Multimedya: Zeynep Bastık - Her Yerde Sen
Keyifli Okumalar...
☘
Akın KorutürkElimdeki kalemi ritmik bir şekilde kantindeki masaya vururken sıkıntıyla nefesimi dışarı üfledim. Allah'ım! Bu kız ne zaman susacaktı? Saatlerdir başımda vır vır edip duruyordu. Saniyede en az üç kelime konuştuğuna yemin edilirdim ama ispatlayamazdım. İşkence çekiyordum resmen. Kulaklarım bile uğuldamaya başlamıştı. Bir de parfüm şişesine düşmüş gibi kokmuyor muydu? Resmen burnum hissizleşmişti. Voldemort gibi hissediyordum şu an. Şeyda da gözümde şu an bir Harry değilse ne olayım?
"Sonra o sarışın yelloza dedim ki..."
"Şeyda..." dedim bıkkınlıkla. "Senin dersin yok mu?"
Önce yüzü düştü, sonra dudaklarını büzdü. Mavi lensli gözleriyle yavru köpek bakışları atarken, "Seni sıkıyor muyum hayatım?" dedi.
"Bak kızım! Öncelikle ben senin hayatın falan değilim ve bunu sana zilyonuncu kez söylüyorum ve evet, artık yelloz, oje, dip boyası muhabbetinden kusmak üzereyim."
Kırmızıya buladığı dudaklarını sarkıttı ama sonra yine gülümsedi. Jokere benziyordu bu kız ya, çok korkunçtu. "O zaman sana kahve alayım da biraz da sen anlat. Hem belki yeni evinin adresini de verirsin."
Evet, bir şeyi hep es geçiyordum. Şeyda da hakaret işe yaramıyordu. Kız toprak yola dökülmüş zift gibiydi. Üzerine çakıl taşı döksen içine çekiyor ve aynı yapışkanlığına devam ediyordu. Sırf onun bu yapışkanlığı yüzünden evimi ara bir sokaktaki eski bir eve taşımıştım. Allah'ım, ben bu kızdan ne zaman kurtulacaktım?
"Şeyda'cığım," dediğimde oradaki -cığım ekinden dolayı gülümsemesi kulaklarına vardı. Daha da jokere benzedi ama ona sorsan, o Adriana Lima'dan bile daha güzeldi.
"Evet bebeğim."
Keşke küçük kız kardeşimin Barbie bebeklerinin kafasını kopardığım gibi aynı muameleyi bu kıza da yapabilseydim ama o yine de bir yolunu bulup kopan kafasını yerine diker ve bana Bebeğim derdi.
"Fen ve Edebiyat Fakültesi'nin kantinindeki kahvelere bayıldığımı söylemiş miydim?"
"Öyle mi?" dedi heyecanla. "Hemen alıp geliyorum." Bu kız bu üniversiteyi cevap anahtarı üzerinde sayısal loto oynayarak kazanmamışsa ben de bir şey bilmiyordum. Fen ve Edebiyat Fakültesi kampüsün diğer ucundaydı. Neyse ki o bu topuklularla gidip gelene kadar geçirebileceğim rahat bir 20 dakika vardı.
Şeyda gider gitmez biri masaya gürültüyle kitaplarını bıraktı. Başımı kaldırınca Burak'ın yorgun bakışlarıyla karşılaştım. "Şeyda değil miydi o?" dedi birden sırıtarak. "Nereye gidiyor?"
"Fen ve Edebiyat Fakültesi'nin kantininden bana kahve almaya."
Sandalyeyi çekip otururken güldü. "Çok acımasızsın Akın!"
"Hak etti. Bana dip boyasını anlatıyor ya! Dip boyası gelmişmiş ama kuaförü öldüğünden boyatamışmış, o da tam ölecek zamanı bulmuşmuş. Kafadan kırık bu kız oğlum!"
Burak güldü ve hemen ardından telefonunu çıkarıp birini mesaj yolladı. Sonra telefonu masaya bırakıp kahve almak için ayaklandı. O gidince gelen mesaj sesiyle telefonunu önüme çektim. Gönderen kısmında Esra yazıyordu.
"Evet, Okuldayım. Yeni geldim."
Ne oluyor lan? Bunlar mesajlaşıyorlar mıydı bir de? Keşke telefonunu sabah o sarışın kıza vermeseydim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜFÜR YOK!
Humor*Tamamlandı* "Sence bizden bir cacık olur mu?" dediğimde önce bana öylece baktı, sonra kahkahalarla gülmeye başladı. Öyle ki boynumdaki kolunu çekip dizlerine dayadı ve katıla katıla gülmeye devam etti. "Lan ne gülüyorsun?" diye sinirle sordum. Teyz...