1-Savior

8.3K 272 152
                                    


Kanada'nın soğuk havasını ciğerlerim yeni solumaya başlamış olsa da, kısa sürede alışmıştım. Kanada'da ki havanın Londra'ya benzediğini söyleyebilirdim ama bir fark vardı. O da bardaktan boşalırcasına yağan yağmur ve gri- siyah arası renklerdeki bulutlardı. Valizimi sürükleyip etrafta ismimin yazdığı bir pankart varmı diye bakındım. Gözlerim gülümseyerek bana bakan çifte ve üstünde mavi italik bir yazıyla 'Lucy Williams' yazan pankarta kaydı. Ablam Grace ve nişanlısı Dylan bana el salladılar.

Hızlı adımlarla, daha doğrusu valizimin el verdiği hızda yanlarına ulaşıp kollarımı sarılmak için beni bekleyen ablamın boynuna doladım.

"Seni çok özledim,Lucy. Tanrım, ne kadar da büyümüş ve güzelleşmişsin."

Ablamdan sonra Dylan'ın uzun kolları çevreledi bedenimi. Dylan benim olmayan abim gibiydi.

"Hoşgeldin, küçük cadı."

Kıkırdadıktan sonra hafif geri çekilip, "Bu konuda anlaştığımızı sanıyordum?"diye sitem ettim. Sırıtıp yanağımdan bir makas aldıktan sonra, benim zor bela taşıdığım valizimi tek hamlede eline aldı ve hiç zorlanmadan ilerlemeye başladı. Ablamla bakışıp güldükten sonra kol kola girip onu takip ettik.

Siyah lüks arabanın önüne geldiğimizde Dylan bavulumu bagaja koyup binmemiz için önce benim, sonra ablamın kapısını açtı. Centilmenliğine gülümseyip, arabaya bindim. Dylan ve Grace'de bindiğinde, Dylan hemen arabayı çalıştırdı. Araba çalışınca, kalorifer de çalıştığı için biraz ısınmıştım.

"Demek dans bölümü kazandın, ha?" Dylan dikiz aynasından sorarcasına baktığında, başımı sallayıp,"Evet."diye mırıldandım. Dylan da bu sıra da camı hafifçe açmış ve cebinden siyah bir çakmak ve kırmızı renkte bir sigara kutusu çıkarmıştı. Kutuyu yavaşça açtı, bir sigara çıkardı ve bir eliyle direksiyon hakimiyetini kurmaya çalıştı. Ablam gözlerini devirdikten sonra,"İçme diyorum sana,"diyerek sigarayı alevlemesine yardım etti ve Dylan keyifle zehirli dumanı vücuduna aldı, bu arada ablama tuhaf ama hoş bir parıltıyla bakmıştı. Bir kaç dakika sonra biriken külü silkip, hafifçe öksürdü.

"Bir kerede sözümü dinle," Endişeli mavi gözler, Dylan'da dolandı ve tek tek her bir santimini özenle kaydetti zihnine.

Dylan gülümseyip Grace'in elini güven vermek istercesine sıktı. İkisi bakışırken bende yeni okulum hakkında düşünüyordum. Yeni okulum, yeni evim ve belki yeni arkadaşlar... Hayatım oldukça değişecekti. Dalgın dalgın camdan dışarı bakarken, Dylan parmaklarını yüzümde şıklatarak girdiğim tuhaf dünyadan sonunda beni çıkardı.

"Lucy? Daldın gittin, güzelim. İyi misin?"

Ablamın endişeli gözleri bana döndü. Mavi gözlerinden hafifçe kıvrılan endişe ateşi, bedenimi ısıtmıştı sanki.

"Lucy? Bir sorun mu var?"

Sonunda cevap vermem gerektiğini hatırladığımda, gözlerimi kırpıştırıp gülümsedim.

"Ah, hayır sorun yok. Sadece biraz yorgunum ve dalmışım."

"Pekala, akşama yemek istediğin birşey var mı?"

Düşünür gibi yaparak,"Farketmez,"diye mırıldandım. Ablam yemek yapmayı tamamıyla öğrenmiş miydi ki?

"Sanırım, pizza söyleyeceğim."diye düşünceli bir sesle konuştuğunda, kıkırdayıp başımı salladım. Evet, öğrenmemişti.

Birkaç dakika sonra büyük, güzel bir evin önünde durduk. Uçuk mavi, evin geneline hakimdi. Büyük bakımlı bir bahçesi ve havuzu bile vardı.

There's Nothing Holdin' Me Back // Shawn MendesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin