20. Bölüm 'Güneş Tutulması'

4.8K 522 162
                                    

Bölüm şarkısı; Burcu Tatlıses - Ay

'Güneş Tutulması'

Bedeninde hissettiği ağrıyla gözlerini aralayan Güneş'in ilk işi yatağın diğer tarafındaki Doğu'ya bakmak oldu. Onu yayında göremeyince kalbi bir boşluktan aşağıya kaydı. Dudaklarını aralayıp Doğu'ya seslenmek istedi, lakin sanki biri dilini damağıyla yapıştırmıştı da konuşmasını engellemişti. Gözleri yuvalarından kaçıp odanın dört bi yanına yayıldı. Doğu'nun dün giydiklerini bulamadı, ancak kulağına yavaş yavaş dolmaya başlayan sesle rahatlamaya başladığını hissetti. Doğu gitmemişti. Hala umutları var demek miydi bu? Böyle hissetmeye başladığına göre buna sarılacaktı, böyle bir umut yoksa bile o umudu yaratacaktı.

Yerinden kalktığı zaman dizlerindeki ağrı kendisini yeniden hissettirdi. Giymiş olduğu kısa şortu nedeniyle dizlerindeki banda bakıp yüzünü buruşturdu. Yani bu olay, çöldeki bedevi olayına dönmüştü. Bu kapkaç olayında her zaman ben kendimi korurum mantığıyla bakıyordu ancak dün tam anlamıyla hayal kırklığı olmuştu. Hoş, dünün hayal kırıklığını o olaya bağlaması saçma olurdu. Yine de çantası da gitmemiş olsaydı güzel olurdu. Bundan üç yıl önce o çantayı Anıl yıldönümü hediyesi olarak almıştı. Fiyatı Halime cadısının yüreğini hoplatacak türdendi. Hadi ama ne saçmalıyordu ki, o çantayı çok seviyordu evet, ancak o çanta o iş bozan pisliğin hediyesiydi. Bu demek oluyordu ki inşallah o çanta paramparça olurdu!

Allah'ın belası herif, yeterince hayatının içine sıçmamış gibi utanmadan birde sıvama aşamasına geçmişti. Bu nasıl bir işti aklı almıyordu. Tamam kendisinde de suç vardı, ne var ki bu Anıl'ın suçunun yanında görünmüyordu. Bir kere kendisi kaybetme korusu yüzünden açıklayamamıştı gerçekleri. Hatta ilk başlarda Doğu'yla kesin ayrılırız gözüyle baktığı için ilişkiye, söyleme gereği duymamıştı. Velakin kimse duygularına yön veremiyordu, evet veremiyordu. Kimse bu konuda üstünlük taslayamazdı. Yön verilebilseydi şayet, Güneş bunu ta Anıl zamanında yapar başarı belgesini de alırdı. Anıl'ın o sütü bozuk mesajı yeniden aklına geldiği anda, sinirle bir küfür savurdu sessizce.

Odadan çıktıktan sonra önce banyoya geçip yüzüne soğuk su çarptı. Bu sırada avuçlarındaki yara bandını çıkarttı. Elini havlu kâğıtla kuruttuktan sonra yara bandı aradı banyo da lakin bulamadı. Yüzünü buruşturup kork adımlarıyla salona geldiğinde girişte durdu ve içeriye baktı. Doğu'yu terastaki koltukların birinde otururken buldu. Elinde beyaz kupasıyla karşısındaki manzaraya dalmıştı. Yan bir şekilde oturduğu için yüz ifadesini seçebiliyordu. Keşke miyop olsaydı da seçmeseydi. Onun o tatlı suratı öyle sert bir ifadeye bürünmüştü ki bu Güneş'in yüreğini acıtmaya başladı.

Terasa açılan kapının oraya geldiğinde derin bir nefes alıp Doğu'nun oturduğu geniş koltuğun bir ucuna oturdu. Dağınık olan ve yanına düşen saçlarını kulağının arkasına koyduktan sonra Doğu'ya döndü. "Günaydın," derken sesini kendisi bile zor duydu. Doğu sadece başını salladı. Güneş'e birkaç saniye baktıktan sonra yeniden bakışlarını karşıdaki manzaraya verdi.

Dün gece kısa bir ara uyuduktan sonra uyanmış ve sabah kadar Güneş'i izlemekle günü karşılaşmıştı Doğu. Onu affedecek bir sebep aramış ama hiç bulamamıştı. Hiçbir şey mantıklı gelmiyordu kendisine... Bu ona çok kırıldığı için olabilirdi. Bu kırgınlık devam ettikçe de onu anlamak çok da zorlaşıyordu. Kafasını bir türlü toparlamıyordu, ancak dün akşam yaptığı hatanın aynısı yapmayacak kadar bilinçliydi. Ne var ki bir an önce toparlanmalı ve ailesinin evine gidip yarın ki düğün işini sonlandırmalıydı. Zira bir karar almıştı, bedeli ne olursa olsun Buse ve Anıl evlenmeyecekti. Farkındaydı, Buse bu olaydan en çok yara alan taraf olacaktı. Onun az yara alması için elinden gelenin fazlasını yapacaktı, ancak bu engellenemezdi biliyordu.

SEN HAYALİMDE YOKTUNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin