GÜNLÜK YAŞAMDA KİŞİSEL İLİŞKİLER

49 2 0
                                    


Bu başlığı atma sebebim daha önce bahsettiğim ilişkiler genellemesini biraz daha açmak istememdir. Tabii ki ilişkiyi tanımlarken dikkati üzerine çektiğim şey "ben" olgusuydu. Fakat burada biraz birebir ilişkilerden söz etmek istiyorum. Bu biraz da kişilik analizi gibi geliyor bana. Bazı insanlar tanıyorum "dobra" dediğimiz cinsten sözlerini sonu nereye varır düşünmeden söyler ve ağzına geleni ağzında tutmaz. Bu bir bakıma dayanılması güç bir durum da olsa bence daha az tehlike arz eder. En azından sizin hakkınızda ne düşündüğünü bilirsiniz bu tip insanların. Bazı insanlar vardır ki duygularını belli edemezler ve içlerinde fırtınalar kopsa da siz anlayamazsınız bu fırtınaları. Bu gibi insanlar anlaşılması güç insanlardır. Belki çok az insan vardır içlerindeki fırtınalardan haberdar olan. Kimi tip insan vardır hep itirazcıdır. Aynı fikirde olsanız ve onu teyit eder bir cümle kursanız bile o cümlenizi reddederek başlarlar yine konuşmaya. Anlaşılması kolay insanlar olsalar dahi iletişim kuramama sorunu yaşayabileceğiniz tiplerdir bunlar. Hatta alıngan tutumlar ve tavırlar sergileyebilirler. Kendi bildiklerinin üzerine, kendileri keşfetmeden bilgi eklemekten uzak dururlar. Kimi insanlar vardır kendilerine güvenleri yoktur. Aslında pek çok şeyi pekte güzel yaparlar ancak onları durduran sadece ve sadece kendileridir. Kendilerini hep haksızlığa uğramış olarak tanımlarlar. Fırsatları kaçırmamış, fırsatlara ulaşmaları başkaları tarafından engellenmiştir onlara göre. Bu tip insanların kendilerine ait kapalı devre bir yaşamları vardır ve bu yaşamları kendi özgürlüklerini kısıtlar. Bu kısıtlama onlara dar çember içerisinde yaşama mecburiyeti varmış hissini verir. Kendi çevrelerinde o çemberin içine soktukları insanlarla kaçırılmış başarılar ve hüzünler paylaşılır. Belki içlerinde kıskançlıklar da barındırırlar ama bu kıskançlıklar ancak yine kendilerini yıpratmaktan başka bir zarar vermezler. Bir başka insan tipi ise özgüvenli, başarılı ve kendini her konuda en az hatalı görenlerdir. Bu insanlar başarılarını hırslarına borçludur. Bu hırs kendileri üzerinde bir tür baskı oluşturmuştur. Bu baskı onları bir şeyin en mükemmelini yapma isteğine yöneltir. Önyargı çok yakın arkadaşı pozisyonundadır. Çünkü kendisini geliştirirken edindiği disiplin ile bir şekilde başarıyı elde etmesi kendisine olan güveni arttırır bu da başkalarındaki eksikler ile beslenen bir durumdur. Birilerini hedef seçmiştir. Hedefi onu o konuda geride bırakmak ve bir adım önüne geçmektir. Bunu başarana kadar kendisini o disiplin içerisinde zorlar, her büyük adımda geride kalanın eksiklerini belirler ve başkalarına bunu anlatarak kendisinin nasıl onun bir adım önüne geçtiği gösterir. Bu kişiler kendilerine başarısından dolayı saygı duyan ve aynı zamanda kendisi gibi başarılı arkadaşlar ve çevreler seçerler. Bazı tip insanlar ise kendilerinde az olanı iyi kullanarak bunu çokmuş gibi tanıtırlar. Bu insan tipi de kendi içerisinde ikiye ayrılır. Birincisi elinde pek bir şey olmadığı halde bunu çok gibi tanıtmaya çalışırken kıskançlık ve hırsları ile sinirli çıkışlar yapar ancak hemen pişmanlık duygusuna kapılıp geri çekilirler, çünkü birilerinin ona eksiklerini yüzüne vurma riskini ortadan kaldırmak isterler. Zaman, zaman riyakar ve sahtekar, yumuşak başlılıklar sergiler ve kendilerinin ne kadar sevgi dolu olduklarını dile getirirler. Burada önemli olan çevrelerinde kendisinin eksiklerini yüzlerine vurmayacak insanları biriktirmektir. Bu tip insanlar bu azı çok gösterme yetenekleri ile belirli bir sistematik ile olmamaları gereken yerlere ve mevkilere gelirler. Bu mevkilere gelenler ise en tehlikeli grubu oluştururlar, çünkü onların altlarında bulunan ve sözlerini geçirdikleri insanların kendisinden kabiliyetli ve daha üstün nitelikli olmalarına tahammül edemezler. Bir başka insan tipi vardır ki her şeyi onlar bilirler. Neredeyse bilmedikleri hiçbir konu yoktur. Hatta karşısındakinin o konu hakkında bilgisinin olmadığını hissettiklerinde kendisinin bilmediği bir konu hakkında bile fikir üretirler ve karşı çıkılmasında bile sonuna kadar diretirler bilginin doğruluğunu. Her zaman iddiacılıkları ile tanınırlar. Dünyada var olan bütün karakterleri tek tek sıralamak ve anlatmak derdinde değilim, zaten buna ne bilgim nede vaktim yeter. Bu saydığım temel özellikler hemen hemen herkesin çevresinde gözlemleme ile bulabileceği karakterlerdir. Belki de benim fark edemediğim bende olan özellikleri de bir başkası analiz edecektir. Burada yapmaya çalıştığım sadece anlatacağım konuya giriş yapabilmek için bir hatırlatmadır. Bu karakterler dışında sevgi üzerine hayatını kurmuş olanlar da vardır. Tabi ki yukarıda saydığım karakterler sevgisiz anlamı çıkartmıyoruz buradan. Ancak bazı insanların karakterleri çok daha başka özelliklerin ön planda sergilenmesi ile dikkat çekiyor. Yukarıda saydığım karakterlerde hırs var, içe kapanıklık ve kendine acıma duygusu var, kapalı olma ve sınırları içine insanları sokmama durumu var. Bunların dışında kendi ile uğraşma çok açık ve bariz bir biçimde neredeyse ortak özellik. Ancak sevgi üzerine hayat kurmuş karakterlerde karşımıza çıkan en büyük belirti şudur. Genelde sevilen insanlardır. Genelde kullanılan insanlardır. Genelde güvenilen insanlardır. Genelde en iyi arkadaş, dost ve sırdaşlardır . Bu tip insanları biraz tanımlamak gerekirse. Birinci tanımımız şöyle olabilir. Bu tip insanlar öncelikle hayattan zevk alan insanlardır. Onlara mutluluk veren şeyler ne para, ne mevki ne de güçtür. Hayatı olumlu tarafından görmeleri bir zorlama sonucu değildir. Hayatın güzel yanlarını kendilerini geliştirerek bulmamışlardır. Büyük şeylerle herkes mutlu olur ama ufak şeylerden mutlu olabilmek sadece hayata gözlerini iyice açıp yaşadığı anın içerisinde gözünün gördüğü, gönlünün hissettiği şeylerin farkında olmaktır. Ufak şeylerden mutlu olurlar, sıkıntılarını bile bir ders gibi görürler ve o ders saati bitip ders zilinin çalacağını ve bu derste aldıkları bilgilerin ileride onları daha da mutlu edecek sonuçlara götüreceklerini düşünürler. Yardım etmek kendilerini iyi hissettirir. Öyle insanlar tanıyorum ki bu karakter yapısında olan, bir dostu sıkışıp kendisini aradığında elinde ne işi varsa bırakıp derdi olan arkadaşının yanına giden. Bir şekilde bulunduğu ortamda tanıdığı veya yeni tanıdığı birinin acil ihtiyacı olduğunun öğrenince cebindeki tüm parasını verip kendisi eve yürüyerek giden. Biri hakkında konuşulurken bir başka biri orada olmayan birisinin kendisi hakkında kötü bir şeyler söylediğini söylediğinde "olabilir belki de beni öyle anlamıştır" deyip "görüştüğümde ben kendisine işin gerçeğini açıklarım" diyerek o kişinin diğerini kendisine kötülemesine engel olan. Bir başka sevgi üzerine hayat kuran karaktere örnek olarak güzel çözümler üreterek çevresini hep pozitif tutmayı bilenleri de örnek verebilirim. Güler yüzlü merhabası ile zaten yumuşacık bir kalkan çevresini sarar o kişinin. Siz ne kadar terslenip üzerine gitseniz, ne kadar olumsuzluk sıralasanız peş peşe o yumuşak kalkanda şiddetini yitirir. Bu tip insanlar karamsarlık bilmezler, her türlü karamsarlığı sevgi ve sabırları ile umuda çevirirler. İnanıyorum ki çevrenizde bu karakterde ve yapıda insanlar vardır ve sizde bu tip insanlarla karşılaşmışsınızdır. En başından beri çeşit çeşit karakterler sundum. Bu karakterleri çoğaltmak mümkün tabi ki ama asıl dikkat çekmek istediğim sevgiye kadar anlattığım karakterler ve ardından sevgi ile bağdaştırıp anlattığım karakterlerin ne kadar çeşit olursa olsun genel içerisinde iki gruba ayrılmasıdır. Bu tespitim tamamen kendi görüşlerim doğrultusunda ve hiçbir bilimsel temele dayanmayan tespitlerdir. Bana göre her şeyde olduğu gibi insan karakterleri arasında da iten ve çeken güçler vardır. Nasıl ki iyi ve kötü, artı ve eksi, güzel ve çirkin birbirlerinin zıttı olsalar bile bir diğeri olmadan ötekinin bir anlamı yoksa ve nasıl ki bu özellikler birbirlerinin etki alanlarını belirleyip aralarında etkisiz alan oluştururlar ise karakterler arasındaki bu farklarda etkisiz alanlar meydana getirir ve yaşanabilir bir ortama olanak sağlarlar. Bunu biraz açacak olursak; Salt iyi nasıl ki tek başına bir çekim alanı oluşturur her şeyi iyiye çekmek için bir enerji oluşturursa, salt kötülük te tek başına her şeyi kötülüğe çekmek için bir enerji oluşturur. Eğer mıknatıs deneyini hatırlarsak konu daha fazla anlaşılır olacaktır. İki eşit güçlü mıknatısı karşılıklı tutarsak arasına koyacağımız iğne havada asılı kalacaktır, çünkü güçler eşittir ve iğne ne birine ne diğerine yapışır. Ortada sabit olarak durabileceği bir etkisiz alan oluşur. Bu deney en çok bilinen güçler eşitliği deneyidir. Bu deneydeki gibi iyi ve kötü eşit dengede güçler olursa arada yaşanabilir bir etkisiz alan oluşur ve bu bir denge olur. Bu örneği güzel ve çirkin için de geliştirebiliriz. Aynı örneği ikiye ayırdığımız karakterlere de uyguladığımızda toplumdaki ilişkileri anlamamız daha kolay olacaktır. Mühim olan güçler dengesinin eşit olmasıdır. Biz yukarıda saydığımız veya sayamadığımız karakter örneklerinden hangisine sahip olursak olalım kişisel ilişkilerimizin dengeli ve normal olması için diğer karşı karakter grupları ile olan ilişkilerimizin mutlaka hayatımızda olması gerekmektedir. Unutmamak gerekir ki aynı karakter yapısındaki insanlar ile ilişkilerimizde temelde sorunlar yaşamak kaçınılmazdır. Aynı şeylerden hoşlanmamız ve dünyaya aynı bakmamız belki ilk başlarda bizleri birbirimize yaklaştıran özellikler gibi görünse de uzun vadede kendi sıkıcı taraflarımızı bize benzeyen bir karakterde keşfetmemiz hem karşımızdakini bize sıkıcı kılacak hem de onunla karakterimizin aynı olduğunu bildiğimiz için kendimizin de ne kadar sıkıcı olduğumuz fikrini kafamıza dank ettirecek, belki de kendimize olan güvenimizi sarsacaktır. Farklı karakterde olup birbirlerinin eksik ve sıkıcı taraflarını ayrı ayrı algılayanlar ise kendilerinde olmayan özellikleri karşısındakinde bulduğu için birbirleri ile daha uzun ömürlü ilişki içerisinde olacaklardır. Bu ilişki zaman zaman karşıt fikirlerin çarpışması, dünyayı farklı algılama konusundaki çıkmazlar ve hatta kavgalar boyutuna ulaştığında bile kendisinde olmayan özelliğe olan ihtiyacı o farklı karakterden kendisini kopartmasına engel olacaktır. Bu her iki taraf için de geçerlidir. Burada verdiğim örnekte bir eksik olduğunu fark ederek bir tespit daha yapmak istiyorum. Bazı durumlarda ise karakterlerin zıtlığı ve hoş görünün yoksun olması ile dengeler değişir. Bu birbirinden ayrı iki karakterin farklı bile olsa aynı kategoride olmasından kaynaklanır. Farklılıklar içerisindeki farklılığı yukarıda açıklamıştım. Bu farklılığın farkında olunmaması benim saptamamı değiştirmez. Birbirine verecek şeyleri olmayanların zaten alacak bir şeyleri yoktur. Dolayısı ile iyice birbirlerini iter ve nefret derecesine kadar ulaşan bir durum söz konusu olabilir. Burada yine analiz edilmesi gereken şudur. Bencillik derecemiz ne kadar fazla ise anlaşma da o kadar fazla olacaktır. Çünkü biri ne olursa olsun almaktan haz duyacak, diğeri ne olursa olsun vermekten. Bu ilk aşamada saçma geliyor kulağa biliyorum. Açıklamaya çalışayım. Diyelim ki siz ne pahasına olursa olsun almaktan hoşlanıyorsunuz.(Burada hile ile ve zorla almaktan bahsetmiyorum.) Eğer çevrenizde yeni tanıştığınız biri var ise ve bu insan da sizin yapınızda ise bu insan da sizden almak istiyor.(Sevgiyi almak, ilgiyi almak, özen gösterilmeyi beklemek, vaktinizi ona ayırmanızı beklemek, dertlerini dinlemenizi istemek vb.) Zaten sizde bunları vermek değil almayı bekliyorsanız bu ilişki başlamadan bitecektir. Bu ilişkiden kastım sadece karşı cinsle olan ilişki değildir. Bu ilişki hemcins ve karşı cinsle olan sevgililik, arkadaşlık, dostluk, iş ve bilumum ilişkiler için geçerlidir. Bu örneği vermeyi seven iki karakter için de aynı şekilde örnekleyebiliriz. Eğer siz sevginizi vermek, ilgi göstermek, özen göstermek, vaktinizi vermek, derdini dinlemek vb. İsteklere sahipseniz, karşınızdaki karakterde sizinle aynı karaktere sahip ise yine bir uyumsuzluk söz konusu olacaktır. Aslında ilk bakışta çok ideal gibi görünse de. Siz sevginizi vermek istiyorsunuz, karşınızdakinin isteği de sevgisini vermek, sevginizi almak değil, siz sevginizi verince tabi ki o alacaktır, nasıl o da vermekten hoşlandığı için verdiğinde siz alıyorsanız, ama buradaki öncelikler ikiniz için de aynı almaktan çok vermek. İlgi göstermekten hoşlanıyorsunuz ilgi görmek hoşunuza gitmiyor değil ama ilgi vermeniz sizi tatmin ediyor ilgi almanızdan fazla, aynı durumda karşınızdaki de aynı durumda ise her iki taraf birbirine ilgi veriyor ve ilgi almak sadece verildiği için var istendiği ve bundan haz alındığı için değil. Siz karşınıza özen gösterilmekten hoşlanıyorsunuz ama size özen gösterilmesi birinci derecede sizi mutlu etmiyor. Düşünün bu sizinle aynı karakterdeki kişi içinde geçerli. Kısacası birbirinin aynı durumlar ilişkinin bir tarafının eksik kalmasına (fark edilse de edilmese de) sebep oluyor. Burada karşıt iki karakterin ilişkisi ise daha bütün daha tamamlayıcı diye düşünüyorum. Biri sevgiyi almaktan hoşlanıyor diğeri vermekten, biri ilgi almaktan, diğeri ilgi vermekten... Bu aklımıza yeni bir soru getiriyor. Bu birbirini tamamlayan dediğimiz ilişkide biri diğerini kullanmış olmuyor mu? Evet görünüşe göre öyle. Ancak burada dikkat edersek uzaktan baktığımızda olan biri diğerini kullanıyor şeklinin pek te doğru olmadığını görebiliriz. Kimse kimseyi bu ilişki için mecbur tutmuyor ki. Aslında her birey kendi karakterinin kendisini mutlu ettiği davranış biçimini kendi öz iradesi ile gerçekleştirdiği için her ikisi de birbirlerini kullanıyor ve eşit durumda mutlu hissediyorlar demektir. Bir karakterin başka bir karakteri kullanıyor olması sadece ve sadece mecburiyet karşısında yaşanması gereken ilişkiler için söz konusu olabilir. Bu mecburiyet karşısındaki birlikteliklerde ise mecburiyet sonucu özgür irade ile verilmesi gereken davranış ve tepkiler isteğin devreden çıkması sonucu verilmeyecek veya asgariye inecektir. Almayı seven biri iseniz bu şartlarda gönül rızası ile alamadığınız için siz istemeseniz de alabilmek için vermeyi de öğrenmek veya en azından denemek zorunda kalacaksınız. İşte geldik bu iki durumun bize gösterdiği sonuca. Demek ki mecbur olmadığımız ilişkilerimizde kendi kişiliklerimizin bizi yönettiği şekilde, mecbur olduğumuz ilişkilerde ise karşımızdaki kişinin kişiliğini iyi tanıyıp asgari müşterekte buluşarak vermeyi sevmiyorsak bile vermeyi bilmek, almaktan hoşlanmıyorsak bile almayı öğrenmemiz gerekmektedir. Peki bu doğrumu dur? İçimizden geldiği gibi değil de şartlara göre davranmak. Buna doğrudur veya yanlıştır demek mümkün değildir. Ama burada kendimizi iyi tanımak ve seçimlerimizi yapmaktaki özgürlüğümüz önemlidir diyebilirim. "Her seçiş bir vazgeçiş" sözünü hatırlayarak mecburiyetlerimizi de seçme özgürlüğümüz olduğunu ileri sürebilirim. Mecburiyetlerin nasıl bir özgürlüğü olur derseniz ? Mecbur olmak kendi seçimimiz ile kendi yarınımız için iç etkenlerle olabilir burada seçim söz konusu dur. Mecburuz çalışmak zorundayız diyelim ki. Seçeceğimiz iş seçenek bakımından alternatifi çok az durumdaysa "şu şarttan dolayı diğer işi seçmek mecburiyetindeyim" diyorsanız, beğenmediğiniz şarttan daha iyi olduğunu düşündüğünüz bir mecburiyet söz konusudur demek ki. Seçme şansınız yoksa o zaman yine bir seçiş ve vazgeçiş çıkar aslında karşımıza. O zaman çalışmamayı seçeriz. Çalışmamanın getirdiği sonuçlara da katlanmak durumunda kalırız. Bazı durumlar vardır ki o bizim kişisel seçimlerimiz söz konusu bile olmadan başımıza gelir. Bu gibi durumlarda ise içinde bulunacağımız tüm şartlara kişiliğimize uymasa da uyum gösterme mecburiyeti vardır. Burada da yine gizli bir seçiş vazgeçiş söz konusudur. O şartlara uyup uymamak bizim seçimimizdir, ancak getirecekleri de iyi veya kötü bizimdir. Yine de kesinlikle hayata bakışımız ve kişilik özelliklerimiz şartlara göre tümden değişemez. Zamanla belki yeni kişilik ve davranış biçimlerini benimser şartlara uyabiliriz ama temelde değişmeyen bütün hayata bakışımız ve kendi iç dünyamızdaki algı biçimimizdir.

DENEMELERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin