29 - "Seni..."

23.4K 1.6K 394
                                    

Yiğit karşısındaki çocuğu aptal bir şakayla daha ödüllendirirken bileğinin geriye bükülmesiyle acıyla inledi. Sonra yapılı sırtla karşılaştı. Kaşları anında çatılırken sınıftan dışarı doğru çekiştiriyordu. Kahretsin. dedi içinden. Kahretsin, ya heyecandan ya da şu piçin elinden olacak ölümüm.

"Ne yapıyorsun be? Bırak bileğimi!" diye cırladı bir anda Yiğit. Yusuf ise hızla ona dönüp sertçe çekti kolunu. Yiğit dengesini kaybetti ve öne doğru birkaç adım ilerlemek zorunda kaldı denge için. Devamı geldi tabi. Yusuf onu çeke çeke çıktı sınıftan. Bir sürü bedenin arasından süratle dolanırlarken Yiğit sinirle homurdanıp duruyordu. Ama beynindeki tüm kıvrımlar halay çekiyordu o an.

Sonunda okulun arka bahçesine geldiklerinde Yusuf birkaç bağırışla birlikte arka bahçede bulunan 4-5 kişinin uzaklaşmasına sebep oldu. Hepsi 9. sınıftı ve Yusuf'un sinirli sesi bela istemeyen öğrenciler için fazlaydı. Sonra Yiğit'e döndü Yusuf. Yiğit geriye bir adım atmamak için kendini zor tutarken kaşlarını çatsa da gözlerini Yusuf'un gözleriyle buluşturamadı. "Ne yapıyorsun sen?" diye homurdandı Yusuf.

"Asıl sen ne yapıyorsun be? Tanımıyorum seni!"

"Yiğit beni kışkırtma!" diye bağırdı Yusuf ince kemikli parmaklarını Yiğit'in koluna geçirirken. Yiğit kolunu sertçe geriye çekip kurtardı. Güçleri neredeyse eşitti ama Yusuf'un öfkesi, Yiğit'in ona karşı tutumu dengeyi bozan faktörlerdi. Yusuf onu kollarının iki yanından yakaladı bu sefer. İnatla sarışının gözlerine bakmaya çalışıyordu ama Yiğit gözlerine bakmamakta ısrar ediyordu.

"Seni tanımıyorum dedim! Rahat bırak beni!" Yusuf ona dişlerini sıkarak dik dik bakmayı sürdürdü.

"Hatırlatayım mı kendimi o hâlde?" diye bağırdı gırtlağını parçalayacak bir desibelde Yusuf. Dişlerini karşısındaki dolgun pembe dudaklara sertçe geçirdiğinde Yiğit'in nevri döndü. Dengesini kaybetti ve geriye sendeledi ama Yusuf kolayca kendine çekti o an kemikleri yokmuş gibi yere doğru kıvrılan bedeni. Yiğit şoktan henüz çıkamamışken Yusuf kollarını çocuğun ince beline dolayıp onunla bir bütün oldu, dudaklarından ayrılıp şaşkınlıkla ayakta duramayan çocuğa dikti gözlerini. "Buna ne diyorsun?"

Ve sarışının yavaşça gözleri sulanmaya başladı. "Seni..." Yusuf gülümsedi bu kelime karşısında. Duymak istediği cümle yavaşça yaklaşıyordu. Yusuf'un her şeyi bir kenara bırakıp mutlu olma vakti gelmişti artık. Artık endişelenip durmak, odasında cenin pozisyonunda uzanıp saçlarını yolarak kafayı yemiş gibi dişlerini yorganına geçirip bağırmak yerine birazcık başını güzel kokulu göğüse sokup uyumak, biraz dinlenmek, biraz huzur bulmak istiyordu. Yiğit'in dudaklarındaydı gözleri. Şimdi her şeye son verecek o güzel kelime dudaklarından dökülecek ve sonsuz mutluluk ikisine ait olacaktı.

Ama bir problem vardı. Yiğit dudaklarını araladı ve kaşları kinle çatıldı. "Öldüreceğim!" diye çığlığı bastığı gibi saçlarına yapışıp yolmaya başladı. Yusuf'un gözleri anın şokuyla irilirken ellerini Yiğit'in elleri üzerine koyup onu durdurmaya çalıştı.

"Yiğit, canımı yakıyorsun!"

"Beter ol!" diye bağırdı Yiğit ve göğsüne en hafifinden bir yumruk attı. Yine kıyamıyor, yine kıyamıyordu. "Okulun içinde beni nasıl öpersin he? Arkamızda ne kadar çok sınıfın penceresi var biliyor musun?" diye bağırdı Yiğit arkasını işaret ederek. Yusuf bakışlarını pencerelere çevirdi ama görünürde kimse yoktu. Onlar buraya gelirken ders zili çalmıştı ve muhtemelen kimse onların farkında değildi.

"Kimse görmedi." dedi Yusuf çocuğu sakinleştirmeye çalışırken ellerini omuzlarına yerleştirip.

"Bu kadar da değil! Sen benim kaç haftadır ne hâlde olduğumu biliyor musun he? Ne hakla istediğin gibi gelip beni öpersin ki? Sürün!" diye bağırdı ve arkasını dönüp okula doğru yürümeye başladı. Yusuf öylece arkasından bakakaldı. Ellerini dağılan saçlarından geçirip geriye iterken alayla güldü. Bu utangaç patlamaları bile özlemişti. Onu öpmemeliydi. Çocuk kulaklarına kadar kızarmış ve kendini ele vermemek için kıyameti kopartmıştı. Yusuf bunu tahmin etmeliydi.

*

Berkay'ın yüzüyle oynuyordum o uyurken. X işaretinin olduğu noktayı işaret parmağımla dürtüp duruyordum. Sonunda gözlerini araladı, çatık kaşlarla bana bakmaya başladı. Başımı başının yanına koydum. Daha çok yaklaşmak istiyordum ama Yiğit ve Yusuf önümüzü kapatmıyordu o an. Yanlardan zaten görünmüyordu ama önden burun buruna olduğumuz çok rahat görünürdü.

"Ne zaman bırakacaksın tribi?" diye mırıldandım. Öylece yüzüme bakmayı sürdürdüğünde alt dudağımı büktüm. Gülümseyerek elini yanağıma koyup hafifçe okşadı. "Um... Bugün bizim eve gelmek ister misin?" diye mırıldandım pişman olacağımı bile bile. Şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı. "Abim evde olacak ama çok sorun olacağını sanmam." Başıyla hafifçe onayladı.

*

"Yiğit bekle!" Yiğit geriye doğru orta parmak sallasa da yürümeyi sürdürdü. "Yiğit özür dilerim!" diye tekrar bağırdı Yusuf.

"Gelme peşimden!" diye sertçe bağırdığında sınıflardan birinin kapısı açıldı ve Tarihçi onlara pis bir bakış attı. O sırada Yiğit lavaboya girdi ve Yusuf'u yakaladı adam.

"Dersiniz yok mu sizin?"

"Hocam hayırlı bir iş için dersi asmış bulunmaktayım." diye mırıldandı alaylı bir tavırla Yusuf. Hoca göz devirip sınıfına dönerek kapıyı kapattığında Yusuf da peşinden girdi lavaboya. "Yiğit?" diye seslenerek kabinleri tek tek açmaya başladı.

Sonunda bir kabinin kapısını ittiğinde açılmadı ve önünde durdu. "Git." diye homurdandı Yiğit içerden.

"Sen çıkana kadar beklerim." Yiğit'in hıçkırığı duyuldu içerden. Yusuf abartıyla ofladı, yandaki kabine girip klozete çıktı, duvarın üzerinden içeri atladı. Yiğit ellerini hızla yüzüne örttü. "Aptal mısın sen?" diye homurdandı Yusuf. "Gerçi aptal olduğunu hepimiz biliyoruz ama..."

"Kim aptal etti acaba?" diye bağırarak itti onu Yiğit. Yusuf hafifçe geriye sendeleyip sırtını kabin kapısına vurdu ve yalandan inledi, elini omzuna attı. Gözlerini sıkıca yummuştu acı çeker gibi yaparak. "Özür dilerim." diye korkak bir mırıltı duydu. Sonra bir el omzuna dokundu. "Bırak bakayım."

"Hayır, acıyor."

"İzin ver de bakayım!" diye azarladı onu Yiğit.

"Benimle konuşacağına söz verirsen..." diye mırıldandı Yusuf tek gözünü açıp ona bakarak. Yiğit iri gözlerle ona bakarken bakışları kinle karardı.

"Numara yapıyorsun." Omzuna sert bir yumruk yedi Yusuf. İnledi, onu itmeye çalışan çocuğu kolları arasına aldı. Ondan daha fazla uzak kalmaya niyeti yoktu. Yiğit bu sefer itiraz etmese de karşılık da vermedi. Yusuf kollarıyla onu sıkıca sararken burnunu göğsüne sürttü çaktırmamaya çalışarak Yiğit. Bu hafifçe vuran ter kokusunu özlemle karşıladı küçük burnu.

"Özür dilerim." dedi Yusuf. "Pes ediyorum." Pes ediyordu. Daha fazla ısrarcı olmayacak, daha fazla kendini uzak tutmaya çalışmayacaktı. Artık Yiğit nasıl istiyorsa öyle bakacak ona, öyle sarılacak, öyle öpecekti onu.

"Seni..." Gözlerini sıkıca yumdu ve ikinci hakarete hazırlandı Yusuf. Bedeni istemsizce kasılmıştı. Birazdan bir yumruk yiyecek ve kabinden dışarı itilecekti. Yiğit bir daha yüzüne bakmayacak, Yusuf elinde bir hiçle dönecekti sınıfa. "Seni seviyorum." Yusuf tuttuğu nefesi bıraktı, kollarını sıkılaştırdı.

"Bende seni seviyorum. Herkesten farklı... Ve herkesten çok." Yiğit kollarını sevdiği bedene dolarken, yavaşça bu işin sonunun iyi bitmesi için dua etmeye başladı.

Esmer (Gay)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin