma ve diğer dünya için yatırım yapma çabası mı insanları yaşama bağlıyor acaba? Ne olursa olsun biz bir doğal dengenin atomlarıyız. Bizim varlığımız ve yokluğumuz dolaylı olarak doğayı dengelemektedir. Bu bile bizim hayattaki yaşam amacımız olmaya yeterli bir sebepken başka sebepler aramaya ben bir neden bulamıyorum. Sadece var olduğumuz süre içerisindeki zaman diliminde oluşturduğumuz domino etkisi bile bu dünyaya tutunmak için geçerli bir sebeptir.

DENEMELERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin