DÜRÜSTLÜK VE ZARARLARI HAKKINDA

126 3 0
                                    



Ne garip bir başlık değil mi? Dürüstlük bize öğretilen evrensel bir öğreti ve hep insanlar birbirlerine dürüstlükten örnekler verirler, dürüstlüklerini anlatıp övünürler. Ben ise elli yaşımda bu gün dürüstlüğün zararlı olabileceği hakkında görüşler üretir durumdayım. Dürüstlük zor bir seçim ve çok göreceli bir kavram sanırım. Dürüst olmak erdem evet ama dürüstlük kime göre ve neye göre sorularına pek tek cevap veremiyor her şeyde olduğu gibi. Dürüst olmak yükümlülük te getiriyor insana. Bir şeyi dürüstçe anlattığınız halde karşınızdaki sizi doğru anlamamış olabiliyor ve sizin kendinize hak gördüğünüz ve dürüstçe ! davrandığınıza inandığınız küçük veya büyük, kendinizi , çıkarlarınızı maskeleyen bir dolandırıcılığa karşı tarafın sizi dürüst görmesi ve ard fikir sahibi olmadığınıza inanması saflığı sonucu dürüst davranış sergilediğiniz görüntüsünde karşınızdakinin hakkına tecavüz etme şansı doğuruveriyor. Şimdi siz bu karşı tarafın saflığı ve size güveni sonucunda dürüst gibi görünen konuda sahiden dürüstmü olmuş oluyorsunuz? Yoksa karşı tarafın sizi doğru anlamadığını farkettiğinizde mi başlıyor asıl dürüstük? Ona kendisini doğru anlayıp anlamadığını ve aslında yapılan bu alışverişte karşı tarafın pek bir karı olmadığı durumunun söz konusu olduğunu söyleyip buna rızası olup olmadığını karşısındakine sormak mıdır dürüstlük? Dürüst görünmek ve dürüst algılanmak illüzyonuna sahip olmak dürüstlük müdür? Karşınızdaki kişinin sizi dürüst görmesi ve size güvenmesi durumunu kullanmak, onun algısının bilmediği bir konuda sırf size güvenmek adına kendi hakkına düşen payın tamamını ödemesi durumunda sizin bir kelime oyunu ile algısını ve bilgisini kullanmasına olanak vermeyecek ortam yaratarak hakkını ödediği ve sahibi olduğu şeyde maddi karşılığını aldığınız halde hakkınızın olduğunu belge üzerinde ispat eder konumu sırf güven ve karşı tarafın bilgi eksikliğinden faydalanmak yolu ile tastiklemeniz sizi dürüst yapar mı? "Dikkat etseydin ben sana bunu dürüstçe söyledim, benim içim rahat ne yapalım" gibi bir tutum sergileme hakkına sahip mi yapar "sözde dürüst" kişiyi? Bunun yerine dürüst kişi " Bak kardeşim bu satın aldığın şeyin ücreti budur ve ben bu sattığım şeyin kendimin olan kısmından şu kadar pay veriyorum dolayısı ile bu satın aldığın şeyin şu kadarını bu ücrete satın aldın, geri kalanında benim de bu kadar payım var" demesi gereken durumda karşı tarafın bu durumu idrak etmesi ve özgür iradesi ile şartlarının ancak bu kadar hisseye sahip olabileceği, gerisinin üzerinde satıcının da hissesi olduğunun bilinci ile karar vermesi, sonuç itibarı ile bu alışverişte istekli olup olmadığı bilgisi ile verdiği kararın geçerliliği vicdan açısından daha doğru olmaz mı? Bir düşünün bir mülk aldığınızı ve bu mülkün alışverişinde sizin satıcıya mülkün fiyatını sorduğunuzu. Satıcı mülkün fiyatının şu olduğunu söylediğinde sizin tamam o zaman bu mülkü satın alıyorum diyerek tapuya gittiğinizi. Siz ilk kez kendi şartlarınızı zorlayarak bir mülk aldığınızı hayal edin. Ücretinin bir kısmını peşin, kalanını da önceden sahip olduğunuz başka bir mülkü satın alacağınız kişinin üzerine devretmek ve üzerine otomobilinizi satarak elde ettiğiniz nakiti de satıcıya vererek peşinatınızı karşılıyorsunuz. Yani alacağınız mülkün size söylenen fiyatı sizin önceden sahip olduğunuz mülkünüz ve otomobilinizin fiyatından fazla olduğu için böyle bir seçim yapıyorsunuz. Ancak bu durumda bile yeni alacağınız mülk için yeterli paranız olmadığından geri kalan borcunuzu da senet ile ödemek üzere satıcı ile anlaşıyorsunuz. Buraya kadar her şey ticaret ahlakı yönünden uygun. Tapu da satıcıya güvenerek siz mülkünüzü satıcının üzerine yapıyorsunuz ve satıcı da tapu da size satacağı mülkün toprak tapusu olduğunu ve iskanı olmayan bir binadan mülk aldığınız için toprakta kendisinin de hakkı bulunduğunu söyleyerek adınıza düzenlenen toprak tapusuna size bu mülkün ait olduğu toprakta hissesi olduğunu bunu tapu da göstereceğini bildirerek sizin bu konu daki bilgi eksikliğinizden faydalanarak sattığı ve tamamı karşılığında parasını aldığı mülke kendisini ortak ediyor ve hemde büyük pay ortağı şeklinde. Bu durum her ne kadar gözler önünde ve aslında sizin dikkat etmediğiniz hatta yeterli bir bilgiye sahip olmadığınız bir konuda sırf o mülkü almış olmanın sevinci ve heyecanı ile satıcının daha önceden tanıyor olduğunuzdan size verdiği güvenin sizi bağlaması illüzyonun gerçekleşmesi için gerekli zeminin, sahnenin oluşmasına sebep veriyor. Bu durumda siz topraktan aldığınız bu mülkün sahibi olduğunuzu ama toprak tapusunda diğer kişiler gibi kendisinin de payı bulunan ve size sattığı mülkün haricinde aynı binada başka mülkü olduğu için böyle bir hakkı olduğu kanaati ile içiniz rahat imzayı atıp parasını son kuruşuna kadar ödüyorsunuz. Elbette burada haklı haksız arandığında bilmemenin kanunlar karşısında geçerli bir sebep olmadığı bilincine sahip bir insansanız kendinizi kötü hissetmekten başka elinizden birşey gelmediğini görüyorsunuz. İşte satıcının bu durumdan faydalanırken bir şekilde yalan söylemediği ve size açıkça ifade ettiği, olduğundan farklı durum satıcının kendisini dürüst hissetmesine sebep olan durum gibi gözüküyor. Eğer bu durum alıcıya yani size anlamadığınız apaçık belliyken satıcı tarafından anlatılmış olsaydı dürüstlük o zaman söz konusu olmaz mıydı? Bu durumda siz bu şartlarda bir alışveriş isteyip istemediğinize karar verir ya yine almayı seçer veya almaktan vazgeçerdiniz. İşte dürüstlük kavramı hakkındaki düşüncelerimizi tartarken karşımızdakinin durumundan faydalanma veya faydalanmama durumunda kendi çıkarlarımızı ve karşımızdakinin çıkarlarını eşit derecede korumayı gözetme durumu ortaya çıkıyor. Bu detaylı örneği verme sebebim bundan onbir yıl önce yukarıda saydığım özellikle doğrultusunda yaptığım bir alışveriştir. Ben bu gerçeği onbir yıl sonra bu mülkü satma ve yaptığım yatırımın meyvelerini toplama zevkine varmaya karar verdiğimde öğrendim. Şu an hala bu gerçeği hazmetmeye ve bu durumun benim lehime nasıl dönmesi gerektiği konusunda düşünerek bir yol bulmaya çalışıyorum.Burada söz konusu olan benim başıma gelen bu talihsiz olayı anlatmak değil. Bu olayda asıl olan dürüst ve iyi niyetli davranış hatta karşı tarafa yani satıcıya duyulan güven ve onun hakkındaki dürüstlük düşüncelerimin yıkılmış olmasıdır. O dönemde hayata tek başına tutunmaya çalışan bir girişimci olan benim önceden tanıdığım ve dürüstlüğü konusunda emin olduğum bu satıcının benim zaafımı nasıl acımasızca kullandığına şahit oldum bu gün. Bu konuda karşı tarafı direkt olarak suçlamak benim yaşam şeklime göre pek imkanlı değil, çünkü ben her seçiş bir vazgeçiştir düşüncesinde olan biriyim. Seçimimin doğru, eksiksiz ve tüm olasılıkları önceden bilinen seçimler olması, aksi taktirde doğan sonuçların benim bu seçişim sonrasında hayat bulduğu tezini savunuyorum. Burada olan benim seçimim sırasında bazı şeyleri eksik bilmem ve az sorgulamamdan kaynaklı bir bu gün yaşıyor olmamdır. Bu gerçek bugün öğrenmiş olsam da on bir yıldır gün gibi apaçık ortada duruyormuş. Merak edersiniz diye buraya yazmak istiyorum ne oldu peki? Sonuç ne? Bilmiyorum henüz bu konu ile ilgili bilgimi geçen iki günün sonunda, bana bu mülkü satan satıcı ile görüşmedim. Görüşmeme sebebim ise öfkemin dinmesini beklemek. Öfkeli durumda bu konuyu halledemeyeceğimi biliyorum. Ben kendi açımdan yüzde yüz haklıyım çünkü bu mülkü satın alırken varımı, yoğumu hatta geçen on bir yılımı bu geleceği inşa etmek için harcadım. Yüzde bilmem kaç hisse aldığım bir ortak mülk için harcamadım ve bu düşünce benim kendi durumumda bana haklı olduğumu ancak kendi dikkatsizliğim sonucunda bu konuma düştüğümü söylüyor. Kendimi kandırmamın bir yararı yok ancak yinede bu durumda olmama sebep olan benim bu konudaki dikkatsizliğim ve bilgi eksikliğimden önce beni bu duruma düşüren satıcının zihniyetidir. Evet bu durum dürüstlük ve dürüstlüğün size zararı gibi görünüyor. Yani dürüstüm ve bu konuda benim de en az bana bu satışı yapan kişi kadar sorumluluğum olduğumu itiraf edebiliyorum. Dürüstüm bana "dikkat etseydin almasaydın" derse buna verecek cevabım yetersiz. Ona ancak "Ben dürüstüm ve sana dürüstçe böyle bir şeyden haberim yok olduğunu ve senin bundan faydalanarak bana bu mülkü bu şartlarda satmış olduğunu yeni öğrendiğimi, bu durumdan dolayı da senden dürüstlük dışında başka bir beklentim olamaz" demekten başka bir sözüm yok. Bu sözümün ardından "Dürüst" olduğunu her daim belirten satıcının " Evet kardeşim sen haklısın ben mülkün tamamının parasını aldığım halde sana buranın bir kısmının hissesini vermiştim" demesini maalesef bekleyemiyorum. Eğer zaten bu durum benim tarafımdan farkedilmemiş olsaydı bu mülk de satılması söz konusu olmasaydı bu durum birgün bir sebepten dolayı gündeme gelene kadar devam edecekti. Bu durumda "dürüstlük" her iki taraf için de çıkarların gerçeklerin üstünde olduğu gerçeğini ortaya koymaktadır. Dürüstlük "ben dürüstüm" demekle olmaz. Dinlerin ve din dışı inanışların hemen hemen hepsinde bahsi geçen "Kul hakkı" kavramı vardır. Buradaki kul hakkı sadece birinin malını veya hakkını zorla almak anlamında değildir. Birinin hakkını o kişinin bilgisi dışında, hatta hiç bir zaman haberi olmayabileceğini bilsen bile haksız yere kendi lehinde kullanıyor olman da bu hakkı gasp etmekle aynı sonuçtadır. Burada "hak" sorgulanacak olursa, hakkını gasp etmeyi düşündüğünüz kişinin değil, aslında sizin bunu hakettiğiniz sonucuna da beyniniz sizi inandırabilir. "Bilseydi ne yapayım yani?" veya " Ben ona yalan söylemedim ki onun aptallığı, bu sebeple hakkını kaybetti" diyerek akla uygun hale getirebiliriz. Bu durum vicdanımızı rahatlatır gibi görünse de asıl olan burada kendimiz ile yapacağımız muhakeme de karşımızdaki kişinin yerine kendimizi koyup vicdanımızı kontrol etmemiz ve bize yapılması halinde nasıl duygulanacağımızı test etmemiz, ardından eğer bunu akla uygun hale getirsek bile vicdanımızın rahatlamadığı sonucu çıkıyorsa karşımızdaki kişinin hakkını kendisine iade etmemiz haline biz "Dürüstlük" diyebiliriz. Dürüstlük kolay tüketilen bir kavram gibi görünse de aslında kendi kendimizi test etmekte ve bize getireceği sonuçla yaşamanın (iyi veya kötü) doğuracağı sonuçlarla yaşamayı göze alabilmek durumudur. Eğer biz bu durumda zarar görüyorsak bu zarar emin olun ki maddi ve manevi açıdan, hakkını yediğimiz kişiye karşı duyacağımız vicdani zarardan daha az yıkıcı olacaktır. Bütün bu saptamalar özellikle insan olma yolunda emek harcayan iki ayaklı düşünen memeliler için geçerlidir. İnsan görünümünde düşünen ama doğumdan ölüme kadar "İnsan" olamayanlara ise bu gibi duygular "zayıflık", " Aptallık", " Enayilik" olarak görünür. Hiçbir zaman hak yediklerini kabul etmezler ve hakkı teslim edenlere de iyi gözle bakmazlar. Hak yiyebildiğin kadar güçlüsündür. Ama hakkını yedirtme konusunda da başına böyle bir durum geldiğinde en kötü duygularını eyleme dönüştürme çabası da bu insan görünümlülerde görülür. Ben bana zarar vereceğini düşünsem de vicdanen rahat yaşama yolunda bir hayat felsefesi oluşturduğum için, özellikle öleceğim güne kadar "insan" olarak anılmak adına dürüstlüğün zararlarını sevgi ile bağrıma basmaya hazırım. Çünkü benim vicdanım rahat ve huzurlu ise ben bir sanatçı olarak üretebilirim. Benim tüm bu başıma gelenlerle bu günkü kişiliğim ve karakterim oluştuğuna göre, ayrıca benim, ben olmaktan mutlu olan bir ruh haline sebep olan tüm bu olayları "Aldım kabul ettim" demekten başka bir yolum yoktur. Tapu veya başka konularda bilmediğim pek çok şey olması muhtemeldir ve her zaman yanılma olasılığım vardır ama insan olma yolunda şekillendirdiğim "Ben" i iyi tanıyorum ve "ben" i biliyorum. Tek bildiğim kendi "Ben" im gerisi benim "hayat öyküm" dür.

DENEMELERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin