VAR OLMANIN AMACI

206 6 6
                                    


Ne gariptir "var olmak" dediğimiz durum. Var olmak dünyada olmak demek midir? Dünyada olan var demek midir? Var olmak kimin için var olmak? Kendimiz için mi? Başkaları için mi? Kendimiz için var olmamız bizim varlığımızı fark etmemiz mi? Varlığını fark etmeyen var mıdır bu dünyada yaşayıp ta? Önce kendimizin var olmamızı ele alalım. Var olmak bizden bir şeyler beklenmesine sebep olur. Bizim başkalarına karşı önemli olmamız varlığımızı ortaya koyar. Örneğin bir ailede dünyaya geldiğimiz anda varlığımız başlar. O aile için önemli bir varlık halini alırız. Bizim varlığımızı gösterme biçimimiz bellidir. O ana kadar o ailede olmayan biz, o andan itibaren bakıma muhtaç, korumaya, beslenmeye muhtaç olarak o ailenin hayatına gireriz. Ağlayarak, sızlanarak ihtiyaçlarımızı sadece içgüdüsel olarak temin etmek için varlığımızı gösteririz. Biz artık varız ve bizim varlığımız da ailenin öncelikle mutluluğuna sebebiyet verir. Öyle ise var olmamızın ilk amacı mutlu etmektir o aile için. Biz bir ihtiyaç olarak onların seçimi doğrultusunda dünyaya geliriz. Bu ihtiyaç soyun devamlılığı için neredeyse bir vazgeçilmezdir. Demek ki varlığımızın bir sebebi de soyun devamıdır. Bizi dış dünyadan koruyan bir aile içinde yaşamak bizim ihtiyaçlarımızın karşılanması doğal bir olay gibidir. Anne babasından biri veya her ikisi tarafında terk edilen veya herhangi bir sebeple her ikisinden mahrum kalan bir bebeğin var olma amacı nedir? Bu durumda demek ki var olma amacı sadece ailemizin soyunu devam ettirmek veya onları mutlu etmek olamaz. Bir insanın varlığı rastlantısal sebeplere bağlı olabileceği gibi, onu yetiştiren ailenin veya toplumun ona verdiği yaşam biçiminin de rolü yok mudur? Çocukluk döneminde çevresinden ve ailesinden aldığı eğitim ve bilgiler, ileride o insanın yaşamında büyük rol oynar. Öğrendiği temel bilgiler ve toplum kuralları arasında iyi ve kötü daima vardır. Neye göre ve kime göre iyi olduğu ise kendi yaşam deneyimleri ile sabitleşecektir. Her insan dünyada yaşadığı süre içerisinde isteyerek veya istemeyerek bir şeylere etki eder ve yön verir. Bu yön veriş iyi veya kötü olabilir. Bu iyi ve kötü dediğimiz şeyler toplumlara göre farklılıklar yaratabileceği gibi, dünya bilgisinin bizlere öğrettiği kadar, kesin saydığımız bilgilerle de donanırız. Sevgi, iyilik, kötülük, saygı gibi kimi içsel kimi toplumsal bilgiler bizi biz yapar. Bir insanın hayatta var olmasından itibaren parmağını kıpırdattığı her hareketinde bir başka hayata etkisi kaçınılmaz olacaktır. Bu etki, fiili hareketler ve davranışlar ile olabileceği gibi sadece düşünce aktarma yolu ile de olabilir. Biz, inanç üzerine davranışlarını düzenleyen bireyler yetiştiriyoruz. İnançlarımızın doğru dediklerine bazen körü körüne inanıyoruz veya inançları reddederek yine başka bir inanca hizmet ediyoruz. Demek ki inanmak hayatımız için önemli bir olgu. Karşıtı gibi görünen bir şeylere inanmamak ta inanmadıklarımızı söylediğimiz şeylere duyduğumuz inançlar değil midir? Nedir o zaman var olmamızın amacı? Peki sahiden var olmamızın bir amacı var mı? Ben olması gerektiğine inananlardanım. Her ne kadar biz bu dünyaya isteyerek ve planlayarak gelmesek de, bu dünyada bize ait olan bir ömrü yaşayıp bitiriyoruz. Bizi dünyaya getirenler doğal veya başka sebeplerle hayatımızdan çıktıklarında, hayat bizim yaşayıp sona erdirmemiz için bizden ayrılmıyor. Bu da demektir ki biz, bize verilen hayatı sonuna kadar verimli bir şekilde yaşamak zorundayız. Neden verimli bir şekilde yaşamalıyız? Neden zorundayız? Bu hayatı seçmeyi düşünmedik ama sonlandırmak bizim elimizde iken neden sonlandırmayı düşünmeyiz? Demek ki hayatta bizi yaşamaya iten şeyler olmalı? Bizi yaşamaya iten ve bu yaşamdan zevk almamızı sağlayan şeyleri düşünmediğimiz halde ne ilginçtir ki severek ve isteyerek yaşamaya devam edebiliyoruz. Ancak bazı durumlarda tutunduğumuz tüm dalların kırılması bizim hayata olan bağımızın, yaşama sevincimizin yok olmasına, bu hayatta ki varlığımızın gereksiz, fazla olduğu duygusuna kapılmamıza sebep olur. Bu da bir soruyu aklımıza getirir. Yaşama sebebim ne? Etrafımızdaki her şey demek ki bizim algılarımızla bize yaşanılabilir veya yaşanılmaz gelmektedir. Etrafımızdaki her şey istediğimiz gibi ise bize yaşama sevinci ve hayatımıza anlam verir. Eğer etrafımızdaki şeyler bizim istediğimizden farklı ve kötü giderse ve üst üste gelen sıkıcı, hatta kötü olaylar karşısında çıkış bulamıyorsak yaşam anlamsızlaşır, yaşanmaz bir yer halini alır. Burada, etrafımızda olan biten olumlu ve olumsuz şeyleri değerlendirmeden geçmek istemiyorum. Her hareketimiz bizim ileriki yaşantımızda biçeceğimiz tohumlar gibidir. Ne ekersek ileride biçeceğimiz de o dur. Ancak bazen biz, bilmeden ektiklerimizi de biçmekteyiz. Bizim istemimiz dışında gelişen pek çok felaket ve olay hayatımızın kararmasına da sebep olabilmektedir. Bunun sorumlusu da biz miyiz? Elbette değiliz. Ancak ne olursa olsun hayata ve "ben" ine önem veren bir birey pek çok felaketten hatta kötü olaydan ders çıkartır, yarın için elinde kalan ömrü yeniden bu şartların elverdiği oranda düzenleyebilir. Evet pek çok kötü olay ve felaket vardır ki insanı mahveder. Ölümler sarsar. Sevdiklerini kaybetmek yaşama sevincini elinden alır. İşlerinin kötü gitmesi, ticari bir batma, itibar kaybetmek gibi felaketler insanı yaşamdan kopartma noktasına getirir. Asıl mesele şudur ki; Ne felaket gelirse başına, ölüm denen son gelmedikten sonra hayat devam eder. Yine acıkır, uyur hatta bazen güler. Acılar insanın kalbinde sonsuza kadar yaşarsa bile, hayat insanın onu beklediği son dakikaya kadar gitmesi için yeni olaylar yaratır, avutur. Her şeye yeniden başlamak kimi için imkansızdır denir. Bence imkansız olan, hayata bile bile son vermedikten sonra yeniden bir şeylerin başlamamasıdır. O zaman felaketle elimizden alınan şeyler bizim biriktirdiklerimiz midir? Biz bebeklikten çocukluğa, çocukluktan gençliğe, gençlikten olgunluğa, olgunluktan yaşlılığa yürürken hayatımızı biriktirmiyor muyuz? Acaba var olma amacımız biriktirmek midir? Ne için biriktiririz peki? Bilgiyi, eşimiz ile olan deneyimleri, çocuklarımızı büyütürken öğrendiklerimizi, işimizi yapabilmek adına aldığımız eğitimi, dost kazanmayı, okumayı, toplum içinde sayın olmamızı sağlayacak bilgileri ne için biriktiririz? Bu birikimler, bizim kendimizi iyi hissetmemiz ve istediğimiz, düşlediğimiz yaşamı elde etmek için bir ömür harcamaya değen şeyler, kullanmak için değil midir? Bunları kullanınca ne oluyor peki? Mutlu, saygın, iç huzuru olan bir "ben" den başka bir amacımız mı var? Var olmanın amacı mutlu, saygın, iç huzurlu olmak diyebilir miyiz? Eğer cevabımız evet ise, bu bizden başka kime faydalı? Etrafımızdaki insanlara faydalı diyorsak eğer, bizim etrafımıza faydalı olmamız var olmamızın amacı değil mi? Etrafımızdaki insanlar için mi faydalı olmayı hayal edip bir ömür biriktiriyoruz? Ben bu birikimden etrafımız fayda gördüğü halde, bu birikimin kendimizin mutluluğu için olduğunu düşünüyorum. Bu durumda demek ki yaşamın ve var olmanın amacı, yaşadığım süre içerisinde biriktirdiklerimle mutlu, huzurlu, sağlıklı olmak ve yaşadığım sürece güzel şeylere sahip olmaktır. 

DENEMELERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin