Koşu maratonu için erkenden kalkıp kendime kahvaltı hazırladım ki bu pek yaptığım bir şey değildir.
Kahvaltımı yapıp odama gittim turuncu saçlarımı tepeden bağladım, üstüme mavi bol bir tişört altıma da siyah eşofman geçirdim. Eşofmanımın cebine anahtarımı ve paramı koyup yanıma su şişesi alıp çıktım.
Pek enerjik hissetmiyordum. Kronik yorgundum ben. Sabah kalkarken bile yorgun olurdum.
Ve bu maraton bedenimi daha yorgun yapacaktı eminim. Ama olumlu yönlerini düşünmeye çalıştım. Lisa'nın dediği gibi birileriyle tanışabilirdim. Ama biriyle tanışmak iççin fazla içine kapanıktım.
Yine de son 1 ayımı düşündüm. Yeni arkadaşlarımı. Çabuk kaynaşmıştım ki bu benden beklenilecek bir şey değildi yine.
Ve de daha önce bir erkekle böyle Chanyeol ve Baekhyun'la olduğum gibi arkadaş olmamıştım. Tabiki platonik olduğum süper seksi çocuklar vardı eski okulda ama bu farklıydı işte.
Adı üzerinde platonik. Uzaktan seyreder, hayal kurar ve iç çekersin. Hepsi bundan ibarettir. Gidip konuşmaya cesaretin olmaz ama bir süre sonra da platoniklik denen şeyden bıkarsın.
Belki artık farklı olur ha? Umarım...
Kendi kendimle olan iç muhasebemden sonra evden çıktım. Kulaklığımı yanıma almamıştım. Kendimi dışarıya kapatmayacaktım bugün.
Okulun önünde oluşan kalabalığa katıldım. Bir süre orada dikildikten sonra yanıma Chanyeol ve Baekhyun geldi. Baekhyun enerjisinden taviz vermeden şakıdı.
"Günaydın Rose."
"Günaydın." İkisine de gülümsemiştim. Chanyeol de kalp çarptıran içten bir gülücük göndermişti. Gülümsemesini bütün gün izleyebilirdim.
"Hey Rose! Sana diyorum."
"Ha."
Kolumu dürten kişiye baktığımda Lisa olduğunu gördüm. Sarı kabarık saçlarını açık bırakmıştı ütüne siyah altına ise gri eşofman giymişti. Tabiki havalıydı.
"Bu kadar belli etmesen diyorum." diye mırıldandı Lisa.
"Ne?"
"Hoşlandığını diyorum bu kadar belli etme."
Ne diyeceğimi şaşırmıştım. Bize bakan Chanyeol ve Baekhyun'a gülümsemekle yetindim.
"Bakıyorum da ikiniz kısa sürede çok yakın oldunuz." Baekhyun tek kaşını kaldırarak ve ciddiyetle söylemişti ki bu hali çok komikti.
Lisa kolunu omzuma attı.
"Kıskandın mı Baek? Senden daha arkadaş canlısı olabiliyormuşum değil mi?"
Lisa'nın bu rekabetçi hali hoşuma gidiyordu. Bazen onun gibi olmak istiyordum.
Lisa telefonu çalınca ekranına baktı. Yüzüne kocaman bir gülümseme yayıldı.
"Efendim Chitaphrr." Hepimiz ona döndük. Chitaphrr da neyin nesi?(Burdan isim annesi Johnny'ye selamlar."
"Birazdan çıkarız biz. Beni 3. ağacın orada bekle. Görüşürüz." dedikten sonra telefona öpücük gönderip telefonu kapattı."
"Ten mi o?" Chanyeol tahminde bulundu.
"Tabiki o başka kime öpücük gönderebilirim?"
"Annene?" Baekhyun da bir tahmin de bulundu.
Lisa gözünü devirdi. "Anneme Chitaphrr mı derim Baek?"
"Ten'e neden öyle diyorsun?"
"Gerçek adı Chittapon. Arkadaşı da ona Chitaphrr diyor ve ben söyleyince sinir oluyor."
"İnsan neden sevgilisini sinir etmek ister ki?"
"Sevgilin olunca anlarsın Chan."
"Olmadığını nerden biliyorsun?"
İşte bu cümle midemde bir şeyin fil misali oturmasına neden oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PLATONİK
Short Story"Cidden Rose. Bütün sınıf ondan hoşlandığını öğrendi ama o öğrenemedi. Sence de artık söylemenin vakti gelmedi mi?" Lisa bunu bilmem kaçıncı kez söylüyordu. Ne derse desin platoniklik benim kaderimdi. Ondan kurtulamıyorum.