İNSAN NESLİ GELİŞMİYORMU?

39 2 0
                                    


Kendi kişisel gelişimimi görüp şaşırıyorum ve bir çok soru önemini yitiriyor gün geçtikçe. Bir tek soru takıldı aklıma; insan nesli gelişmiyor mu? Hangi açıdan bir gelişme bu? Bilim gelişiyor. Öğrenim düzeyi yükseliyor. Peki hangi açıdan gelişmiyor? İnançları ve toplumsal değerleri açısından gelişmediğini algılıyorum. Bu konuyu iki açıdan ele almakta fayda var. 1. İnançlar: Tarih boyunca ne kadar çok kavim, topluluk, devlet gelip geçmiş. Hepsinin bir şekilde ortak olduğu nokta "inanç". Bunlar farklı gibi görünse de aslında bana göre temelde hiçbir fark yok. Neye inandıklarının değil neden inandıklarının önemi büyük. Neden inanmaya ihtiyaç duymuş insanlar? Güçsüz oldukları ve başa çıkamadıklarını düşündükleri şeylere olan korkuları ve bu korkularını bastırmak için korktukları şeylerin gazaplarından kurtulmanın yolları için bir güce "inanç". Aslında bilgisizliğin vermiş olduğu cehalet ile etrafında olup biten şeylere bir anlam verememek yüzünden bir sığınma duygusu bu inancın güçlenmesine sebep olmuş. Doğal olaylara anlamlar yükleyerek bunlara güçler verilmiş. Bunların doğal etkileri sebebi ile oluşan olayları olağan üstü olarak tanımlamış. Bu olayların doğal birer durum olduğunu kabullenmek yerine, doğa üstü olarak tanımlamıştır. Bu durumun farkında olan ve zamanının önünde düşünce yetisine sahip kişiler tarafından bu durum daha ilk çağlarda fark edilip cahil halkın yönlendirilmesi için kullanılmış, hatta abartılı hikayeler ile beslenmiştir. İnsanlar savunmasız oldukları dönemlerde ve ilk çağlarda bu konulara düşünerek bir anlam verecek durumda olamadıkları için, bu doğal olayların bir veya birden fazla görünmez güç tarafından gerçekleştirildiğini düşünmüşler ve bu güçleri kızdırmamak gerektiği kanısına varmışlardır. Birden çok tanrı ve ilah yaratıp bunlara taparak doğal afetlerden korunmaları için dualar edip, kurbanlar vermişlerdir. Bütün bu inançlara ve daha sonraki kitaplı dinlerin öğretilerine saygı duymak ve kendi zamanları içerisinde değerlendirmek gerekir. Benim anlayamadığım şudur. İnsanlar her korkularını, isteklerini, beklentilerini kendi güç ve becerileri dışında bir dış güçten beklemeye nasıl itildiler? Hadi ilk çağlarda bilim yoktu, inanma ihtiyaçlarını karşıladılar, peki ya günümüzde 21.yüzyılda bilimin, sanatın, teknolojinin hızla daha da ilerilere gittiği halde nedir bu boş inançlar? Burada boş inançlardan kastım dini inançlar değil. Buna saygılıyım, dini inançların iyilik ve doğruluk adına toplumlara faydalı olma ihtimalini göz ardı etmiyorum. Ancak dinin de günümüzde insanları manevi baskı altında tuttuğunu görünce ve din adına insanların saçma sapan inançlara saplanmaları sonucu bu çağda bile birbirlerinin kanlarını dökmeleri, din adına savaşlar yaparak birbirlerini öldürmeleri bana inanılmaz ve saçma geliyor. Bu konu çok tartışılmış ve bir sonuca ulaşılamamıştır. Benim de amacım bunu bir sonuca ulaştırmak değil zaten. Ben sadece şunu anlayamıyorum. Biraz düşününce, dinin kullanılarak, halkın manevi değerleri üzerinde yapılan baskılar ile birilerinin güçlerine güç katması, ülkeleri yönetenlerin kişisel çıkarlarının din adına kollanmasını ben görebiliyorum da büyük çoğunluk nasıl oluyor bu oyuna alet olabiliyor? Kendisi için iyi olanı nasıl oluyor da algılayamıyor? Dinsel veya toplumsal inançları adına kendisini nasıl olup ta sınırsızca kullandırabiliyor? Dinler tarihini biraz incelediğimde din olgusunun binlerce yıldır insanlara mutluluk vadederek ellerinden bütün özgürlüklerini almış olduğunu görebildim. Bilimin gelişmesi ile pek çok korkunun günümüzde ne kadar gereksiz olduğu gün gibi açığa çıktığı halde, insanlar hala bilinmez bir gücün kendilerini cezalandırma korkusu altında bilinçsizce korkmaya devam ediyorlar. Aslında insanların neredeyse tamamı bu güçten korkmanın ötesinde o gücü yönetme çabası içerisinde, riyakarca yaşamayı seçtiklerinin farkında bile değiller. Cehennemden korktukları için , ölünce cennete gidebilmek için yaşar olmuşlar. İyi olmayı kendi doğalarında aramak yerine, bir çıkar için zoraki yapmaya veya yaptıklarını gösterir sahtekarlıklar peşine düşmüşlerdir. Hele ki bu insanlar din tüccarlarının ellerine düşmüşlerse durum daha feci bir hal almaktadır. Bu insanların doğruları kendi doğrularının yerine geçer. Akıllarını kullanmak yerine birilerinin icatlarını inanç edinirler. Yani birileri bir şeylere kendi çıkarları doğrultusunda "iyi" demişse bu insanlar kendileri için "iyi" mi? diye düşünme gereği duymamaktadır. Ama neden? Bu durum bilinçli bir durum değil bana göre. Bu durum inançlar kullanılarak, birilerinin bu inançları yönlendirmeleri ve inançlarının temellerinin ne olduğu hakkında en ufak bir bilgisi olmayan insanların bu duruma körü körüne inanmalarıdır. Bu ilk çağlarda, orta çağda ve günümüzde de böyledir. Din adamlarının insanları yönetmeleri, ülkedeki politikacıların dini kullanarak insanların inançlarını kullanmaları ve her istediklerini sorgusuz sualsiz kabul ettirmeleri, insanları özgür iradeden uzak bırakmıştır. İnsanların dinlerine ve dini inançlarına bağlı olmaları tabi ki yadsınamaz. Ancak bu mensup oldukları dini ne kadar bilip bilmedikleri ile doğru orantıda onları özgür veya bir tür köle haline getirir. Kesinlikle bütün dinler sorgulamanın günah ve dinde şirk olduğunu dile getirirler. Halbuki kutsal kitaplar düşünmeye teşvik eden ayetlerle doludur. Aklın kabul etmediği şeyler söz konusu olduğu durumlarda kişinin bu şeyleri düşünmesi din adına dinden uzaklaşmaya sebep olacağı düşüncesi yaygındır. Dini güç için kullanan devletler ve topluluklar körü körüne bir iman isterler. Sormak, sorgulamak, günahtır. Dolayısı ile her istediklerini dinin emri gibi sunarlar ve dinine bağlı biri de sorgusuz sualsiz bu sunulanları kabul etmek zorundadır. Dinlerin yayıldığı dönemlerde eski alışkanlıklarından kolayca kurtulamayan toplumlar, bu alışkanlıklarını da zaman içerisinde dinin bir parçası gibi yaşamaya başlarlar ve gelenekleşen bu alışkanlıklarda asla sorgulanamaz. Bu öyle bir baskıdır ki; hayat hakkında, dünya hakkında, bilim hakkında ne kadar bilgi edinsek te içimizde bir günaha girme korkusu kalır. "Düşünme, sorgulama günaha girersin". "Aklına mı yatmadı?, vardır bir bildiği". Başımıza kötü bir olay mı geldi? "kader böyle imiş". Birine gücümüz mü yetmedi? "Allah'ından bul" gibi alışkanlıklar ile kendimizi hep sınırlarız. Halbuki inancımızı kuvvetlendirmek için "düşünmeli", doğruyu aklımız ile bulabilmemiz için "sorgulamalı" akla uygun bir inançla yaptığımız bir eylem sonucu "sevap işlemeli" , aklımıza yatmayan şeyleri elemeli, başımıza gelen her olayın bizim zamanında bilerek veya bilmeyerek yaptığımız bir şeylerin sonuçları olduğunu ve bunun "kader" değil bizim seçişlerimizin sonucu olduğunu kabullenmeli ve bir dahaki hareketlerimizi buna göre daha dikkatli yapabileceğimizi düşünmeliyiz. Yani inançlarımızı körü körüne birilerinin dedikleri doğrultusunda değil aklımızın eşliğinde oluşturmalıyız. Durum, yukarıda saydığım sebeplerden dolayı gelişmeyi bir şekilde engellemekte ve içimizden gelen şekilde ve akla uygun sebepler ile düşündüğümüzde, bize mantıksız gelen pek çok kural ve düşünceye "günaha girmek" korkusu yüzünden kulaklarımızı tıkamak sureti ile haksızlıklar yapmak ve haksızlıklara uğramak durumunda kalırız. Bu da bizlerin günümüz kuralları ile ilerlemememiz yerinde dinlerin ortaya çıktığı dönemlerin kurallarını günümüzde de yaşamaya çalışmak ve günümüze ters düştüğü halde dine uydurmak zorunda kaldığımız saçma davranış biçimlerinde davranmamızı sağlar. Bu da insan neslinin gelişmesini bu bakımdan engeller.

DENEMELERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin