2 • 'Terlik Mağduru'

190K 13.8K 7.6K
                                    

Multimedya: maNga - Rezalet Çıkarasım Var

Keyifli Okumalar...

🍀

Hocaya amansız yakarışlarım sonucu ödevin süresini bir hafta daha uzatabilmiştim. Yoksa Ahmet'in kesinlikle kalbine inmek üzereydi. Hatta bir ara kalbini tutunca Ali Rıza bey gibi koltuğa yığılıp kalacak diye korkmuştum. Ve şimdi o bir haftalık süre bitmişti. Zar zor bitirdiğim ödevi Ahmet'le teslim edip eve doğru yol alırken aklımda sadece tek bir şey vardı.

Çay...

Kapıyı açıp ayakkabılarımı karşı duvara doğru fırlattım, ilk uğrak yerim mutfaktı. Su ısıtıcısını çalıştırıp artık her bir tarafı soyulmuş eski ahşap sandalyelerden birine kendimi attım. Allahtan karşı dairedeki FBI teyze -Bir kaç kez beni kapıda sorguya tutmuşluğu vardı- birkaç hafta önce bize bu sandalyeleri vermişti de sıra gecesindeymiş gibi yerde oturmuyorduk artık. Tabii masayı da.

Üniversite hayatıyla ilgili yanlış bilinen şeylere birkaç örnek daha vereceğim. Öyle saray gibi bir evde yaşayacağınızı, yiyip içip gezeceğinizi sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz. Salonda oturacak ikinci el bir koltuğunuz varsa şanslısınızdır. Zira öğrenci olmak toplama evde yaşamak demektir. Açlık demektir. Makarna demektir. Denkleştirilememiş kira, kesilen doğalgaz demektir ki biz bizzat hepsini yaşamıştık.

Kapıdan gelen anahtar sesiyle başımı çevirip kim olduğuna baktım. Aslında bakmama gerek de yoktu çünkü savrulan bir ayakkabı vakasıyla Elif geldiğini belli etmişti. Ardından içeri giren Gül'se yine hanımefendiliğinden hiçbir ödün vermeden zarifçe ayakkabılarını çıkarıp kenara koymuştu.

Sanırsın buna evde annesi zarafet dersleri için özel hoca tutmuş.

"Yemekte ne var?" diye seslendi Elif.

"Dünden kalan makarnayı yeriz," dedim istemeye istemeye.

"Dün de öyle söylemiştin Esra. Ayrıca o makarna dünden kalmadı. Ondan önceki günden kaldı."

"Neyse ne."

İkisi de mutfağa girip kendilerini sandalyelere bırakırken ben ısıtıcının kaynama sesiyle ayağa kalktım. Demliği ocağın üzerine koyup çayı demledim çünkü sallama çaydan pek haz etmezdim. Bir Karadenizli o çayın hakkını verirdi.

"Ne yiyeceğiz?" diye yakındı Elif. "Ne yiyeceğiz arkadaşlar? Bu durum ciddi! Olağanüstü hal ilan ediyorum!"

Gül bir kaç saniye düşünceli bir şekilde dudağını kemirdi. Gözlerinde bir ışık parlarken masaya doğru eğilip "Herkes cebindeki parayı çıkarsın," dedi.

Elimi ceketimin cebine sokup olan ne varsa çıkardım. 5 TL, 25 kr. Elif de masaya bir kaç bozukluk çıkardı. 5 TL, 10 kr. Gül'den de 4 TL çıktı.

Soru şuydu: Üç arkadaşın paralarının toplamı Burger King'de bir menü bile zar zor alırken ne alırlarsa doyarlardı?

"Pirinç var mı?" dedi Gül.

"Var. Ne olacak?" dedim.

"Tavuklu pilav yapalım." Birden neşeyle havaya fırlayıp "Tavuk alıp geliyorum," dedi. Ayakkabılarını ışık hızıyla giyinip o hanımefendi kız adeta günlerce aç bırakılmış bir leopar edasıyla gözden kayboldu.

Elif'in de gözleri parlamaya başlamıştı çünkü bir sünnet düğününe dalmaksınız tavuklu pilav yemek bizim için lüks sayılırdı ki sünnet düğününe dalıp tavuklu pilav yemişliğimizde vardı. Kredi günü yakındı ve biz de şu an meteliğe kurşun atıyorduk. Ailemin durumu çok kötü değildi. Diğerlerinin de öyle. Yine de onlara çok yük olmamak için çok para istemiyorduk. Zaten üçümüzde öğrenim kredisi alıyorduk. Elif ise part time bir kafede çalışıyordu. Ben de bir kaç kez çalışmayı denemiştim ama sonunda çenem yüzünden şutlanmam uzun sürmemişti. Şimdi ise yine en yakın zamanda bir iş bulmam gerekiyordu.

KÜFÜR YOK! Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin