AMAÇSIZCA YAŞAMA AMACI

29 1 0
                                    


İlginç bir başlık ve ilginç bir ortamdan yazılan muhtemelen ilginç bir yazı olacak bu. Başlığın ilginçliğine birazdan değineceğim. İlginç ortamı ise hemen belirteyim. Bu yazıyı hastahane odasında yazıyorum. Benim için çok önemli ve sancılı bir günün gecesinden. Henüz bekleme süresi ieçerisinde olduğum karma karışık duyguların hakim olduğu bir geceden. Oğlumun göğüs kafesi çöküklüğü için yarın bir ameliyat yapılacak ve ben endişenin en üst noktasındayım. Konu bu değil elbette ben günlük yazmıyorum, zaten yazmak ta istemem. Bir kaç günden beri yoğun bir şekilde devlet hastahanesine tetkikler için gidip geliyoruz ve öyle küçük bir halk modeline şahit oldum ki hastahanede düşünmeden edemedim. İnsanların genel bilinç hali gözüme çarptı hemen. Kimi çaresiz, kimi umut peşinde, kimi kaybettiğinin peşine ağıtlar yakıyor yüksek sesle. Nasıl değişik bir hal, ancak bunu yaşayan anlayabilir. Neden mi? Çünkü hep bize birşey olmazmış gibi gelir ve başımıza kötü birşey geldiğinde ise sanki sadece bizde varmış gibi hissederiz. Ne zaman ki hastahanede bizim derdimize derman olacak doktorun kapısında sıraya girip bizim gibi aynı derde sahip çok fazla insan görürüz, o zaman bize sessiz bir ses " merhaba hoşgeldin" der. Birden özel olmaktan çıkar durumumuz ve bir genelin küçük ve önemsiz parçası olduğumuzu hissederiz. Bunu mu anlatacağım sandınız? Hayır. Bunu anlatmayacağım. Ne anlatacağım biliyormusunuz? İnsanlar bir amaç uğruna yaşadıklarını sanarlar veya düşünürler ya , bu öyle birşey ki aslında amaç burada, amaçsızca yaşama amacı durumundadır. Düşünelim birlikte. Hayat doğumla ölüm arasındaki süreçse eğer, insanlar doğumları ile birlikte sadece ve sadece hayatta kalmak için ellerinden geleni yapmak durumundadırlar. Ya ellerinden gelmeyen durumlar söz konusu oldumu ne olacak? Belkide başka birilerinin ellerinden gelene muhtaç olacak. Bu durumu yine iki hatta üç değişik sosyal alanda düşünmek mümkün. Zengin bir insanın parası pek çok soruna çözüm olacak, çözümsüz durumlar elbette mevcut olacak ama en azından çözümsüzlüğünü yaşarken bile kendini güvende ve istediği ilgiye sahip bulacak. İkinci sosyal durum ise orta gelirlilerin durumudur. Kendini iyi bir konumda hissetmenin ve hayatının düzenini yoluna koyma çabalarında dişini tırnağına takarak sosyal bir orta sınıf tutturan insanların kendilerini özel hissetme hallerinin bu tür bir durumda hastahanede düşük gelir ve eğitim sınıfı ile aynı itibarı görmesinin gururunu zedelemesi . Üçüncü sosyal durum ise düşük gelirli fakir ve eğitim sistemi düşük insanların durumudur. Bu sosyal sınıf ın durumu biraz daha zor gibi görünsede belkide en mutlu, (mutlu diyorum çünkü fazla sorgulamayan ve kabullenmeye hazır bir mantık ile kadercilik olgusunun içlerine işlemiş olmasının verdiği bir mutluluk) kesim olmanın verdiği durum söz konusudur. Aslında ben sınıfları ayırmak ve gözlemlemek adına bir yazı yazmak istemiyorum. Bu yazdıklarım sadece bir görüntünün belleklerde oluşmasına yardım içindi. Asıl mesel şu hepimiz zengini fakiri orta gelirlisi ne için yaşadığımızın farkında olmadan yaşıyoruz. Evet istisnalardan her zaman bahsetmek mümkündür. Elbette biraz düşünen bir bireyin gelecek için planları ve amacı mutlaka vardır. Benim baktığım, resmin tamamı. Hastahanedeki veya devlet dairelerindeki davranış ve başımıza gelenler değil bizlerin ilginç bir biçimde derin olmyan ve sadece anı yaşamaya bağlı olan amaçsızca bir yaşama amacına sahip olmamız. Elbette gelir düzeyinin ve eğitimin yüksek olduğu yerlerde görüntü az gelirli ve eğitim düzeyi düşük yerlere oranla farklıymış gibi görünebilir. Salak bir koşturma ve gereksiz bir egoizm ile insanlar daha birbirlerini ezmeye yönelik kibar çabalarını modernlik ve gelişmişlik göstergesi gibi göstermeye çalışabilirler ancak asıl olan insan bilincinin gelişmesi, büyümesi insanın kömür tozu altına gizlenmiş elmasının ortaya çıkmasına hizmet etmesidir. Evet öyle ki tek amaç yaşamak ve bu günü kurtarmak olan bir yaşam biçiminde kalite ve parlaklık olmasını beklemek saflık olacaktır. Bir sihirli değnek değmedikten sonra da toplumun tamamı için hayal olacaktır. Hastahanede yüzleri inceliyorum. Yüzlerce insan var, mutsuz, kimi dertli, kimi umutsuz ve herkesin başının üzerinde de bir konuşma balonu hayal ediyorum. İçini de laf ile değil bilgi ile dolduruyorum, kara konuşma balonları ve boyları baş üzerinde bir kol mesafesinde, kara kara bilgiler var içerisnde her birinin, her birinin içerisinde ezilmişlik, yoksulluk var, birilerinin kazığını yemişliğin verdiği güvensizlik var. Yüzlerce insanın konuşma balonları birbirini o kadar kaplamış ki içerisindeki bilgi kara bir çamur görünümüne bürünmüş. Tek derdi günü sağlıklı geçirmek ve evine ekmek götürebilecek kadar sağlıklı olmak. Ya gerisi? Geriside mi olmalı? Sen demiyormuydun günü yaşa diye? Onlar da bunu yapmıyormu bir nevi? Ben de bunun üzerine sorarım mutlularmı diye? Evet dedik ya bir şekilde mutlular, çünkü kaderciler, ben bilmem büyüklerim bilir düşüncesindeler. Ancak sorun var. Toplumumuzda sorun var. Düşünmüyor bu toplumun bir kısmı. Elbette düşünüyor alinin külahını veliye nasıl takarım diye. Bir teslik var toplumumuz sadece kendi çıkarları için ezen gerisinin önemi olmadığını düşünen, akraba tanıdık ilişkisi içerisinde güç ve egemenliğin peşinden giden bir hal içerisinde. Yüzler mutsuz, güvensiz ve büyük kısmı bilginin kendine yeteninin dışındaki kısmına kapalı. Din öyle sarmış ki toplumun büyük kesimini, hırsızlığı,yolsuzluğu şerefsizliği görmez ve hatta kabul eder duruma gelmiş. Her bilgi yarım yamalak, kulaktan dolma, her inanış hurafelerle, inanılması zor öykülerle şişirilmiş. Ancak asıl acısı kimin inançlı kimin inançsız olduğunun hiç bir önemi yok, başını duruma uymak için kapatandan, iş yerinde yükselmek göze girmek adına Cuma namazlarını sektirmeyenlere kadar şerefsizlik almış başını gidiyor. Amaçsızca bir para hırsı bürümüş ,nsanların gözünü. Bu da bir amaç değilmi diyeceksiniz evet amaçsızca yaşama amacı diyorum ben buna. Düşünmeyen, üretmeyen, bilime sanata önem vermeyen, varsa yoksa dini kullanarak çıkar ve çevre peşine düşen bir toplum. Malesef bende bu toplumun bir üyesiyim aynı senin gibi. Malesef ben düşünüyorum körler ülkesinde gören biri olmanın yanlızlığı ile. Bu kadarmı kendimi o toplumun üzerinde ve onlardan büyük hissediyorum? Hayır asla böyle hissetmiyorum ben sadece düşünüyorum ve düşünen her insan gibi her an farklı bir sonuca ulaşmam çok mümkün ve bu toplumun bir bireyi olarak hoşuma gitmeyen bu düzene karşı kendimi öteki hissediyorum. Benim bir amacım var kendimi tanıma amacındayım. Biliyorum ki kendimi tanırsam kendimde de hoşlanmadığım özellliklere rastlayacağım ve ben mutsuz konuşma balonları ile ortalığı kirleten mutsuz ve çıkarcı toplumun içerisinde kendimi denize fırlatıyorum , deniz yıldızı misali. Biliyorum ki birşey düzelmeyecek bir tek deniz yıldızının denize dönmesi, ama benim amacım belli ben kendimi tanıyacağım, bana sunulan ömrü, bir başkasının tepesine basıp yükselmek ve amaçsız hırslar peşinde bilgi edinmeden hurafelerle dolu bir konuşma balonuna sahip biri olarak yaşamayacağım. Ben bir sanatçıyım. Ben sanatla uğraşacağım,ben dünyayı düşüneceğim, aç kalma sınırında olduğum günleri nasıl sebatla çalışarak ve korkmadan üzerine giderek aştığımı düşünüp kendimi tebrik edeceğim, kendimi şımartacağım, iş beğenmediği için burun büküp sonra yiyecek ekmeğim yok demediğim için kendimi tebrik edeceğim, ben beni seveceğim, ben beni şımartacağım, mutlu edeceğim ki ben o zaman başkalarına benim tattığım bu ben mutluluğunu tattırabileyim. Amacım var ölene kadar bir şeyler öğreneceğim.

DENEMELERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin