21. Bölüm 'Son Umut-tu'

4.9K 491 94
                                    

Bölüm şarkısı; Mary J Blige - Sorry Seems To Be The Hardest Word

'Son Umut-tu'

Bu yıl kasım ayı tüm kasvetiyle gelmişti. Yağmurun hiç dinmediği, sonbahar yaprakların sürekli uçuştuğu bu ay, aşktan çok uzaktaydı. Birbirlerinden uzakta geçen tam koca yedi ay. Doğu bu olayı arkadaşlarına anlatmaktan kaçınmıştı, Güneş'se sadece yakın iki arkadaşı bildiği için onlara demekle yetinmişti. Herkes ayrıldıklarını biliyordu, lakin kimse nedenini sorgulamak istememişti. Zira ikisinin de bundan kaçındığı gün gibi ortadaydı ve gözlerindeki o hüzün kırıntıları çok net bir biçimde belli oluyordu. Bazı hislerin zamana bırakılması gerektiğinin farkındalardı. Bu tip durumlarda kişinin üzerine gidip onu kaybetmek yerine, onu zamanla yalnız bırakıp kendi düşüncelerine adamaları daha mantıklıydı. Çünkü ne olursa olsun, bir insan ihtiyaç duyduğu anda zaten karşısındaki kişiye kendini açabilirdi.

Geçen aylar ikisi için de farklı geçmiş değildi. Doğu elinden geldikçe kardeşinin yanında olmayı başarabilmişti. Hatta son üç aydır da Buse kendisiyle Amerika'daydı. Doğu'nun gözlemlediği kadarıyla Buse kendisini önceki yaşadığı olaya göre daha hızlı toparlamıştı. Öyle ki kendine gelir gelmez, abisinden o gün ona söylediği sözler için özür dilemişti. Doğu kardeşi normal yaşantısına geçtiği anda tüm bildiklerini anlatmaktan kaçınmamıştı. Buse duyduklarından sonra Anıl'a olan nefretinin katbekat arttığını hissederken, Güneş'e tepki verememişti çünkü o sıralar ona kızgın ve kırgındı. Göz göre göre Anıl'la olan ilişkilerine göz yumduğu için biraz öfkeliydi de, ne var ki yine de Güneş'le Doğu'nun ayrılık sebebi olmak istemediğine karar vermişti. Şahsen kendi gözleriyle görmüştü Güneş'in abisine nasıl âşık baktığını ya da abisinin Güneş'e... Bazı hataların affedilme olasılığının yüksek olduğuna inanıyordu. Onun abisiyle olan aşkı kendisinin kötü hissetmesine sebep olmazdı, bunu kalpten hissediyordu.

Velakin Doğu kardeşi gibi düşünemiyordu. Güneş'e giderse kardeşine ihanet edecekmiş gibi bir hisse kapılıyordu. Ayakları onu sürekli geri çekerken, zamanla düşünceleri de hep ona gitmeyi ertelemeye başlamıştı. Erteledikçe de aradan yedi ay geçmişti. Onu öyle çok özlemişti ki nasıl yaşamaya devam ettiğini bilmiyordu. Sırf onunla karşılaşmamak için verdiği o ulvi mücadeleleri düşününce kendisine çok kızıyor, akabinde de bunun en doğrusu olduğunu kabul edip iyi yaptığını düşünüyordu.

Yerinden kalktığı gibi hemen odasında bulunan banyoya geçip elini yüzünü yıkadı. İçeriden gelen seslere kulak verip odasından çıkmasıyla kardeşinin kahvaltı hazırlandığını gördü. Mutfağın olduğu bölüme geçtikten sonra "Günaydın bir tanem," diye selamladı kardeşini.

Buse abisine bakıp içten bir şekilde gülümsedikten sonra "Sana da günaydın abiciğim," dedi. Kahvaltılıkların hepsini hazırlamış olduğundan hemen yüksek taburenin birine oturdu. "Çaylar da elinden öper haberin olsun," diyerek abisine neşeyle baktı.

Doğu kardeşinin her geçen gün daha iyi olduğunun elbette ki farkındaydı. Lakin bugün onda daha başka bir enerji vardı. Tezgâhın oraya geçtikten sonra "Uyandırsaydın birlikte de hazırlardık kahvaltıyı," dedi.

"Oho seni bekleyene kadar aç kalırımdır," derken ağzına küçük bir dilim jambon yolladı Buse.

Doğu, kardeşi ve kendisine çay koyduktan sonra onun karşısına oturdu. Çaylarını yudumlamaya başladıklarında Buse'yi süzmeye başladı. "Buseciğim bu insanı mutlu eden neşeni neye borçluyum?" diye gülerek sordu.

"Çünkü mutlu uyandım. Çok mutlu bir rüya gördüm. Hayatımın geri kalanını üzülerek yaşayamam değil mi? Benim hayatımdan giden kişi kaybeder, ben değil!" Öyle kendinden emin bir şekilde konuşuyordu ki Buse, Doğu aylar önceki Buse'yle şu andaki Buse arasında milyonlarca fark bulabilirdi.

SEN HAYALİMDE YOKTUNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin