Ne diyeceğimi bilememiş, cevap vermek yerine bön bön bakmıştım. Ciddi miydi? Benimle yaşa derken.
"Ben ciddiyim." Oh, şimdi de düşüncelerimi okuyabiliyordu.
"Taehyung bu kolay bir şey değil biliyorsun değil mi? Ayrıca ailemin buna sıcak bakacağını düşünmüyorum."
"Farkındayım. Şöyle düşünelim bir buçuk yıldır çıkıyoruz ve ailen beni seviyor gibi. Ev haftanın üç günü boş, sen zaten iki günde bir bendesin."
"İki günde bir sende olduğumu ailem bilmiyor ama."
"O da doğru. "
"Olmaz Tae, ben fakültenin yanında tek odalı bir ev tutarım olur biter."
Avustralya'da yaşamış olsak da ailem bu tür şeylere çok açık değildi. Ayrıca Taehyung'a yük olmak istemiyordum. O eve kardeşleri dikkatini dağıtıyor diye taşınmışken bir de ben gelemezdim.
Hem tek başına yaşamak nasıl bir şey ben de öğrenmek istiyordum. Tamamen kendi ayaklarım üstünde duramayacak olduğumun farkındaydım. Ailemden para alacaktım yine. Tıpta okuduğum için yarı zamanlı işe vaktim olmayacaktı. Yine de kendi işimi görecektim.
"Yine de bir düşün." dedi Taehyung yemeğini yemeye devam ederken.
Yemeğimizi yedikten sonra yorulduğumuzdan odalara gittik. Jisoo ve Baekhyun ortalıklarda yoktu. Hızlı bir duş alıp üzerime pijamamı geçirdim. Bir hafta sonra yine okula dönecektim. Bu yüzden ders çalışmaya başladım. Gözlerim ağrıyınca gözlüğümü taktım. Tokamı bulamadığımdan Jisoo'nun tokasını kullanarak saçımı ördüm.
Bir buçuk saat çalıştıktan sonra hala Baek ve Jisoo gelmemişlerdi. Taehyung'un odasına uğramaya karar verdim. Ayağımda otel terlikleriyle odasının kapısını çaldım. Taehyung altında gri eşofmanı, çıplak üstü ve kulağına taktığı kalemiyle kapıyı açtı.
"Çalışıyor muydun?"
"Sadece bir şeyler karalıyorum, gel."
Tıpış tıpış peşinden girdim. Yatağının üstü amblem karalamalarıyla doluydu. Birkaçını elime alıp baktım. "Yeni iş mi?"
"Hıhı, bir sakız firmasının logosu üzerine çalışıyoruz. Hangisi sence daha göze hitap eder."
"Bir bakayım." Müşteri gözüyle bakmam gerekiyordu. Ama yaklaşık on beş tane seçenek olduğundan seçmek zordu. Gözüme kestirdiğim üç tanesini önüne koydum.
Kağıtların kenasına işaretler koydu. Bu onun 'değerlendireceğim' deme şekliydi. Kağıtları toplayıp dosyasına koydu.
"Ah, sırtım ağrımış."
"Yat." Komutumla yatağa sırtüstü yattı. Saatlerce çalıştıktan sonra ona masaj yapardım. O kendi köşesinde bir şeyler çizer, ben ise masada kitaplara yumulup ders çalışırdım.
Ağırlığımı fazla vermeden bacaklarına oturdum ve çıplak sırtına masaj yapmaya başladım.
"Spor mu yapıyorsun?"
"Evet. Biraz kendime bakmaya karar verdim."
"Sigarayı da bıraksan süper olurdu."
"O biraz zor."
Bir şey demeden masaja devam ettim. Yeterince sigara yüzünden kafasını ütülüyordum zaten.
Taehyung'un telefonu titreşince onun yerine cevap verdim. Arayan Jisoo'ydu zaten.
"Oppa, Baekhyun sarhoş oldu kalkmıyor burdan."
"Neredesiniz Jisoo."
"Ah, Rose. Biz'+%%&/&&/()??)8^ dayız."
"Tamam geliyoruz. Taehyung Baek sarhoş olmuş hadi almaya gidelim."
"Lanet herif bir olaylar çıkarmadan durmuyor."
Üstüne bir tişört geçirirken içindeki abi ortaya çıkmıştı. Taehyung'un arabasına atlayıp bulundukları yere geldik. Sahil kenarındalardı ve Baekhyun üstü başı kum olmuş bir biçimde yatıyordu. Ve Jisoo'nun yanında bir adam daha vardı. Karanlık olduğundan göremiyordum.
"Jisoo?"
Seslendiğimde yanındaki adam sadece bedeninin üst kısmını bize döndürdü. Ve piç gülümsemesiyle konuştu. Bir yandan da elini selam vermek için kaldırmıştı. "Hi, bitches."
Taehyung da ben de elimizi şok olmuş bir biçimde göğsümüzün üstüne koyduk. Bunun burada ne işi vardı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PLATONİK
Short Story"Cidden Rose. Bütün sınıf ondan hoşlandığını öğrendi ama o öğrenemedi. Sence de artık söylemenin vakti gelmedi mi?" Lisa bunu bilmem kaçıncı kez söylüyordu. Ne derse desin platoniklik benim kaderimdi. Ondan kurtulamıyorum.