Deniz;
Berkay;
Son detayları da bitirdikten sonra bakışlarımı telefona çevirdim, fotoğraftan çıkıp profil fotoğrafını açtım. Numarasına ulaşabilirdim belki ama ben bunu aşırı taciz olarak gördüğüm için tenezzül etmemiştim. Şimdi kendi elleriyle vermişti. Memnun bir şekilde resmini izlerken gülümsedim. Bir ara çevrim içi oldu. Onun da benim çevrim içi olduğum zamanları kontrol ettiğini hayâl ettim. Ben gün boyu çevrim içi olduğu saatlerin notunu almıştım. Bir hafta boyunca aynı şeyi tekrarlayıp meşgul olduğu zamanların listesini çıkartacaktım.Telefon kucağıma düştü, hızla kaldırırken ekranı biraz elledim. Sonra mesaj gitme sesi geldiğinde yerimde sıçrarken rüya görüyor olmayı diledim. "Kahretsin! Kahretsin!" Kapıyı açık bıraktığım odanın girişinde belirdi abim.
"Ne oluyor?" diye mırıldandı gözlerini bana dikip.
"Hiç." diye homurdanırken telefonu kaldırdım.
Hju diye mesaj gitmişti. Ve altında mavi tik görünüyordu.
"Lanet olsun!" Abim delirdiğimden şüphelenir gibi beni izlemeye başladı.
O sırada ? şeklinde mesaj geldi.
Elim çarptı. Resmi tamamladım diyecektim de. yazdım. Neyseki yırtmayı başarmıştım.
Yarın sınıfta verirsin o zaman?
Tamam.
Klavyede kekelemiyorsun. Anında kıpkırmızı oldum. Bu sefer cool görünmeyi seçip görüldü atıp çıktım. Muhtemelen umrunda bile olmayacaktı ve ben de içim içimi kemirirken yine mesaj atıp kendimi rezil edecektim ama...
*
Sınıfta kulaklık takmış, müzik dinliyordum. Teoman'ın bir şarkısı, ben diyorum ki ikimiz için yazılmış. Ona söylesem şarkıya ne anlamlar yüklemişim diye ağzıma sıçar. Düşününce bile gözlerim dolacak kadar duygusal bir ben...
Yanıma doğru adımladığını duyunca doğruldum, başımı sıradan kaldırırken kulaklık kulağımdan düştü.
"Resim." diye mırıldandı. Çantamdan A3 kağıdı çıkartıp sıraya serdim. Bakışları resimde dolandı. "Beğendim. Şu köşeye," dedi sağ alt tarafı işaret ederek "dünyanın en güzel kızına yazar mısın?" İç geçirip HB kalemimi elime aldım. "Kusura bakma, yazım kötüdür." derken başını eğdi. Omuz silktim. O an konuşmayı bırakın, ağzımı açarsam kusacak gibi hissediyordum. Bana bu eziyeti bilmeden de olsa yaptığı için onu boğmak, sonra acıttığım noktalardan tek tek öpüp sarmak istiyordum. Daha iyisi, kusa kusa bütün organlarımı -öncelikle kalbim- çıkarıp önüne dizmek, nasıl kararttığını gösterip bedenimi önüne sererek dünyayı terk etmek istiyordum. Ama ona bir kere olsun sarılamadan ölmek de cazip gelmiyordu.
Ha ayrıca yazısını da biliyordum. İğrenç olması da umrumda değildi, yazısından bile öpebilirdim. Onun parmak uçlarından meydana gelmiş her şey bir eserdi benim için.
"Şey... Daha ne kadar kağıdı izleyeceksin?" Başımı kaldırıp ona baktığımda yüz ifadesi değişti. Başta anlamadım ama kağıttan bir şıp sesi gelince başımı kağıda eğmemle anladım. Gözlerimden yaşlar süzülüyordu. Zorlukla yutkundum, geri çekilirken kalemi bıraktım.
"Benim yazım da kötüdür." diye yalan söyledim. Sevgilisine sürpriz yapması için ona yardım etmeyi bünyem kaldırmıyor, gırtlağımdaki yumru şiddetle reddediyordu.
"Problem ne?" diye sorsa da sesindeki umursamazlık korkuttu beni. Yine de sesinden öpmek istedim yine onu. Yumruyu boğazımdan aşağı salma isteğiyle yutkundum zorlukla. Lütfen, umursamadığın hâlde umursar gibi yapıp daha fazla acıtma sol tarafımı.
"Gözlerim akıyor benim ara sıra." diye yalan söyledim yine. Başıyla ağır ağır onayladı.
"Ben yazacak birini bulurum." diye mırıldanıp resmi aldı, uzaklaşıp kendi sırasına oturdu. Yapmacık samimi olmasından iyidir. Samimiyetsizlik seviyesinden öptüğüm...
Yine onu izlerken defterimi çıkarıp resmini çizmeye başladım. Bu sefer gülerkenki halini zihnime getirip onu çizmeye koyuldum. Hep gülerken resmi olsun istemiştim ve hiç gülmeyen çocuğun gülerken fotoğrafına ulaşmıştım. Şimdi de resme dökecektim işte. Normalde ezberimden resim çizemezdim ama konu o olunca yüzünün bütün detaylarını bildiğim için portresini çizmek zor olmuyordu hiçte.
*
Resmim üç saat sürmüştü. Normalde en sevdiğim ayrıntı oldukları için gözlerini ön plana çıkartırdım ama bu resimde ön plana çıkacak olan dudaklarıydı. Bu yüzden alışkın olduğum göz gölgeleme işini bir kenara itmek zor oldu. Sonra dünyanın en güzel burnunu kağıda oturttum. Sonra aşk kokan gülüşü... Elmacık kemikleri fırladı yukarı sonra. Asker traşı saçlarını karaltılar halinde çizdikten sonra boynunu indirdim aşağı. Çene gölgesini boynuna çizerken birinin yaklaştığını hissedip defterimi kapattım, başımı sıraya eğdim.
"Görmek istiyorum." diye mırıldandı Berkay. Başımı ağır ağır iki yana sallarken ufacık da olsa ilgisi kalbimdeki kelebeğin yerinden fırlayıp midemde gezintiye çıkmasına sebep olmuştu. "Deniz." dedi uyarıcı bir sesle.
"Özel." dedim titrek bir sesle, parmaklarımla oynamaya başladım.
İç geçirip boğazını temizledi. "Neden sürekli beni çiziyorsun?" Başımı hızla kaldırıp yuvalarından fırlayan gözlerimi yüzüne diktim. Anında yüzüm boyanabileceği en kırmızı tona bulanırken başımı önüme eğdim.
"Se-seni mi?" Başıyla onayladı.
"Kaç kere gördüm seni resim çizerken. Kimse görmüyor sanıyorsun ama dikkatli davranmıyorsun. Bugün Yiğit'e yakalanmışsın. Gelip bana söyledi." Yutkunmaya çalışırken boğazımın düğüm düğüm olduğunu hissettim. Hayatımın en utanç verici anıydı ve ben yerin dibine gömülmek istiyordum.
"Bi-bilmiyorum. Seni çizmesi kolay. Yani- ben... Yüz hatların..." Başımı ağır ağır iki yana salladım ve hayatımda ilk defa mantıklı bir cümle kurmayı başardım. "Herneyse, sana açıklama yapmak zorunda değilim." Yine de sesim korkak çıkmıştı.
"Çizdiğin resimler benim resimlerim. Tabi açıklama yapmak zorunda değilsin." diye homurdanırken ayağa kalkıp uzaklaştı. Lütfen. Hayatımda ilk defa bir anın rüya olmasını istiyorum. Lütfen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Esmer (Gay)
Teen FictionDÜZENLENDİ! Ve birini çok sevmek yasaklanmıştı. Sen cezalandırıldın. O kadar çok seviyordun ki elinden alındı. Ve sen de elimden kayma diye, o gün bir tık daha az seveceğime seni, yemin ettim. Yemin ederken bile biliyordum başaramayacağımı. Özür dil...