12. Bölüm 'Kalbe Düşen Huzur'

5.5K 499 119
                                    

'Kalbe Düşen Huzur'

Bugünkü dersi öğleden sonra başlamıştı Güneş'in. Yeniden eski okulunda olmak kendisine güç vermişti resmen. Hoş asıl gücü Doğu'dan aldığını bir ara kendisine de itiraf etmesi gerekiyordu ya... Henüz bunları itiraf edecek kadar güçlü değildi. Oysa Anıl hayatına girmeden önce nasıl da güçlüydü. En azından kendisini öyle hissediyordu. Pekala bir şehir de bilmediği bir kültürle yaşadığı düşünülürse güçlü kısmında hala durabilirdi. Lakin hayatı bir güzel tepe taslak olunca o güç ondan gitmişti ve yerini korku almıştı sanki... Bu güçsüz hallerinden kurtulmalıydı. Eskisi gibi olmak için kendisine yeniden güvenmeliydi.

Üniversite öğretmeni olarak bugün üçüncü dersiydi. Neyse ki öğrencileriyle arasında negatif bir elektrik meydana gelmemişti. Dersler aşırı eğlenceli olmasa da orta düzeyde devam ediyordu. Ki Güneş için bu son derece iyiydi. Yani en azından gençlerdi ve ne için burada olduklarının bilincindeydiler. Önceki tecrübeleri düşünülürse şu anda cennette olduğunu da söylene bilinirdi.

Dersinin bitimine beş dakika kalmıştı ve zaten herkesin enerjisi de yavaşça aşağı inmeye başlamıştı. Buraya geldiğinde ayrılmak zorunda kalan öğretmenin koreografisiyle devam ediyordu. Zorlanmamasının temel nedeni de kendi öğrencilik dönemindeki koreografiyle aynıydı. Yeniden bir koreografi oluşturmak yerine bildiği daldan gitmek en mantıklısı gelmişti.

"Pekala bugünlük bu kadar yeterli," dediğin herkes kendisini yere bıraktı. Güneş ince topuklularının üzerinde onlara yaklaştı. "Size ödev veriyorum. Haftaya olan dersimizde, sizin için en iyi bale dansçısının biyografisiyle, onu tamamlayan bir dansıyla geleceksiniz. Kendinizi onunla neden bağdaştırdığınızı da anlatmanızı isteyeceğim. Ona göre hazırlıklarınızı tamamlayın."

Herkesin sessizce kalışı ve gözlerindeki mutlu oldukları ifadeyi görünce Güneş, çantasını ve defterini alıp sınıftan çıktı. Odasına doğru yürürken aklına Doğu'yu arama fikri geldi. Genelde arayan taraf hep o oluyordu. Açıkçası görüşmek isteyen tarafta hep o oluyordu. Ve Güneş onunla bir ilişki istiyorsa, ilişkideki eşitliği koruması gerekirdi. Evet kesinlikle onu aramalı hatta yarın sabah bir şeyler yapmalılardı, mesela kahvaltı! Doğu mükemmel kahvaltı hazırlıyordu, yeniden yemek yeme günahına girebilirdi.

Kimseye Doğu'yu anlatmayınca mantıksızlar için boğulmuyordu. Evet hiçbir arkadaşına Doğu'yu anlatmadan onu yaşamalıydı.

Aklındaki düşüncelerini onayladığında tam karşı taraftan kendisine doğru gelen sert bakışlı arkadaşını görünce yerinde durakladı Güneş. April çok sinirli görünüyordu, ki haklıydı da. Arkadaşı New York'a yeniden gelmişti ve sağ olsun kendisine haber verme zahmetinde bulunmamıştı. Bir kere bu arkadaşlık kuralına aykırıydı, öyle bir hakka kesinlikle sahip değildi.

Güneş arkadaşının çok sinirli olduğunu o çikolata yüzünden, en önemlisi de yeşil gözlerinden anlayabildi. April onu belli ki öldürmeye gelmişti. "Siktir!" diye ağzının içinden söylendi. Yapması gereken en mantıklı şey gülümsemekti, lakin April bunu yutmayacaktı. O halde ikinci yapılması gerekeni yapmalıydı, tam şu anda kaçmalıydı. Ve öyle de yaptı. Topuklarının üzerinden hızla dönüp hemen geldiği koridora doğru hızlı adımlarla ilerleyemeye başladı.

"Seni kaçak, benden kaçamazsın!" diye bağırınca April, etraftaki gözler ona döndü. Neyse ki bu April'in pek de umurunda değildi.

Güneş ona cevap vermedi. O sırada dans sınıfından çıkan öğrencileri iyi akşamlar diyerek yanından geçiyorlardı. Gülümseyerek onlara iyi akşamlar derken April kaçmaması gerektiğini ona bir kez daha hatırlattı. Koridorun sonuna geldiğinde Güneş, pes etmek zorunda kaldı. April kendisini şu anda önünde bulunduğu uzun camdan aşağı da atsa artık kaçabileceği bir yer yoktu. Acaba tam düştüğü anda kanatları meydana çıkıp havalanma şansı kaçtı? Küçükken Meryem Ana'dan bunun olmasını o kadar çok istemişti ki hala umudu olabilecek olmasındandı!

SEN HAYALİMDE YOKTUNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin