Lisa ve kızlarla buluştuk. Onları bu kadar özlediğimi fark etmemiştim. Onlardan neden uzaklaşmıştım ben de bilmiyordum. Sadece herkesten çok bıkmıştım. Lisa ehliyet almıştı bu yüzden beni almaya eve geldi. Kapının zili çaldığında aynadan son bir kez kendime bakıp kapıyı açtım.
İkimiz de birbirimizi gördüğümüzde çığlık atmıştık. Çığlık atma fazlı bittikten sonra da birbirimize sarıldık.
Lisa'nin kahverengiye boyattığı saçlarını kokladım. Her zamanki gibi yine güzeldi.
"Rose- yah! Tıp okuyorsun diye dünyadan soyutladın kendini." Gözünü yoldan ayırmadan konuştu.
"Sen de benden farksızsın Lisa. Pratik yapmaktan başka bir şey yapmıyorsun."
"Mecburen yapmak zorundayım. Bir ton para ödüyoruz akademiye."
Lisa Seoul'un en prestijli dans okullarından birine girmişti. Ve karakterinde gözle görülür bir değişme vardı. Daha olgun ve yorgun görünüyordu. Ama yine de ışıl ışıldı.
"Ten'le nasıl gidiyor?"
Elleriyle direksiyonu sıktığında yanlış bir soru sorduğumu fark ettim.
"Ayrıldık."
"Ciddi misin?"
"Kendine başka bir kız bulmuş. Dediğine göre daha hanım hanımcıkmış."
"Allah belanı versin Ten. Kleopatra gibi kızı nasıl bırakırsın."
"Boş ver Rosie, zaten ilişkimiz sallantıdaydı. Daha fazla birbirimizi üzmeden ayrıldık işte."
Bir süre sessizce yola baktım. Lisa adına üzülmüştüm. Bütün bunlar olurken en yakın arkadaşı olarak ona destek çıkmamış sadece kendi problemlerimle uğraşmıştım. Ben berbat bir arkadaştım.
Buluşacağımız kafeye geldiğimizde arabadan indik. Lisa ile çok zıt görünüyorduk. Ben kaşmir boğazlı bir kazak, siyah jean ve bej rengi kaban giymiştim. O ise kısa siyah kazak, bol zincirli bir pantolon ve siyah büyük mont giymişti. Kafenin sıcak havası yüzğmüze vurduğunda gülümsedim.
Jennie ve Jisoo cam kenarındaki masadan bize el salladılar. Yanlarına koşup onlara sarıldım. Cidden çok özlemiştim. Jennie'nin bir abla gibi tavsiyeler vermesini, Jisoo'nun şebekliklerini...
Siparişlerimizi verdikten sonra neler yaptığımız hakkında konuşmaya başladık. Jisoo gelecek yılın üniversite sınavına hazırlanıyordu. Jennie ise hukuk okuyordu. Bölümünde Taeyong adında bir çocuğun sürekli onunla uğraştığını anlattı. Jisoo Baekhyun'la birlikte çıkacağı geziden bahsetti ve bizi de davet etti.
"Taehyung oppa gelmiş." Jennie elimi tuttu. Mezuniyet gecesinde olanları biliyorlardı. Hepsi bizzat görmüştü.
"Görüştünüz mü?" diye sordu Jisoo çekinerek.
Onlara rahatlatıcı bir şekilde gülümsemeye çalıştım.
"Okula beni görmeye geldi. Ona ne kadar kızgın olsam da onu affettim. Çünkü onunla tartışacak gücüm yok. Son iki ayı kaldı. Daegu'daki işi bitince buraya dönecek."
"Neler yaptınız? Senin gönlünü nasıl aldı."
"Uğraşmasına gerek kalmadı ki. Yüzünü görmem bile yumuşamama neden oldu."
"Özür dileriz Rosie. Senin zor günlerinde yanında olamadık." Jennie üzgünce söylendiğinde omzunu okşadım.
"Asıl ben özür dilerim kendime ve başkalarına olan kızgınlığımdan dolayı sizi kendimden uzaklaştırdım. Başlarda beni Chanyeol'den uzaklaştırmaya çalışıyorsunuz diye kızmıştım size. Ama siz benim iyiliğimi istiyordunuz."
"Rosie, Taehyung oppa seni sevdiğini söylemişti bana. Ve o birisini kolayca sevebilecek biri değildir. O yüzden seninle onun arasını yapmaya çalışıyorduk." dedi Lisa.
Dirseklerimi masaya koyup çenemi ellerimi dayadım. Sesimin titremesine engel olamadım.
"Kızlar ben üzgünüm." Ve ağlamaya başladım. Tam olarak neden ağladım bilmiyorum. Lisa'nın Ten'le ayrıldığını yeni öğrenmem beni üzmüştü. Derslerim çok yoğundu ve kafamı bile kaldıramıyordum. Ve Taehyung'la o geceden sonra eskisi gibi davranamıyordum. Taehyung aynı şekilde davranmaya devam etse de ben utanıyordum.
Kızlar oooow diyerek bana sarıldılar. Ayrılmamıza garson vesile olmuştu. Beraber gülüp eğlenerek yemeklerimizi yedik.
Jennie ve Jisoo birlikte metroya bindiler. Biz de Lisa'nın arabasıyla gittik. Beni evime bırakırken ona döndüm.
"Bu gece bizde kalsana, dertleşiriz."
Eve geldiğimizde annem bizi karşıladı. Bize süt ısıttı. Kendimi ilkokuldaymışız gibi hissetmiştim. Beraber benim odama çıktık ve ona pijamalarımdan verdim.
Ben yatağıma uzanırken o da karşımdaki koltuğa uzandı. Bir süre sessizce tavanı izledi. Sonra da gözyaşları akmaya başladı.
Niye ağlıyorsun diye sormadım. Ağlaması bitince zaten anlatacaktı.
"O Mina'ya gitti." Pijamamın kollarıyla gözlerini sildi.
"Bizim sınıf başkanı Mina mı?"
Başını salladı. Derin derin nefes alıp verdi.
"Bende ne eksikti Chaeyeong? Mina'da olup bende olmayan ne var?"
"Hiçbir şey Lisa, hiçbir şey. Sen mükemmelsin."
"Ama bu ona yetmedi. Sırf onunla yatmıyorum diye beni terk etti."
Kulaklarım karıncalanmaya başladı.
"O zaman şerefsizdir."
"Tamam neredeyse iki yıldır beraberdik ama kendimi hazır hissetmiyordum işte."
Yanaklarımı tuttum. O geceyi hatırlayıp duruyordum. Ben istemiştim ama şuan acayip şekilde utanıyordum.
"Chaeyeong? Ne oldu?"
"Bir şey yok."
"YA! Söyle!" Lisa kendi derdini unutmuşa benziyordu.
"Yoksa, yoksa siz yaptınız mı?"
"Lisa kapa çeneni."
Lisa üstüme atladı. "Doğruyu söyle dedim. Yaptınız mı?"
Elimle sus işareti yaptım, annem duyabilirdi.
"Vay be Park Chaeyeong sen neymişsin be."
"Lisa sus. Yeterince utanç verici zaten."
Bir süre sus tavanı izledik. "Nasıldı?"
"Ne nasıldı?"
"Taehyung oppa işte. Nasıldı?"
"YA!" Kıçını tekmeleyerek onu yatağımdan düşürdüm.
"Bak Lalisa, bir daha bu konuyu açarsan ağzını dikerim."
Lisa hınzırca parmaklarıyla ağzına fermuar çeker gibi yaptı. Gecenin kalanı boyunca eski okuldakileri çekiştirmiş ve bir sürü abur cubur yemiştik. Bu duyguyu özlemiştim. Birileriyle bir şeyler paylaşmayı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PLATONİK
Short Story"Cidden Rose. Bütün sınıf ondan hoşlandığını öğrendi ama o öğrenemedi. Sence de artık söylemenin vakti gelmedi mi?" Lisa bunu bilmem kaçıncı kez söylüyordu. Ne derse desin platoniklik benim kaderimdi. Ondan kurtulamıyorum.